Bugünlerde çevremize, haberlere şöyle bir baktığımızda hepimiz benzer bir tabloyla karşılaşacağız. Yaşlı dünyamızın her yerinde anlık değişimler, gelişmeler, çok hızlı akıp giden bir yaşam. Aylar günlere, günler saatlere, saatler dakikalar gibi geçip gidiyor. Her dakika, her gün yeni bir çatışma, çelişki ve bu çatışmaların taraflarından biri elbette gençlik. Gençlik olarak toplumun aydın bir karakterini içimizde barındırmaktan, savaşın önünde yerimizi almaya kadar, üretmekten düşlemeye kadar gençlik hep ön safta.
Savaşın en önemli güçlerinden biri olduğumuz bir gerçeklik. Peki bu savaş içerisinde gençliğin ilerici kesimlerini çevremizde ne kadar toplayabiliyoruz ve bu gücü harekete geçirebiliyor muyuz? Sorunun cevabını sadece formüller ya da genel geçer ifadelerle yanıtlamaktansa buna dair birlikte düşünelim, birlikte çözüm üretelim istiyoruz. Bugün kendini ‘sosyalist, marksist, devrimci…’ olarak niteleyen birçok yapı ve bu yapının dayandığı çok geniş bir gençlik tabanı. Bu gençlik tabanından kastımız sadece öğrenci gençlik değil, ki bu soru sorulduğunda yani ‘Gençlik mücadelesi deyince ne anlıyoruz’ diye sorduğumuzda sadece öğrenci gençlik, onun yaşadığı sorunlar ve buna karşı gelişen mücadele yöntemleri dile getiriliyor.
Biz öğrenci gençliğin ilerici unsurlarını, öncü öğrencileri örgütlemeyi ve gençlik mücadelesi ile toplumsal, siyasal iktidar mücadelesinin organik bağını kurmayı hedefleyenler olarak bu mücadelenin sadece öğrenci gençlikle sınırlı olmadığını savunmaktayız. Bu topraklarda işçi gençlik gibi dinamik bir gücü görememek büyük bir eksiklik, siyasal bir körlük olur. Bunun için gençlik mücadelesinin devrim mücadelesiyle bağını kurmamız gerekiyor. Fakat bu genellemelerle, üstünkörü söylem ve argümanlarla ifade edilemez. Bunun için bunu bir başka yazı konusu olarak bırakalım ve bu yazımızda geçtiğimiz yazı dizisini öğrenci gençlik mücadelesi açısından değerlendirmek ve tartışmakla ilerletelim.
Geçtiğimiz sayıda çıkan makalemizde öğrenci gençlik olarak ifade edilen gençlik kesimini tanımlar üzerinden elimizden geldiğince açıklamaya çalışmıştık. Bildiğimiz şu ki eline sazı alan, Marksizm ile eskaza buluşan çoğu gençlik örgütü bu topraklarda uzun akademik mücadele yazıları, cafcaflı değerlendirmeler ve tanımlamalarla bir yığın karmaşık, mesnetsiz düşünceyi öğrenci gençlik içinde savunmakta. Bundan dolayı gençlik içindeki temel ideolojik politik ayrışmalar bilimsel olarak kavranamıyor, zora dayalı mücadelede kimin ittifak, kimin hasım olduğu kavranamıyor. Buna istinaden geçtiğimiz sayıda öğrenci gençlik içindeki ideolojik, politik ayrışmaya netlik kazandırmaya çalıştık. Bu yazımızda da biraz da mücadelenin zayıf yanlarına, gerileme dönemleri ile mücadelenin tıkandığı yerlere değinelim.
Dünya genelinde küresel olarak gelişen savaşta halklar ve gençlik birbirinden öğreniyor, birbirine öğretiyor. DÖB’ün de yeniden kurulduğu 90’lı yılların zorlu geçen sert öğrenci eylemleri ve bir silkinme, toparlanma olarak adlandırabileceğimiz hareketli gençlik eylemleri damgasını o günlere vurmuştur. Baskıcı YÖK’ün kurulmasının ardından 80’li yılların sonlarına doğru demokratik, akademik mücadele için öğrenci gençlik dernekleri, düşünce kulüpleri tekrardan kurulmaya başlamıştı. Sert bir savaş ile geçen 90’larda devrimciler, ilerici güçler üniversitelerde bir güç olmuş, toparlanma sürecine girmiştir. Bu dönemin bitimi ‘Zindan savaşları’ ve 21. Yüzyıl’a girilirken dünya genelindeki ayaklanmacı güçler zirveye ulaşmıştır. Emperyalist-kapitalist güçlerin dünya halklarına ve proletaryaya karşı açtıkları savaş ve her yerde yoğunlaşan isyan, ayaklanmalarla 3.dünya savaşı kendini küresel çapta hissettirmeye başlamıştır. Peki üniversiteler, liseler eğitim sistemi bundan etkilenmez mi?
Burjuvazinin ihtiyacına göre şekillenen eğitim sistemi tamamıyla sermayeye peşkeş çekilmeye başlamıştır ve eğitimin gerici, piyasacı karakterine farklı bir boyut katmıştır. Bunun dışında akademi, eğitim cephesine yönelik saldırılar eğitimde gericileşme, dindar ve kindar bir kuşağın oluşturulma projesi, 4+4+4 eğitim sistemi, üniversitelerin kışlalara çevrilerek baskı altına alınması, akademinin, liselerin anti-bilimsel dogmatik bir eğitim müfredatıyla doldurulma süreci hızla yerine getirilmiştir. Son bir senede yaşadığımız saldırı dalgası ve gericileşme ciddi boyutlarda dileyenler bu konuya dair yapılan istatistikleri inceleyebilir.
İşte böyle bir saldırı dalgası içinde, devrimci durumun siyasal ve ekonomik krizin, savaşların coğrafyamızı kavurduğu bir zamanda ortaya konan pratik, dağınık güçleri bir araya getirme konusunda yeterli olmamakta. Farklı sol-sosyalist çevrelerle geçmişte akademik, demokratik mücadele, faşist saldırılar, üniversitelerin savunulması, YÖK baskı ortamı gibi konular tartışılır ve buna göre farklı pratikler sergilenirdi.
Peki ya şimdi…
Gençlik mücadelesine ve bu mücadelenin ne kadar etkin olduğunu değerlendirdiğimizde acı bir tablo çıkıyor. Yaşanan bunca saldırı artık bugün boyutları katlanarak uygulanıyor. Gericileşme, piyasalaşma, bayağılaşma had safhada buna faşist saldırıları dahil etmiyoruz bile.
Dağınıklık ve gerileme varsa birlikte düşünmek, nedenlerini birlikte tartışmak ve kazanmak istiyorsak güçlerin nereyle birleştirileceğine birlikte karar vermek gerekir. Gençlik içindeki savaşçı ve militan unsurları örgütlemek istiyorsak formülasyonlardan, sekterlikten kurtulmalıyız. Gerektiğinde stratejik olarak güç birliği yapabilmeli, gerektiğinde birlikte tartışmalıyız, fakat bunu bu düzenle köprüleri yıkmış ve iktidarı devrimci zorla almayı hedefleyen bir perspektifle yapmak elzem ve yakıcıdır. Bırakalım akademik, reform, demokratik üniversite talep edenler politik olarak gerilesin devrimci söylem ve şiarlar halkta nasıl kırılma yaratıyorsa gençlikte de kırılmalar ve kopmalar yaratacaktır. Tabii bu söylediklerimiz için DÖB’lüler olarak çok çalışmalıyız ama netlik ve devrimci kararlılık kazanacaktır. Şimdi en yakınımızdakilerle tartışmak ilk işimiz olsun!
Umut Güneş