Flormar işçilerini ilk ziyarete gidişimizin üzerinden çokça zaman geçti. Eyleme başladıkları günden bu güne birçok kez yanlarına gittik, bazen dertlerini dinledik bazen onlar bizi dinledi. Çoğunluğu kadın olan işçiler, sendikalı oldukları için işten atılmıştı ve fabrika önünde eyleme başlamışlardı. Devam eden günlerde ise eylemdeki işçilere el sallayan, alkışla destek veren diğer işçiler de işten atılmıştı.
KOCAELİ - İşçilerin çoğunluğunun kadın olması ve bununla birlikte tamamına yakınının da başörtülü olması, işçilerin hemen hemen hepsinin, ilk defa böyle bir eylem deneyimi yaşaması çok kişinin aklında soru işaretleri yaratıyordu. Bu eylem ne kadar sürerdi? Evlerine dönecekler miydi yoksa kararlılar mıydı?
144. günlerinde gerçekleştirdiğimiz (bu zamana kadar çok kez gittik yanlarına) son ziyaretimizde, uzun bir yolculuktan sonra Gebze Organize Sanayi Bölgesi'ne varmıştık. İşçiler tüm enerjileriyle ve artan bilinçleriyle karşılıyordu bizleri. Tüm işçilerle selamlaşıp, hemen sohbete koyulduk.
Eylemin işçilere kattıklarını konuştuk işçilerle. İlk kez eyleme çıkan bir kadın işçinin "bizim sırtımızdan neler kazandığını bu eylemle öğrendik, içerdeyken bunların hiçbirini bilmiyorduk hepsini sendikalı olduktan sonra, bu eylemle öğrendik" sözleri eylemin öğretiliciliğini bir kez daha gösteriyordu bize.
Gün boyunca tek gündem emekti. Gerçekleşen diğer işçi eylemlerini konuştuk işçilerle, birlikteliğin verdiği duyguyu anlattılar bize. Cargill işçileriyle yaptıkları eylemi, BBS işçilerinin ziyaretlerini bunların özgüvenlerini nasıl arttırdığını, haklılıklarından şüphe duymadıklarını anlattılar. Kriz ile ilgili konuyu kendileri açtı bizlere. Kriz yok diyorlar ama marketlere gittiğimizde var olduğunu görüyoruz, bunu biz yaşıyoruz istedikleri kadar yok desinler diyorlar.
Bir erkek işçi dahil oluyor sohbetimize ve işçinin kadını erkeği, Alevisi, Sunnisi, Türk'ü Kürt'ü olmadığını anlatıyor bizlere, işçi ile patron olduğunu ve işçilerin birlikte olması gerektiğini kendi diliyle anlatıyor. Tıpkı Dünyayı Sarsan On Gün filmindeki işçinin dediği gibi, "Bildiğim tek şey iki sınıf olduğu: Burjuvazi ve Proletarya"...
İşçilerin bir kütüphane kurduklarını görüyoruz. Bir sonraki ziyarete onlara kitaplar getireceğimizi söylüyoruz ve mutlu oluyorlar. Gazetelerimizi dağıttığımızda hemen karıştırıyorlar, işçi haberlerine ve tabi kendileriyle ilgili haberleri hemen okuyup üzerine yorumlar yapılıyor. Mutlulukları görülmeye değer.
Diğer işçilerle dayanışmanın verdiği duygunun anlatılması, krizle ilgili sohbetlerimiz eylemin ve yaşamın öğrettikleriyle açıklanabilir. Eylem sadece eylemdeki işçilere değil biz ziyaretçilere de çok şey öğretiyordu ve öğretmeye devam edecek.