< 3. Havalimanı İşçileri “Eylemlerimiz ve Örgütlenmemiz Devam Edecek”

3. Havalimanı İşçileri, Dev-Yapı-İş’in düzenlediği panelde 14 Eylül’de yaşanan iş bırakma eylemi ve sonrasındaki mücadele deneyimlerini aktardı.

İSTANBUL - 3. Havalimanı işçileri, DİSK’e bağlı Devrimi Yapı İnşaat Ve Yol İşçileri Sendikası’nın (Dev-Yapı-İş) düzenlediği panelde 14 Eylül’de iş bırakma eylemi deneyimi ve sonrasında yaşadıklarını aktararak mücadele deneyimlerini paylaştı.

Kadıköy’de bulunan KESK’e bağlı Eğitim-Sen İstanbul 2 Nolu Şube’de gerçekleştirilen panele 3.Havalimanı’nda 14 Eylül’de gerçekleştirilen iş bırakma eylemine katıldığı için tutuklanan ve 2 aylık tutsaklık sonrasında tahliye olan işçiler Baran Teyip Kırğın, Fatih Mukan ve Dev-Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut katılarak 3. Havalimanı’ndaki çalışma koşullarını, eylemin gelişimi ve nedenleri üzerine deneyimlerini paylaştı.

Panele 3. Havalimanı’nda çalışan işçilerin yanı sıra çeşitli şantiyelerde çalışan inşaat işçileri ve 3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu bileşenleri katılım sağladı.

Panel iş cinayetlerinde, emek ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşuyla başladı.

İlk olarak Özgür Karabulut 2018’e damgasını vuran 3. Havalimanı eylemi ve bu eylemin nedenlerini, sonrasında yaşanan hukuksuzluk ve tutuklama sürecine işçilerin bu deneyimlerini paylaşabilmeleri nedeniyle bu etkinliğin düzenlendiğini belirtti. Aktarımların ardından da inşaat sektöründe örgütlenmeye ilişkin bundan sonraki süreç üzerine konuşmak, deneyimleri paylaşmak, önerileri değerlendirmek istediklerini belirtti.

 

İşçiler Adli Kontrol Şartıyla İşsizliğe Açlığa Mahkum Edildi

3. Havalimanı’nda görkemli bir direniş sergilendiğini ve sonrasında ülkenin mevcut yasalarını da hiçe sayacak şekilde tutuklandıklandıklarını ve yine kanunları hiç sayacak şekilde, ayrı ayrı koğuşlara konularak tecritte maruz kaldıklarını belirten Özgür Karabulut, mahkeme sonrası da adli kontrol şartıyla bırakılarak işsizliğe ve açlığa mahkum edildiklerini, tahliye olsalar da bir çok işçinin işsizlik kıskıcıyla karşı karşıya bırakıldığını söyleyerek deneyimlerini aktarmak üzere sözü işçilere bıraktı.

3. Havaliamanı’nda 14 Eylül’de gerçekleşen iş bırakma eylemine katılan Baran Kırğın ise sözlerine ülkenin dört bir yanında önlenebilecek nedenlerle yaşamını iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçileri anarak başladı.

3. Havalimanı’nda gerçekten çok ciddi sorunlar yaşandığını ve bir ay çalışmasına rağmen dayanmakta güçlük çektiğini ifade eden Baran Kırgın, “Ben orada bir ay çalıştım fakat aylarca, hatta yıllardır çalışan işçi arkadaşlar var. Bu sorunları anlatıyorlar ve kendim de yaşadım, şahit oldum, işci ölümlerine, tahta kurularına, yağmurun altında servis bekleme kuyruklarına” diyerek çalışma koşullarını aktardı.

 

52 İş Cinayetini Çok Normal Görüyorlar”

“İlk gün itibariyle bütün sorunlarla karşılaşmaya başladıklarını ve orada biriken bir öfke var. İşçi arkadaşlarımız daha öncesinde de orada eylemler yapmış, ama bir şekilde bastırılmış, işçi sınıfının haklarını yok saymışlar. Olay günü olan 14 Eylül’den iki gün önce iki servis otobüsü çarpıştı, büyük bir kaza oldu. Otobüsler gerçekten çok ciddi derecede emniyetsizler, kapıları kapanmıyor, pencereleri yok, çok eskiler ve gencecik hatta belki ehliyetsiz şöforleri var. Kazanın olduğu olayda şöförlerden birisi 18 yaşındaydı ve o kazada hayatını kaybetti. Biz görebildiğimiz kadarıyla diyeyim, çünkü olay olduğunda İGA görevlileri hemen gelerek bizi oradan dağıttı. Fakat bildiğimiz, şahit olduğumuz kadarıyla 3 arkadaşımızın olay yerinde dört arkadaşımızın da hastanede hayatlarını kaybettiğini duyduk, gördük” ama medyaya yansıyan bir işçi arkadaşımızın hayatını kaybettiği şeklindeydi. Zaten havalimanındaki iş cinayetleri de 52 olarak söyleniyor sadece ve bu da gayet normal bir şeymiş gibi gösteriliyor. Sadece 52’ymiş ama gerçek bu da değil orada 500 belki 600’ün üzerinde işçi arkadaşlarımız katledilmiştir. Bir çok işçi arkadaşımız da bu iş cinayetlerine şahit olmuştur” dedi.

 

Tahtakuruları İşçilerin Canını Yiyordu”

14 Eylül’de ise işçilerin artık bir şekilde isyan ettiğini saat 06.30 civarında işi durdurma eylemi başlattıklarını ve taleplerini bir şekilde İGA yöneticilerine ulaştırmak istediklerini belirten Kırgın, Taleplerimiz ise sadece devletin koyduğu yasalara İGA’nın uymasıydı. Onun dışında da bir talebimiz olmadı. Hiçbir işçi arkadaşımızın da böyle bir talebi yoktu. Yatakhanelerde koca koca küflü lekeli yataklar, işçilerin canlarını yiyordu. Yemek molalarında kuyruklar, bir saat yemek molan var zaten ve sen onun 45-50 dakikasını sırada geçiriyorsun ve işe yetişmeye çalışıyorsun.

29 Ekim’de açılışa yetiştirmek için zorunlu mesai yaptırdılar. Sabah 07.00’de kalkıyorsun. İşyerine ulaşmaya çalışıyorsun. 08.00’de işte olman gerekiyor fakat otobüs yok. Sıra bekliyorsun bir saat ve geç kalıyorsun onu da senin yevmiyenden kesiyorlar. 07.00’de kalkıyorsun ama 08.00’de işe varamıyorsun ve geç kaldığın süre de yevmiyenden kesiliyor. Bir sürü böyle ciddi promlemler, insanlık dışı koşullar, sağlıksız beslenme, hasttanelerdeki ilgisizlik vb. sorunlar birikti ve bunlar işçilerin canına tak etti ve 14 Eylül’de de müthiş bir direniş sergiledik” dedi.

 

Milletvekili  Giremiyorsa Orası Bir Toplama Kampıdır”

Eylem sırasında milletvekillerinin ziyarete geldiklerini, bazı medya kuruluşlarının da girebildiğini fakat sonrasında hiç kimsenin şantiyeye alınmadığını aktaran Kırgın, “Milletvekilleriyle çekilmiş bir fotoğrafım vardı. Sorgu sırasında kadın arkadaşlara yönelik ahlaksızca, alçakça, cinsiyetçi küfürler edildi. Gözaltında tutulduğumuz sürece arkadaşlarımızın çoğu darp edildi, dudakları patlatıldı, hırpalandı.

İşçilerin Sendikal Haklarını Yok Saymaya Çalışıyorlar”

İşçi sınıfının haklarını almasını bir şekilde bastırmaya, sendikal haklarını yok saymaya çalışıyorlar. Kendi koydukları yasaları uygulamıyolar işçilere bir şekilde zulmediyorlar. Zaten buradaki bir sömürü düzenidir. Orası kesinlikle bir şantiye değildir bir toplama kampı gibi bir yerdir. Medyanın giremediği, milletvekillerinin giremediği bir yer neresi olabilir. Ancak bir toplama kampı olabilir. Orada demek ki ciddi sorunlar var ki, medya giremiyor, milletvekilleri giremiyor.

Şantiyede müfettiş yok, iş güvenlik uzmanı yok. İş güvenlik uzmanı var ama başka işle uğraşıyor, yazıhanede puantörlük yapıyor. Hiçbir şekilde işçi sağlığı iş güvenliği önlemi alınmasında etkisi yok. Orada gözümün önünde arkadaşımı elektrik çarptı çocuk ölümden döndü. Hiçbir şekildi tutanak tutulmadı ve aynı şekilde işe devam ettirildi” dedi.

Tutuklandıklarında da aynı şekilde hukuksuzluklar yaşadıklarını, ciddi şekilde psikolojik baskılara maruz kaldıklarını, uyuşturucu taciri adli tutuklularla aynı koğuşlara konulduklarını aktaran Kırgın,

 

Medyada İşçiler Hakkında Kara Propaganda Yürütüldü”

“Orada medyada sürekli bizi terörist olarak ilan eden kanallar izleniyor. İşte bunlar teröristtir, bunlar 3. Havalimanının yapılmasını istemiyorlar, bunlar vatan hainidir söylemleriyle yayın yapılıyor. Ve onlar da bize karşı baskı uyguluyorlardı. Bunun dışında bize istediğimiz gazeteler verilmedi, gelen kitaplar alınmadı, mektuplarımız yerlerine ulaşmadı. Dayanışma kartları, mektupları gönderilmişti bir çoğu bize verilmedi” diyerek tutukluluk sırasındaki hukuksuzluğu da aktardı.

İşçi sınıfının sendikal haklarını kullanabilmesi için, burjuvaziye karşı haklarını savunabilmesi için ancak birlik olması ve örgütlenmesi gerektiğini vurgulayan Kırgın “Ancak bu şekilde burjuva sınıfa karşı haklarımızı korumamız mümkün olabilir. Buradan Flormar işçilerine de selam gönderiyorum. Her zaman yanlarında ve dayanışma içinde olacağımızı belirtmek istiyorum” diyerek sözlerini tamamladı.

İşçi Fatih Mukan ise sorunlardan çok çözümlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak,“Tahtakuruları meselesinde. Eğer her hafta sonu ilaçlama yapılabilirse, tekrar üremelerinin önüne geçilir fakat bu düzenli olarak yapılmıyor ancak şikayet üzerine yapıyorlar. O da şikayetin üzerinden 15 gün, 3 hafta hatta bir ay geçtikten sonra yapılıyor. O zaman da bir faydasını görmüyoruz. İlaçlamaları da koğuşun belli kısımlarına yapıyorlar. Ama yatak araları, ranza boşlukları gibi ayrıntılı ilaçlama yapılmıyor oysaki asıl olarak bu bölgelerin ilaçlanması gerekiyor.

 

Araçları Hurdacıya Verseniz Almaz”

Servis sorununda ise araçlar hep eski model, öyle ki hurdacıya verseniz almıyor. Kapısı yok, penceresi yok, her tarafı dökülüyor. Kışın çok soğuk, yazın çok sıcak, havalandırması hiçbirini çalışmıyor. Zaten tozun pasın içindeyiz, ben yaz sıcağında ağzımı tişörtümün yakasını kapatarak duruyorum. Bu nasıl bir şey bizi biraz insan yerin koyun dedik. Firmalardan 50-60 tane daha servis aracı talep edebilirlerdi ama talep edilmedi ve insanlar bu şekilde taşındı” diyerek yaşanan pervasızlığı aktardı.

Yemek konusunda da sorunları hiç çözemediklerini, ahım şahım bir yemek beklemediklerini ama, yemek servis yerlerini çoğaltabilecekken ama bunu yapmadıklarını ve çok zaman kaybetmelerine neden olunduğunu geç gittiklerinde de yevmiyelerinen kesildiğini söyledi.

.

Beni Bir Yıldır Dış Güçler Mi Çalıştırıyor?”

“Temizlik konusunda tuvalet, banyoda musluklar paslı, pislik içinde, yazın soğuk su yok, kışın sıcak su yok. Bir sene çalıştım ben şantiyede, hep düzeltilecek diye bekledik ama yapılmadı. Saatlerce kir pas içinde su gelmesini bekledik. Koğuşları genişleteceklerdi 4 kişilikti 6 kişilik yapacaklardı. O günlerde ufak bir eylem oldu ve durdurdular. Yani sürekli bir erteleme ve oyalama durumundalar. Sorunları çözmek yerine hep geçiştirdiler. En sonunda insanların gırtlağına dayandı ve o gün patlak verdi. Sonra da deniyor ki, yok siz nerden geldiniz, siz şu musunuz bu musunuz denmeye başladı. Bir konuma sokmaya, dış güçlerin etkisinde insanlar gibi göstermeye başladılar. Öyle bir karşı propaganda yaptılar ki, bir senedir çalışan ben bile şüphe edecek hale geldim. Ben havalimanının yapılmasını istemesem orada çalışırmıyım. Bir yıldır beni dış güçler mi çalıştırıyor. Eylemler yapıldı fakat sonuç alamadı. Ben de yaşadım defalarca aynı sorunları. Dilekçe verdim, şikayet ettim ama sonuç alamadım” dedi.

 

Nereye Gidiyoruz Bilmiyorum”

“En sonunda olay patlak verince, ben de dahil oldum, ve beni de aldılar. Neden aldıklarını da anlamadım. İddianamedeki suçlardan ceza alsak cezaevinden çıkacağız, yatarı bile yok, ama cezaevindeyiz. Neden? Politik, siyasi bir neden aradıkları için. O kadar saçma bir şeydi. Paylaşımdan eylemden tutuklanıyor. Artık öyle bir hale geldi ki insanların bir itirazından, yorumundan, ya da herhangi bir konudaki görüşünü belirtmesinden dolayı gözaltına alıp tutuklayabiliyorlar. Nereye gidiyoruz ben de bilmiyorum, sonumuz hiç iyi gözükmüyor” dedi.

 

7 Arkadaşımız Ölmüş, Albayrak Transferleri Anlatıyor”

Daha sonra tekrar söz alan Baran Kırgın, iş cinayetleri yaşanmış olmasına rağmen yetkililerini perfasızlığını gözler önüne seren bir olayla anlatımlarına devam etti.

“Olaydan iki gün önce bir kaza yaşanmış ve otobüsleri kiralandığı Altur firmasının sahibi Abdurrahim Albayrak geldi oraya. Sabah 07.00 gibi geldi. Yine orada yüzlerce metre kuyruk var. İnsanlar yine yağmurun altında sırada saatlerce bekliyorlar. O da korumasının tuttuğu şemsiyenin altında, güya sorunu çözmeye gelmiş, ama transferleri konuşuyor. Bir büyük kaza olmuş, 7 arkadaşımız ölmüş, oraya gelmiş, haklarının bilincinde olmayan insanlar toplanmış etrafına onlara sporcuların tranferlerini anlatıyor, fotoğraflar çektiriyor.

 

Türk müsün? Kürt müsün?”

Tutuklanma sürecinde de güya olayın siyasi boyutunu araştırıyorlar istihbaratçılar. Ama zaten iddianamede geçenlerin hiçbiri kanıtlanmış değil, delil diye bir şey yok ortada. Silahla ve 24. maddede belirtilen aletlerle eyleme katılma, kamu malına zarar vermekle suçlanıyoruz. Ama delil olarak da kişi grubun içinde sol elini havaya kaldırarak slogan atmıştır deniyor. Böyle komik, nasıl deyim bu bir vaka yani böyle bir iddianame olabilir mi? Benim sol kolumu delil ve suç aleti olarak görmüşler. İddialar da deliller de ortada. Sizi PKK mi gönderdi, sizi FETÖ mü gönderdi. Sen haklarını istemişsin, bunun için eylem yapmışsın seni gözaltına alıyorlar ve ilk sordukları soru Kürt müsün, Türk müsün oluyor. Irkını soruyor sana?İnsan hakikaten şaşıyor ben neden gözaltına alındım, ne yaptım da alındım, bu sorular niye soruluyor diyorsun. Orada ciddi sorunlardan dolayı bir takım taleplerle eylem başlatılmış, biz de aynı sorunları yaşadığımız için kayıtsız kalmamışız ve biz de dahil olmuşuz. Kaldı ki, biz aynı sorunları yaşamamış olsak bile, aylardır yıllardır bu sorunları yaşayan arkadaşlarımızın taleplerine karşı duyarsız da kalamazdık, insan olarak.

İşçilerin sendikal haklarının bilincinde olup patronlara karşı haklarını araması bizim hedefimizdir, bundan sonrada sendikadaki arkadaşlarımızla birlikte hareket ederek bunu sağlamaya çalışacağız.”

 

İşten Atılmayı da Tutuklanmayı da Göze Alarak Eylem Yapıldı”

Özgür Karabulut ise 3. Havalimanında 14 Eylül’de başlayan eylemin, çalışma koşullarından kaynaklı biriken bir öfkenin patlaması olduğunu vurguladı. Ama sadece 14 Eylül’de değil ondan önce de defalarca eylemler yapıldığını belirtti. Bu havalimanı yapılmaya başlandığından beri sürekli eylemler olduğunu, Şubat ayında da eylemler aynı sorunlara yönelik eylemler yapıldığını fakat hiçbirisinin bu kadar görkemli ve kapsamlı olmadığın belirterek “Özellikle son bir yıldır havalimanını yetiştirmek için üretim baskısı var. Arkadaşlar zorunlu mesaiye tabi tutuluyor, zorla çalıştırılıyor, mesaiye çıkmayan arkadaşlar işten atılıyor. Başka hak gaspları da yaşanıyor. Ücretleri düzenli ödenmiyor. Çoğu arkadaşlarımızın iki aylık ücretleri içeride tutuluyor bırakıp gitmesinler diye şantiyeyi. Her şeye rağmen 14 Eylül günü işten atılmayı da tutuklanmayı da göze alarak görkemli bir direniş sergiledik” dedi.

 

“İnşaat İş Kolu En Kuralsız, En Denetimsiz Buna Rağmen En Dinamik İş Koludur”

Belki yıllarca uğraşarak topluma anlatamayacakları ortaçağ koşullarının, inşaat iş kolu çalışma düzeninin ortaya çıkarıldığını, görmeyen gözlerin gördüğünü, duymayan kulaklar duyduğunu belirten Karabulut “İnşaat işçilerinin mücadelesini, sesini, çalışma şartlarını, sıkıntılarını. İnşaat iş kolu en disiplinsiz, en kuralsız, en denetimsiz iş kolu ama buna rağmen de en dinamik iş kolu. İnternette bir arama yapın, en fazla eylem yapılan iş kolu inşaat iş koludur. Ve bunun neredeyse yüzde yüzü kazanımla sonuçlanmıştır. Fakat şöyle bir tezatlığımız var, kazanıyoruz ama şantiyede bunun devamını getiremiyoruz. Bugün içeride eylem yaptığımızda hepsi kazanımla sonuçlanıyor ama iki ay sonra bu kazanımı koruyacak örgütlülükler yok. Şantiyelerde çok ciddi sirkülasyonlar var. Taşeron çalışmadan dolayı işçi arkadaşlarımızın çalışma ömrü üç-dört ayı geçmiyor. O şantiyede başladığı günden bu güne gelen, bırakın işçiyi şantiye yöneticileri bile yok. O şirketin CEO’su üç ay önce değişmiş. Üretim taahhüdü var yetiştirememiş, cezaya kalacak veya kalmış, adamı değiştirmişler ve başka birisi var şu an. Bu kişi de iş cinayetleri konusunda sabıkalı bir kişi. Daha önce bir iş yerinde 7 iş cinayeti yaşanmasından sorumlu ve yargılanan bir kişi ve getirdiler en fazla iş cinayetlerinin yaşandığı, köle kampı dediğimiz bir şantiyenin başına getirdiler. Bize eylem sırakındaki görüşmelerde, biz bunları bilmiyoruz, araştıracağız, öğreneceğiz dediler. Bu 3. Havalimanındaki çalışma koşullarını bir yöneticinin bilmemesi mümkün değil. Sokaktan geçen birine bile sorsanız az çok inşaatla ilgiliyse 3. Havalimanındaki şantiyenin durumu hakkında az çok birşeyler biliyor” dedi.

 

3. Havalimanı Değirmen Gibi İşçi Öğütüyor”

Şu an 3. Havalimanı şantiyesinde 30 binin üzerinde işçi çalıştığını, girin çıkan işçi sayısının ise 300 bulduğunu belirten Karabulut “İnşaatlarda çalışan 10 kişiden birisi o şantiye girmiş yani bir şekilde çalışmış. Değirmen gibi işçi öğütüyor, her gün onlarca iş kazası yaşanıyor, iş cinayetleri yaşanıyor. Ama bunu kamuoyuna açıklayamıyoruz. Çünkü giremiyoruz o şantiyeye. İşçilerle, Dev-Yapı İş’in üyeleriyle görüşemiyoruz. İşçilerle buluşmamız, görüşmemiz engelleniyor. Kapalı bir kutu toplumdan gizlemeye çalışıyorlar. Ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar 14 Eylül’dek o eylem şantiyedeki o çarpıklığı, yasaların sadece kağıt üzerinde kaldığın, kendi kanunlarını bile çiğnediklerini apaçık ortaya koydu” dedi.

 

Ne Yaparsanız Yapın Mücadelemiz Sürecek”

Geçen gün gazetede Türkiye’de en çok ihale alan firmalara ilişkin haberi hatırlatan Karabulut, “Bunlardan beş tanesi 3. Havalimanı şantiyesini yapan firmalar veya bileşenleri. Yani iktidar desteği var, devlet desteği var, korunuyorlar, kollanıyorlar. Kamunun neredeyse tüm kaynakları bunlara peşkeş çekiliyor, bunlar yapılırken firmalar korunurken, oradaki çarpıklığın, yasadışılığın dışarıya açılması, duyurulmasını engelleyenler elbette ki, işçilerin örgütlenmesine de izin vermeyecekler. Tüm güçleriyle bunu engellemeye çalışaacaklar. Biz de diyoruz ki, ne kadar engellemeye çalışırsanız çalışın, ne yaparsanız yapın, işte 14 Eylül’de 300’e yakın işçi gözaltına alındı, 600’e yakın işçi de İGA güvenlikleri tarafından gözaltına alındı, sorgulandı. Binlerce işçi arkadaşımızı günler içinde eyleme katıldı diye işten attınız. Ama orada direnişi bitiremediniz. Ne yaparsanız yapın bu direniş bitmez. Sendikalı olsun olmasın, orada çalışan işçilerin bu kölelik koşullarına karşı mücadelesi, karşı koyuşu ıslıkla da olsa devam edecektir. Bizim eylemimizden sonra daha da güzel bir şey yaşandı. Bir hafta sonra yine yağmur altında servis bekleyen işçiler bunu ıslıkla protesto etmişti. Yine o eylemden de arkadaşlarımız alındı ve tutuklandı. Yani ses çıkaran, biat etmeyen, sorunlarını dile getirip haklarına sahip çıkan kim varsa ona baskı ve zorbalık uyguluyorlar. Buna karşı da mücadelemiz örgütlülüğümüz devam ediyor” dedi.

Bugün o şantiyede ücretini alamadığı için bekleyen ufak ufak taşeronlarda onlarca işçi bulunduğunu aktaran Karabulut, kimisiyle ilişkileri de olduğunu, şantiyeye giremeseler de görüşebildiklerini, drtak bir mücadele yolu yöntemi bulmaya çalıştıklarını, en son üç aydır maaşını alamayan işçiler olduğunu belirtti.

DSG firmasının yıllardan beri mega projeleri yapan bir firma olduğunu ve ücret ödeyemeycek bir ekonomik zorluğa düşme durumu olmadığını, yıllardan beri büyük projeleri yapmış bu şekilde de kasalarını doldurmuş olduklarını hatırlatan Karabulut, “Kriz var diye konkordato ilan etmiş. İktidar kriz yok diyor. Ama firma borçlarından kurtulmak için bu yöntemi kullanmış, işçilere ücretlerini ödememek için. Yani en doğal hakkımız olan ücret haklarımızı bile gasp etmek için yapabilecekleri ne varsa kullanmaya çalışıyorlar. İşçilerin ücretlerini vermiyorlardı. Biz Dev-Yapı-İş’le, İnşaat İş’le, İyi-Sen’le mücadele ettiğini bildikleri sendikalarla iletişim kurarak işçiler haklarını almaya çalıştılar. Yaklaşık bir buçuk ay şantiyede beklediler ve paramızı almadan gitmeyeceğiz dediler. 600’e yakın işçi vardı 260 işçi şantiyeyi terk etmedi. Şantiyeye tekrar girdik, arkadaşlarımızla görüştük, neler yapacağımızı, nasıl kazanacağımızı görüştük. Eksiği gediğiyle yasal haklarını alarak şantiyeden ayrıldı” dedi.

1000’in üzerinde inşaat firmasının mega firmalar olduğuna dikkat çeken Karabulut. “Mega derken güzel bir şey miş gibi görünüyor sanki ama ben mega derken hakaret olarak görüyorum ‘mega’ kısmını. Mega firmalar konkordato ilan ediyor. En doğal haklarımızı gasp etmeye çalışıyorlar. Bugün sizin bunları yapmanız mümkün, yasalar arkanızda, iktidar arkanızda. Bizim bir çok yerde Dev-Yapı-İş olarak örgütlülüğümüz yok, bunları yapabiliyorsunuz ama olduğumuz yerlerde bunlara izin vermeyeceğiz. Ve şunu da biliyoruz ki 2019’da bizi çok daha ağır günler bekliyor. Biz küçük küçük de olsa şantiyelerde örgütleneceğiz, haklarımızı alacağız ve bedeli ne olursa olsun mücadelemizi büyüteceğiz. Bundan sonraki mücadelemiz yasal haklarımızı bir adım daha ileri taşımaya yönelik olacaktır” dedi.

 

İSİG Mücadelesi Vermeye Başladık Devleti Karşımızda Bulduk”

İnşaatlarda sürekli eylemlilikler olduğunu, bu eylemliliklerin de örgütsüz olduğu için kazanımları çok fazla koruyamadıklarını aktaran Karabulut, eylemlerin de genelde hak gasplarından kaynaklı olduğunu, işçiler ücretlerini alamamışlardıkları için eylem yapıldığını, inşaat işçisinin çok fazla eylemin içinde, direnişte yer almadığını ifade eden Karabulut “Bizim üyemiz de olsa biz işçiyi bir mücadelenin içine çekemiyoruz. Burada eksikliklerimiz, yetmezliklerimiz var bunları da kabul ediyoruz. Sendika yöneticileri olarak 2017’de aldığımız bir kararla başta kendimizi eğitmeye, hem de üyelerimizi örgütlemeye, geliştirmeye çalıştık. Üye arkadaşlarımız hatırlar, biz inşaatlarda sadece ücret alacakları üzerinden bir mücadele yetersizdir. Şantiyelerde gelişmemize, kök salmamıza, mücadeleyi büyütmemize çok fazla fayda sağlamıyor. Ücret meselesi daha çok şantiyeyle bağımız koptuktan sonra şantiyenin önünde eyleme başlıyoruz. Ücretlerimizi alıyoruz fakat o şantiyeyle de bağlantımız kalmamış oluyor. Bizim yöntemlerimizi değiştirmemiz lazım dedik. Önemli olan işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesiydi, son yıllarda ciddi anlamda gündeme de geldi. İşçilerin gündemine girdi. 2018 yılında biz bir çok şantiyede ücret meselesinden çok çalışma koşullarına yönelik, işçi sağlığı ve iş güvenliği talepleri üzerinden eylemlerimiz oldu.

Hak gasplarına yönelik yaptığımız eylemlerde devletin engeliyle karşılaşmazdık biz. İşçilere hiç baskı yapılmazdı. Hatta polisin patronlara, haksızlık yapmışsınız, işçilerin haklarını verin gönderin dediğini dahi gördük” dedi.

Fakat ne zaman ki biz şantiyelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği talepli bir örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmeye çalışsalar, o zaman patronlar cephesinden de, hükümet cephesinden de korku duyulmaya ve engellenmeye başladıklarını vurgulayan Karabulut, “Şantiye yetkililerini karşımızda bulmadan çevik kuvveti karşımızda bulduk. Şantiye yetkililerini karşımızda bulmadan jandarmayı, polisi karşımızda bulduk. Bu da şunu gösteriyor, demek ki doğru bir noktadayız. Demek ki iktidar bu kadar korktuğuna göre buralarda gizlenen bir şeyler var. Bizler mücadelemizi geliştirerek bunlar açığa çıkaracağız. İşçilerin çalışma koşullarını düzeltme konusunda işçi arkadaşlarımızla birlikte mücadelemizi büyüteceğiz” dedi.

 

Devlet Kendi Hukukunu Hiçe Sayarak İşçileri Tutukladı”

14 Eylül’den sonra inşaat işçilerinin bir anlamda toplumun bir parça da vicdanı olduğunu, yaprak kımıldamayan bir dönemde fırtına estiğini, dostlarının bu süreçte bizlere sahip çıktığına değinen Karabulut “Yaşananlar hukuksuzdu. Devlet kendi kanunlarını hiçe sayarak tutukladı. Bizim tutuklanmamamız gerektiğini kararı vereh savcı da hakim de çok iyi biliyordu. Tutuklu kalma süremiz daha uzun da olabilirdi eğer dışarıda bu kadar büyük bir destek olmasaydı. 400’ yakın kurum ve kişi hem yurt içinde hem yurtdışında çok güzel bir dayanışma örneği gösterdi ve bizler hükümet üzerindeki baskı sonucu 2,5 aylık bir sürede tahliye olduk. Tahliye olduk ama biz İstanbul’da yaşayanlar için sıkıntı olmayabilir fakat gurbetçi arkadaşlarımızdan, kendi köyünde kentinde iş bulamadığı için buraya gelen işçilerden hala öc almaya devam ediyorlar” dedi.

 

Dayanışma Bu Sözde Yargılamayı Sona Erdirecektir”

Hukuksuz kanunsuz bir şekilde, kendi kanunlarını hiçe sayarak, adli kontrol şartı koyarak, işçilerin işsizliğe ve açlığa mahkum edildiğini vurgulayan Karabulut, “Bundan sonraki süreçte bu davayı beratle sonuçlandıracak bir kampanyayı örgütleyerek bu mücadeleyi geliştirmemiz lazım. Bizim tutukluluğumuza son veren bu dayanışma, bu adli kontrol şartını da bu sözde yargılamayı da sona erdirecektir. Bu noktada tüm üyelerimize ciddi bir görev düşüyor. Çünkü 3. Havalimanı işçileri kazanırsa tüm işçi sınıfı için kazanım olacaktır” dedi.

 

Örgütlülüğümüzü Büyütmeye, Kazanmaya Yönelik Mücadelemizi Sürdüreceğiz”

2018 yılını çok verimli bir yıl olarak geçirdiklerini, bir çok şeyi öğrendiklerini, kendilerinin ve üye işçilerin de bir çok şeyi öğrenip, deneyimlediklerini aktaran Karabulut, “Her yerde ilişkilerimiz olmasa da, sosyal medya aracılığıyla yaptığımız faaliyetleri ulaştırmaya duyurmaya çalışıyoruz. Bu sabah bizi sosyal medyadan etkinliğimiz duyan Rizeli bir arkadaş bizi aradı. Herkese selamı var. Biz DİSK’li değiliz, iktidarın baskısı sonucu başka sendikaya üyeyiz ama gönlümüz sizinle mücadelenizi selamlıyoruz diyerek mesajını iletti. Parmağı kanayan bizi arıyor. Bizler de bunlara yetişmeye, ilişkilerimizi geliştirmeye, mücadelemizi büyütmeye, kazanmaya yönelik çabalarımız siz dostlarımızın da desteğiyle devam edecektir” dedi.

Anlatımların ardından bir ara verilerek inşaat iş kolundaki örgütlenme biçimmleri üzerine katılımcılar sorular yönelttiler. İnşaat işçilerinin sürekli yer değiştirmesi dezavantajının nasıl avantaja dönüştürülebileceği, ilişkilerin nasıl süreklileştirilebileceği üzerine görüşler paylaşıldı.

3. Havalimanı işçilerine ve sendikaya bu süreçte uluslar arası desteğinde geldiği bir çok ülkede eylemler de yapıldığı ve bu dayanışmanın devam ettirilmesi üzerinde duruldu. 3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu’nun da bu alanda örgütlenmeye ilişkin desteğini sunmasının önemli olduğu vurgulandı. İşçilerin haklarını bilmeleri ve örgütlülüklerini güçlendirmeleri için eğitim çalışmalarını daha etkin ve yaygın hale getirilebileceği vb. üzerine görüşler de paylaşılarak panel sonlandırıldı.