< < Göçmen İşçiler ve Enternasyonal Mücadele

Göçmenlere ilişkin haberlere neredeyse her gün televizyonlarda, gazetelerde rastlıyoruz. Bu haberler genellikle göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları ölüm, açlık, sefalet gibi olayları içeriyor. Onların nasıl tacize uğradıklarını, devletin, polisin şiddetine nasıl maruz kaldıklarını, patronlar tarafından nasıl sömürüldüklerini anlatıyor. Bazen kaçak yük gemileriyle, bazen bir şişme bot içerisinde yaptıkları umut yolculuğunun trajediye dönüştüğü olaylarda sadece sayılar olarak okuyoruz onları. Ekonomik krizin en çok göçmen işçileri ve ailelerini olumsuz olarak etkilediği, göçmen işçilere yönelik yaşadıkları yerlerde, çalıştıkları iş yerlerinde artan ırkçı saldırıları konu edinen bir habere rastlamak artık olağan hale geldi.

Günümüzde neredeyse tüm dünyada gerçekleşen göçün, tam manasıyla örgütlü işçi sınıfının kapsamına girmesi durumunda kapitalizmi yok edecek bir yanı da bulunmaktadır.

Türkiye sadece Suriyelileri değil Afganistan’dan, Pakistan’dan gelen on binlerce kaçak işçiyi de barındırıyor. Bugün göçmen işçiler, sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacında kilit rol oynamaktadır. Suriyeli işçiler, günde ortalama 12-14 saatlik bir çalışmaya tâbi tutuluyor, haftalık ortalama 150-200 TL arası bir ücretle çalıştırılıyorlar. Üstelik İstanbul gibi büyük kentlerde Suriyeli işçilere kiralanan evler ortalama kira fiyatının neredeyse iki katı. Bu durumda geçinebilmek için Suriyeli işçiler haftalık 800 lira ücrete ve 14 saatlik çalışmaya, bir evde 20-30 kişi bir arada yaşamaya mecbur bırakılıyor. Üstelik hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırılıyorlar. İş kazasına uğradıklarında ise olayın üstü kolayca örtülebiliyor.

Suriyeli işçiler, bir taraftan böylesine kötü koşullarda ve ucuza çalıştırılırken, diğer yandan büyüyen işsizliğin sebebi olarak hedef gösteriliyorlar. Kısacası Suriyeli ve diğer göçmen işçiler, Türkiyeli işçilerle karşı karşıya bırakılıyor. Ekonomik krizle birlikte sermaye sınıfı, bir taraftan işçi sınıfının mevcut haklarına saldırırken, diğer taraftan Suriyeli işçilerin ucuz iş gücünü kullanıyor. Suriyeli bir işçi çalıştırmak demek, iş gücü maliyetini yarıya indirmek anlamına geliyor. Büyük işletmelerden küçük atölyelere kadar iş yerlerinde bir yerli işçinin ücreti karşılığında iki, hatta üç Suriyeli çalıştırılabiliyor. Çalışma koşulları ne kadar kötü olursa olsun, Suriyeli işçiler duruma itiraz edemiyorlar. Başta inşaat sektörü olmak üzere tarım, tekstil ve imalat sektöründe çalışan Suriyeli işçilerin hiçbir güvencesi yoktur. Unutulmamalıdır ki, saydığımız tüm bu sorunların gerçek sorumlusu kapitalizmdir. Suçlu olan ucuza çalışmak zorunda olanlar değil, onları ucuza çalıştıranlardır. Bu yüzden hesap, göçü ve göçmenliği yaratanlardan sorulmalıdır. İşçiler olarak yapmamız gereken, göçmen işçileri de sınıf mücadelesine kazanacak bir perspektifle hareket ederek kararlı ve örgütlü mücadele hattını yaratmaktır. Bugün izlenmesi gereken yol, göçmenlerle enternasyonal dayanışmayı güçlendirmek ve emekçilerin sorunların gerçek kaynağını görmelerini sağlayarak toplumda biriken öfkeyi kapitalist sisteme yönlendirmek ve onu ortadan kaldırmaktır.