BMİS’te Yeterli, Sağlıklı, Dengeli Gıda İçin İşçi Sağlığı ve Beslenme Atölyesi

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Beslenme Çalışma Grubu ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası (BMİS) Genel Merkezi’nde “Yeterli, Sağlıklı, Dengeli Gıda İçin İşçi Sağlığı ve Beslenme Atölyesi” düzenledi. BMİS işyeri temsilcilerinin katıldığı Atölye’de İSİG Beslenme ilişkisi, işyerlerinde beslenme sorunu ve sağlıklı, yeterli, dengeli beslenme olabilmesi için hangi şartlarda gerçekleşebileceği, işyerleri ve yaşam alanlarında yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme için işyerlerindeki mücadele deneyimleri, çözüm alternatifleri ve kooperatifleşme deneyimleri üzerinde duruldu.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Beslenme Çalışma Grubu ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası (BMİS) Bostancı’da bulunan Sendika Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda “Yeterli, Sağlıklı, Dengeli Gıda İçin İşçi Sağlığı ve Beslenme Atölyesi” düzenledi.

İşyerlerinde beslenme ve İSİG ilişkisi, beslenme hakkı, işyerlerinde ve yaşam alanlarında yeterli sağlıklı ve dengeli beslenme için hangi şartların sağlanması gerektiği, işyerlerinde beslenme sorununa ilişkin mücadele ve kazanımlar; sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme için besinlerin hangi koşullarda temin edilmesi, korunması ve sunulması gerektiği üzerine bilgiler ve çözüm alternatifleri üzerinde duruldu.

İstanbul’un çeşitli bölgelerinden, Bursa, Eskişehir, Koceli, Gebze ve İstanbul’dan BMİS işyeri temsilcilerinin katıldığı Atölye çalışmasının moderatörlüğünü İstanbul İSİG Meclisi Beslenme Çalışma Grubu’ndan Çetin Durukanoğlu yaptı.

İlk bölümde İSİG Üyesi Ziraat Mühendisi ve İSİG Uzmanı Gökhan Turan “İşçi Sağlığı ve Beslenme” konusu üzerinde dururken Doç. Dr. Serkan Öngel ise 1980 Öncesi DİSK Maden İş Sendikası Kooperatif Deneyimini aktardı.

İkinci Bölümde ise Birleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu İSUZSU İşyeri Baştemsilcisi Fevzi Yıldız kendi kooperatifleşme süreçleri ve işleyişi üzerine deneyimlerini aktardı.

Ardından İSİG Meclisi üyesi işyeri hekimi Erol Ünder ise İşyerlerinde sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme üzerine sunum yaptı. İşyerlerinde gıdaların temininden, saklanmasına, sunumundan tüketim aşamalarında neler yapılması gerektiği üzerine bilgiler aktardı.

Yeterli, Sağlıklı, Dengeli Gıda İçin İşçi Sağlığı ve Beslenme Atölyesi’nde BMİS Genel Sekreteri Özkan Atar, İstanbul İSİG Meclisi ile birlikte, işyerlerinde beslenme sorunları, sağlıklı ve yeterli beslenme üzerine farkıntalık yaratmak ve bu konudaki bilgi ve deneyimlerin aktarımı ve amacıyla bu atölyenin düzenlendiğini belirterek giriş konuşmasını yapmak üzere BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nu davet etti.

İstanbul İSİG Meclisi ile birlikte ilk kez böyle bir atölye çalışması gerçekleştirdiklerini, bunun işyerlerinde ve yaşam alanlarında beslenme konusunda yararlı ve geliştirici çalışmaların bir başlangıcı olması bakımından önemli olduğunu ifade eden Serdaroğlu, beslenmenin yalnızca işyerleri ve işçiler açısından değil tüm emekçiler için de yaşam alanlarında sağlıklı besinlere ulaşabilmek ve sağlıklı yaşam için gerekli olduğunu belirtti.

 

Bu tür atölye çalışmaları ve araştırmaların da bu konudaki mücadeleyi geliştirerek herkesin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme olanaklarına kavuşmasını sağlamasını hedeflediğini ifade eden Serdaroğlu, yeterli, sağlıklı gıdaya ulaşmanın evrensel bir insan hakkı olduğunu, bu nedenle de gıda ve tarım politkilarının da bunu gözönünde bulundurarak hazırlanması ve uygulanması gerektiğini söyledi.

Toplumun ve onu oluşturan bireylerin sağlıklı ve güçlü olarak yaşamasında, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesinde, refah düzeyinin artmasında, mutlu, huzurlu ve barış içinde yaşamını sürdürmesinde yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenmenin önde gelen temel koşullardan birisi olduğunu ifade eden Serdaroğlu, Türkiye’de halkın büyük bölümünün, tüketmek zorunda kaldığı sağlıksız gıdalar nedeniyle hastalıklar ve beslenme bozuklukları yaşadığını söyledi.

Hazır ve ambalajlanmış gıdaların büyük çoğunluğunda sağlığa aykırı maddelerin bulunduğunu diğer yandan bilinçsiz tarım ilaçları kullanımı ve hayvanların sağlıksız ortamlarda yetiştirilmesi ve GDO’lu yemlerle beslenmesinin gıdaların sağlıksız olmasına sebep olduğunu hatırlatan Serdaroğlu, aldatıcı, yanıltıcı ve istismar edici gıda reklamları da yanlış ve sağlıksız gıda tüketiminin körüklendiğine değindi. Sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşmanın evrensel bir hak olduğunu çalışanların, emeklilerin, işsizlerin ve tüm yoksulların sağlıklı ve yeterli gıdaya erişebilmesi ve dengeli beslenebilmesi için sosyal devlet anlayışıyla geekli ekonomik koşullar yaratılmalı, hukkusal önlemlerin alınması konusunda ihtiyaç duyulan yasal düzenlemellerin mutlaka yapılması gerektiğini söyledi.

Kır yoksulluğunun gıda faktörendeki en önemli etkenlerden biri olduğunu belirten Serdaroğlu insanların kazancının düşmesiyle beslenme kalitesinin de düştüğüğüne işaret ederek Bu nedenle gıda fiyatlarının üreticinin kazanacağı, tüketicinin ise sağlıklı, güvenli gıdaya ulaşabileceği fiyat aralığında olacak şekilde piyasaların düzenlenmesi gerektiğini, çifçilerin ve küçük tarım üreticilerinin güvencelerinin sağlanması gerektiğini söyledi.

Ülkedeki besin üretim, dağıtım ve teknolojilerdeki yetersizlik ve özensizlik, Satın alma gücünün yetersizliği, Tüketicinin yeteri kadar korunamaması, Kapitailzmin ‘önce kar’ diyen ve insan sağlığını dikkate almayan politikaları, Halkın beslenme eğitimi ve bilincinin yetersiz oluşu, Hızlı nüfus artışı, Çevre Koşulları, Besin hazırlama, pişirme ilkelerinin besleme sağlık ve hijyen ilkelerine uygun olmayışı nedeniyle halkın büyük çoğunluğunun yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenemediğini ifade eden Serdaroğlu, yaşamak nasıl bir insan hakkı ise yeterli, sağlıklı, güvenli gıdaya uygun fiyatlarla ulaşmak da bir evrensel insan hakkı olduğun ve bu hakkı savunmaya ve bunun için mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.

Çalışanların gündelik yaşamlarında daha aktif kalabilmeleri için dengeli ve sağlıklı beslenmelerine özen göstermeleri gerektiğini, kimi işyerlerinde bu kurala özen gösterilirken, kimi yerlerde bu kuralın gözardı edilmesinin olumsuz ve ölümcül sonuçlarının yaşandığını, son bir yıl içinde kışla, okul ve fabriklalarda zehirlenme vakalarının yaşandığını, zehirlenmelerin de dışarıdan temin edilen yemekler nedeniyle yaşandığını hatırlatan Serdaroğlu, işyerlerinde ve yaşam alanlarında örgütlü olmanın öneminin bir kez daha ortaya çıktığını ifade etti.

Yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmenin bireyin yaşına, özel durumuna, cinsiyetine, fiziksel aktivitesine göre gerek duyduğu enerjiyi besinler yoluyla alması ve vücudun da bunu kullanması olarak tanımlandığını, İşçilerin de sağlığı ve güvenliği için yaptıkları işe göre gerekli besinleri, miktar ve kalite olarak yeterince almalarıyla mümkün olabildiğini söyleyen Serdaroğlu, bunun için de işçilerin işyerlerinde örgütlü olmaları ve beslenme ile ilgili yemeğin temini ve sunumu konusundaki denetimleri yapababilir ve müdahale edebilir durmda olmaları gerektiğini belirtti.

12 Eylül 1980 öncesi sendika bulunan fabrikalarda, işçilerin yaygın bir şekilde işçi kooperatifleri kurdukları ve bu kooperatiflerin araclığıyla hem daha uygun fiyata hem de daha sağlıklı gıdalara ulaşmayı başardıklarını biliyoruz. Bu örneklerden yola çıkarak tüketim kooperatiflerinin hem işyerlerinde hem de yaşam alanlarında kurulması yönünde stratejiler geliştirilmesi gerektiğini belirten Serdaroğlu, Türkiye’de 14 milyon dolayında kişi açlık sınırnın altında yaşamakta olduğunu, harcamaları olan kira, elektrik, yakıt, su, ulaşım ve okul masraflarını gıda harcamalarından keserek karşılamak zorunda kaldıklarını, Bu nedenle de dar gelirli, yoksul tüketciler yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenemediklerini söyledi.

Serdaroğlu sözlerini “İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin, halk sağlığının önemli bir parçası olduğu gözönüne alındığında, işçiler ve sendikalar, koruyucu sağlık hizmeti kapsamında; sağlıklı temiz ve adil gıdaya ulaşmak için işyerlerinde ve yaşam alanlarındaki beslenme süreçlerine müdahale etmeli ve bu konuları toplu sözleşme kapsamına almalıdırlar. Bu işyerlerinin olduğu yerlerde de daha somut adımlar atılmalı, sağlıklı temiz gıda bulundurmak için çiftçi örgütleriyle son dönemde daha fazla gündeme gelen organik üretim yapan çiftçi örgütleriyle de temasa geçilmelidir.

Beslenmenin bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu olduğu ve sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin de bir hak olduğu, bunun işverenin yaptığı bir yardım olmadığı, gıdalarımızın işyerinde hazırlanması gerektiği, gıdalarımızın temininden, denetimine, hazırlanması aşamasında işyerlerinde işçi temsilcilerinin mutlaka yer alması gerektiği, gıda mühendislerinin etkin olarak çalışması gerektiği, bir kurul tarafından hazırlanmasının, denetlenmesinin ve bunların mutlaka geri bildirimlerle kontrol edilmesi gerektiği fikrini yaygınlaştırma gerektiğini” söyleyerek tamamladı.

Ardından İSİG Mecilisi üyesi Zirrat Mühendisi ve İSİG Uzman Gökhan Turan İşçi Sağlığı ve Beslenme konusunu işlerken öncelikle iş kazası, risk analizi, gibi tanınmalalara değindi. Beslenmenin iş kazalarındaki önümle etkisini göstermek açısından örnekler de verdi.

İşyerlerinde risk analizleri yapıldığını ve bunda beslenmenin de yer alması gerektiği ifade den Turan ülkedeki iş cinayetlerine, sağlığın tamınına değinen Turan, besinlerin sağlıklı olması için

üretimden tüketime kadar bütün alanlarda, temizlik koşullarına dikkat etmek zorunda olduğunu bir çok işyerinde bunlara dikkat edilmediğini ve yemek yenilen yer ve iş kıyafetleri dahi temiz değilse sağlıklı beslenmeden söz edilemeyeceğini belirtti.

İş kazaları ve beslenme ilişkisine değinen Turan, sadece öğlen beslenen bir işçinin gerekli enerjiyi bir öğünde alması nedeniyle sağlık sorunları yaşayacağına örneklerle değindi.

İşyerlerinde sağlıklı beslenmenin sağlanabilmesi için 6331 sayılı kanunda belirtilen Risk Değerlendirmesi’nin yaptırılması gerektiğini ve böylece İSİG uzmanları ve işyeri temsilcilerinin diğer İSİG kuralları gibi yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmenin sağlanabilmesi için de zorlayıcı olabileceklerini ifade eden Turan, işyerlerinde sabah ve öğleden sonra verilen çay molalarını hatırlattı. Bunun sadece bir gelenek olmadığını, işçinin gün içinde tüketeceği kalori ve enerjiyi alabilmesi için verilen molalar olduğunu ve bu molalarda işçilerin dinlenirken, takviye edilmesi gereken besinleri de almasının sağlanması amacını taşıdığını belirtti.

Sabah kahvaltıının en önemli öğün olduğuna dikkat çeken Turan, sağlıklı, dengeli ve yeterli bir beslenme için işçilerin gün içinde tüketecekleri enerjiyi sağlayacak besinleri orantılı olarak almaları gerektiğini ve bu sağlanmadığı takdirde, bir çok sağlık sorununa neden olabileceği gibi yorgunluk, dikkat dağınıklığı gibi nedenlerle iş kazlaarının ve iş cinayetlerinin yaşanmakta olduğunu örneklerle aktardı.

Turan, işyerlerinde ve yaşam alanlarında yeterli, dengeli ve sağlıklı bir beslennme için öncelikle işçilerin bunun bir hak olduğunun bilincinde olmaları ve bu hakkı talep etmeleri gerektiğini vurgluyarak, işçilerin örgütlü olmaları halinde işyerlerindeki beslenme sorunlarının daha çabuk çözüme kavuştuğuna işaret ederek sunumunu tamamladı. Sunumun işçilerden gelen soruları yanıtladı.

Atölye çalışmasının moderatörlüğünü yapan Çetin Durukanoğlu, örgütlenmelerin olduğu işyerleri ve yaşam alanlarında beslenme sorunları biraz daha çözülebilir hale geldiğini, ülkedeki çalışanların %12’sinin sendikalı olduğunu ve büyük bir kesim örgütsüz olduğu için beslenme ile ilgil sorunların çözümü konusunda çok fazla bilgi edinilemediğini belirtti. Farklı tarihlerdeki TİS örneklerine bakıldığında yemeğin bir hak olarak değil, yardım, ödenek, yemek bedeli olarak geçtiğini aktardı. Bir de geçmişten gelen alışkanlık ve bilgilerle menülerin kalori üzerinden hesaplama yapılarak hazırlandığını ifade eden Durukanoğlu gıda zehirlenmelerine ilişkin son dönemdeki bilgileri de toparlayıp bir rapor olarak yayınladıklarını, zehirlenmelerin %65’e yakını fabrkilarda yaşantığını, Star Rafineri’de yüzlerce işçinin üst üste zehirlenmeler yaşamaları olayını hatırlattı. TİS’lerde yemek meselesinin nasıl çözüldüğüne bakıldığı zaman işyerinde yemek, veteriner hekim, işyeri hekimi, sendika temsilcisi, işveren temsilcisindenoluşan bir heyet tarafından denetlendiğinin görüldüğünü, bunun da sendikal örgütlenme olan işyerlerinde beslenme sürecinin başından sonuna kadar denetlenebileceğini gösterdiğini vurgulayan Durukanoğlu, beslenmenin bir diğer ayağının da yaşam alanlarındaki beslenme olduğunu belirterek fabrikalardaki işçi kooperatiflerine değindi. Yine tarihteki işçi kooperatiflerinden biri olan Maden İş Sendikası’nın kooperatif deneyimini aktarmak üzere sözü Doç. Dr. Serkan Öngel’e bıraktı.

 

İşçi sınıfının mücadele, örgütlülük ve kazanımları açısından çok önemli deneyimlere sahip olduğunu belirterek Gönen’de 1970’lerde kurulan Maden İş Sendikası tarafından kurulan kooperatif ve üretim tesislerinin bu örneklerden biri olduğunu belirtti.

Sendikal hareket açısından temelinde ekonomik yönden zayıf ve desteğe ihtiyaç duyulan kesimleri hedefleyen bir dayanışma ağının oluşmaya başladığını ve giderek de halk kesimlerini de kapsayan daha geniş bir mücadele hareketi ortaya çıktığını belirten Öngel, dünyada ilk kooperatif deneyimlerinin sanayi devriminin olduğu süreçte kırdan koparak sanayi kentlerine giden işçilerin çok kötü koşullarda çalışmak ve yaşamak zorunda kaldıklarını ve bu dönemde de kimi zorunlarının çözümü için örgütlenme biçimlerini yarattıklarını, bunların başında da öncelikle beslenebilmek ve temel ihtiyaçlarını sağlayabilmek için dayanışma birlikleri kurduklarını bununla birlikte aynı süreçlerde sendikaların da bir örgütlenem aracı olarak ortaya çıktığını aktardı.

İngiltere, Almanya ve ABD’de yardımlaşma, dayanışma birlikleri, örgütlenmeleri ve sendikal hareketin oluşumu ve güçlenmesi süreçlerine değinen Öngel, ilk kooperatifleşme deneyimlerinin giderek geliştiğini ve sendikal örgütlenmeyle birlikte kooperatifleşmenin de birlikte ilerlediğini, bir dönem İngiltere ve Almanya’da işçi hareketinin örgütlülüğün güçlenmesiyle sendikaların oluşturduğu birlikler ve kooperatiflerin çok güçlendiğini ve yayıldığını hatta en büyük bankaların, sigorta şirketlerinin bu kooperatiflere ait olduklarını aktardı.

 

Türkiye’de ise yine işçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için bazı birlikler ve tüketim kooperatifleri kurmaya başladıklarını fakat 1970’lerde dünyadaki sendikaların kurdukları büyük ve işçilerin pek çok ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayan kooperatifleri inceleyen Kemal Türkler’in Gönen’de bulunan Maden İş Sendikası’na ait tesislerde bu gıda ve çeşitli ihtiyaç ürünlerinin üretildiği bir kooperatifin hayata geçirilmesine öncülük ettiğini aktardı.

Türkiye’de de dönem dönem devletin de desteğiyle kooperatif bankaları kurulduğunu, çeşitli borçlanmaları ve tüketim malzemelerini karşılayabilmek adına geliştirilen örnekleri olduğunu, dünyada 1800’lü yıllarda kurulan kooperatiflerin Türkiye’de ise 1947’lerde ortaya çıkmaya başladığını söyleyen Öngel, Maden İş’in Gönen’deki tesislerinde önce gıda üzerine başlayan üretimin zamanla büyükbaş hayvacılık, tavukçuluk üretimine geçtiğini daha sonrasında ise önce fason üretimle başlayan ve sonrasında DİSK’in çalışanlarının ve üyelerinin gömleklerini, perdelerini yapan bir tekstil üretimine geçtiklerini aktardı. Üretilen ürünlerin işçi pazarları kurularak sendikanın bulunduğu bölgelerde işçilere ulaştırıldığını ve bunun çok büyük ilgi gördüğünü ve işçiler açısından çok büyük avantajlar sağladığnı söyleyen Öngel kooperatifin MİPAŞ, MİGSAN, MİTAŞ gibi şirketler oluşturarak üretimini çeşitlendirip yaygınlaştırdığını belirtti.

Ardından Maden İş Sendikası’nın yalnızca üretim ve tüketim değil işçilerin dinlenmeleri ve tatil yapmalarının da bir hak olarak hayata geçmesi gerektiği, işçilerin hem daha iyi kullanabilecekleri hem de daha iyi dinlenip eğlenebilecekleri olanakların sağlanması için dinlenme tesisleri yapıldığını işçilerin hem eğitimleri için hem de izinlerinde bu tesislerdenyararlandıklarını belirtti.

Maden İş Sendikası’nın işçilerin yaşamlarındaki bir çok ihtiyacı karşılamaya yönelik çalışmaları olduğunu, işçilerin çocuklarının eğtimi, bazı etkinliklere katılması yönünde de projeleri olduğunu aktaran Öngel MAÇOYA (Maden İş Çocuk İşçiler Yarışması) ile çocukların da bu tesislerde tatil yaparak güzel deneyimler yaşamalarının sağlandığını söyleyerek sunumunu sonlandırdı. Ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

Öngel’in sunumunun ardan Çetin Durukanoğlu, günümüzde var olan işyeri kooperatifler örneklerine değindi. İşçi hareketinin kooperatiflerle ilişkisi bu noktada zayıf olduğunu, ama Maden İş deneyiminin işçi hareketi kooperatifleşme işine girdiği zaman çok hızlı yol alabildiğini gösterdiğini böylelikle işçilerin sağlıklı, temiz, adil gıda ve diğer hizmetlere ulaşabileceklerine dikkat çekti. Büyük çoğunluğu yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı da düşünüldüğünde yaratılan olumlu örgütlenme örneklerinin önemli olduğunu belirtti.

Verilen yemek arasından sonra ise Birleşik Metal İş Sendikası’nın örgütlü olduğu ISUZU işyerinde kurulan kooperatif deneyimini ISUZU işyeri baş temsilcisi Fevzi Yıldız aktardı.

 

ISUZU işyerindeki kooperatifin temellerinin 1987’lerde kurulan kooperatifler olduğunu ifade eden Yıldız, işçilerin hem sağlıklı hem de çok daha uygun fiyatlara besinlerini ve bazı ihtiyaç maddelerini bu kooperatifler aracılığıyla karşılayabildiklerini belirtti. ISUZU işyeri kooperatifinin resmi olarak 1991 yılında faaliyete geçtiğini, söyleyen Yıldız, fabrikada çalışmaya başlayan işçilerin kooperatife üye olarak ortak olduğunu, ilk başta işçilerden 6 taksitle ödenmek üzere bir ödenek alındığını ve bunun de kooperatifin sermayesini oluşturduğunu aktardı. İşçilerin temel gıda maddeleri ve pek çok ihtiyaç maddelerini çok daha ucuza elde ederek ekonomik anlamda önemli ölçüde yarar sağladığını söyledi. İşçilerin talepleri doğrultusunda başka çözümler de üretmeye çalıştıklarını belirten Yıldız, işçilerin sabah poğaça, börek yiyerek sağlıksız bir kahvaltıyla işe başladıklarını bunun üzerine işyeri hekimi ve İSİG uzmanı ile de konuşarak bir kantinde bir kahvaltı tabağı hazırlandığını ve işçilerin dışarıya göre çok daha uygun fiyata kahvaltı yapabildiklerini aktardı.

Kooperatifin yönetim ve denetiminin işyeri temsilcileri tarafından yapıldığını belirten Yıldız, mümkün olduğu kadar üretici çiftçilerle temasa geçerek bir takım tarım ürünlerini temin etmeye gayret gösterdiklerini belirten Yıldız, hem kantine alınan ürünlerin hem de işyerinde üretilen yemeğin denetimini yaparak sağlıklı yeterli ve dengeli beslenme koşullarını sağlamaya çalıştıklarını ifade etti.x

İstanbul İSİG Meclisi üyesi İşyeri Hekimi Dr. Erol Ünder ise İşyerinde Besle nme konusu üzerine sunum yaptı.  Ottowa Sağlığı Geliştirme Bildirgesi'e değinerek sağlıklı bir yaşam içinbarış, barınma, eğitim, beslenme, gelir, stabil bir eko sistem, sürdürülebilir kaynaklar, sosyal eşitlik ve adaletin sağlanması gerektiğini aktararak, sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin tanımına değinen Ünder, yeterli ve dengeli beslenme olmaması halinde ne gibi sağlık sorunları ile karşılaşılacağına ilişkin örneklere değindi.

Sağlıklı bir yaşam için sağlığımızı korumak ve geliştirmek gerektiğini bunun için ise Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin gerekli olduğunu vurgulayan Ünder, İşyerinde Beslenme konusuna geçti.

İşyeri ve mutfağın sağlık koşullarına uygun olması, yemek işyerinde pişiriliyorsa ürünlerin de sağlıklı, pişirme koşullarına uygun yapılması gerekitiğini söyledi.

Ünder yemek dışarıdan temin ediliyorsa da sağlıklı taşıma koşullarının temin edilmesi gerektiğini bu aşamadan sonra yiyecek ve içeceklerin tüketilinceye kadar sağlıklı şekilde kalması için gerekli saklama koşullarının nasıl olması gerektiğini aktardı.

Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme ve kalori ilişkisine değinen Ünder, yüksek kalorili besin almanın iyi beslenme olmadığına dikkat çekti ve doğru bir beslenme için beslenme-kalori ile ilgili bilgiler aktardı, sağlıklı bir öğünün nasıl olması gerektiğine ilişkin örnekler verdi.

Sağlıklı beslenme için yemeklerin sunumunun da sağlık ve temizlik kurallarına uygun olmasının önemine değinen Ünder, alüminyum, plastik, köpük kapların kesinlikle kullanılmaması gerektiğini vurguladı. Beslenme ve zehirlenme ilişkisine değinen Ünder, işyerinde zehirlenme nedenleri üzerinde durarak toplu işyerlerinde gıda zehirlenmelerine örnekleri verdi. İşyerlerinde verilen gıdaların sağlıklı olması için gerekli denetim yöntemlerine değindi.

Atölye çalışması işyeri temsilcilerinin sunumu yapanlara yönelttiği soruların cevaplanmasıyla tamamlandı.