Kapitalizmin yapısal bunalımı ve sıçramalı çöküşü gittikçe derinleşirken, bu çöküş ve yıkılış durumu toplumsal hayatın her yerinde kendini hissettiriyor. Sermaye sınıfının, egemenlerin bu kriz sürecinden ciddi etkilendiğini kapanan fabrikalardan, üretimin durma noktasına gelmesinden, iflas açıklamalarından, devasa hale gelen borç yükünden, işçi, emekçilerin kitlesel şekilde kapı önüne konmasından ve çalışan işçi, emekçilerin de iş yoğunluğunun, sosyal haklarının, maaşlarının daha da tırpanlanmasından görüyoruz. Sermayenin kelli felli temsilcileri 'Bizler bu savaşta, aynı gemideyiz' gibi kararlılık açıklamaları yaparken, daha da yoksullaşan işçiler, gençler, kadınlar dinci-faşizmle, sermayeyle aynı gemide olmadıklarının farkındalar.
Ekonomik kriz diye tabir edilen aslında, ekonominin, kapitalist üretim sisteminin ve bilcümle sermaye sınıfının bu durdurulamaz çöküşü, en çok emekçileri, gençleri etkiliyor. DİSK'in 2018 Ağustos ayı işsizlik verilerine göre Türkiye'de gerçek işsiz sayısı 5,7 milyon iken gerçek işsizlik oranı %16,6'ya yükseldi. Kayıtlı işsiz sayısı 130.000 kişi artarken, genç nüfustaki işsizlik oranı %18,4, genç kadın işsizliği ise daha da yüksek bir oran olan %23,4. Devletin istihdam kurumlarının işe yerleştirme kapasitesi de gittikçe geriliyor. Geçtiğimiz yıl 100.000'lerde seyreden bu rakamlar, bu sene 90.000'lere gerilemiş durumda. Kadın işsizliği %12 olarak belirirken, genç kadın işsizliği %23,2 gibi bir yüksek oranda. Bir diğer ilginç istatistik ise yüksek öğrenimden mezun olan diplomalı işsizlerin sayısı. Bu oran %10,9 olarak belirirken bunu milyonlarca diplomalı, üniversite mezununun olduğu coğrafyalarımızda bu yüzbinlerle ifade edilebilecek bir rakam. Bu rakamları toplumsan gizlemeye çalışan burjuvazi kendi gerici, faşist kurumları aracılığıyla bu gerçeklerin üstünden atlayıp onları ters yüz ediyor.
TÜİK verilerine göre işsizlikte zaman zaman kısmen bir yükselme gözlenirken, bu oranda düzenli bir düşüş var. Fakat devlet verileri gerçeğin üstünü örtmeye yetmez. Dar tanımlı işsizlik tanımının yanı sıra, geniş tanımlı işsizlik hesaplaması klasik dar tanım kapsamında yer alan işsizlerin yanında, iş bulma ümidini kaybeden işsizleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan işsizleri, mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanları kapsayan alternatif işsizlik tanımı olarak karşımıza çıkıyor. Yani sadece işsiz olan insanlar değil, aynı zamanda iş aramayıp geleceğe dair pek bir umut beslemeyen, ailesinin desteğiyle yaşayıp çalışmaya hazır olan kesimleri de ifade etmekte.
Bu tabloya bakıldığında ve bu topraklarda birkaç milyon gencin ne çalışıp, ne de okuduğunu düşündüğümüzde işsizliğin gerçek tanımı milyonlarla ifade edilecektir. İşte sermayenin egemen olduğu topraklarda, sermayenin yaşadığı bunalımdan en çok etkilenen kesimlerinden birisi de biz gençlik. Üstelik bizlerin krizden hiç de etkilenmediğini söyleyecek kadar küstah bir sermaye sınıfı var karşımızda.
İşler şu an sermaye için pek de tıkırında gitmediği için, açgözlü sermayedarlar ve onların temsilcileri dinci-faşistler işten atmaların, kemer sıkmaların, zamların, yoğun sömürünün önünü açmış durumda. Türkiye'de sadece Ağustos ayının başından bu yana Antep'te tekstil sektöründe yüzlerce işçi işten çıkarıldı ve dahası da çıkarılacak.
Genç işçi, emekçilerin ise çalışma koşulları da daha da kötüleşiyor. Zamanında ödenmeyen ücretler, uzayan mesai saatleri, az insana yıkılan yoğun iş yükü beraberinde psikolojik, maddi, manevi ve fiziksel anlamda çöküntüye neden oluyor.
Ülkede genç insanların intihar etme oranları dünya sıralamasına göre bayağı yüksek. Eğitim sisteminin tasfiyesi, yeterli istihdam ve kadro açılmaması gibi sorunsallar da gençliği açlık, işsizlik, geleceksizlik ve umutsuzluk batağına sürüklüyor.
İşte genç işçilerin, genç emekçilerin, genç kadınların ve öğrencilerin etkilendiği bu kriz sadece yakın zamanın bir sorunu mudur yoksa bu kriz dediğimiz olgu sistemin yaşadığı yapısal bunalımın sonucu mudur sorusu çokça soruluyor. Gençlik kitlelerinin oldukça fazla etkilendiği bu krizin doğru anlaşılabilmesi ve krizin yaratacağı yıkımın altında yoksul gençlerin, genç işçilerin, işinden olacak üniversite mezunlarının kalmaması için bunun duru bir kafayla anlamak ve başkalarına kavratmak lazım.
Çünkü kapitalizmin yaşadığı bu bunalım dönemi bir yandan gerici, faşist unsurların sermaye çevresinde bilenmesini sağlarken diğer taraftan toplumun ezici çoğunluğunu, gençliğin büyük kesimlerini kapitalizme karşı konum almaya ve yeni, alternatif bir dünyayı kurmak için arayışlara sürüklüyor.
Bu yüzden Leninist gençlik olarak krizin faturasını ödemeyeceğiz, faturayı kapitalistler ödesin deyip kenara çekilmeyecek ve olan bitenin ekonomi politiğinin doğru okumasını yapmamıza engel olan bu kısır, sakat yaklaşımlara karşı ideolojik mücadeleyi sürdürüp, gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz.
Birleşik devrimde en ön saflarda dövüşebilecek, aydınlanmaya, örgütlenmeye, harekete geçmeye daha hazır gençlik kitlelerine krizi yaratan gerçek dinamikleri anlatmak ve bu krizden anti-kapitalist, anti-emperyalist ve bunlara göbekten bağlı anti-faşist bir mücadelenin nasıl örgütleneceğini götürmeliyiz. Çözüm en temelde politik uyanıklığa ve reformizme karşı amansız bir ideolojik, politik mücadeleden ve faşizme karşı kararlı bir savaşımdan geçiyor.
2000'lerden Günümüze
Ekonomik krizin giderek hissedilir hale gelmesini sadece döviz kuru hareketlerine bağlamak yeterli ve doğru tanımlama olmuyor. Sadece son birkaç haftada yaşanan döviz üzerinden gelişen ve TL'nin erimesini, sanayinin işleyecek ham madde bulmasını dahi zorlaştıran bu kriz emperyalizmin bağımlı ülkelerinden biri olan Türkiye'nin tekelci sermaye sınıfının efendileri ile yaşadığı ikili sorunların temel bir yansımasını oluşturuyor gibi görünebilir. Bu görünürde böyle olmakla birlikte, 2000'li yıllardan bu yana gelişen, tüm dünyayı saran ve kapitalizmi içten içe kemirip devrimler için yeni fırsatların önünü açan bir süreç olarak gelişiyor.
Kapitalizm artık üretici güçlerin denetimini yitirmiş durumda. Gelir adaletsizliğinin o korkunç uçurumunu görebiliyoruz. Sadece dünya üzerinde yaşayan bin küsur kişi dünyadaki milyarlarca kişinin servetinden, hatta yaşlı dünyamız üzerindeki onlarca devletin merkez bankasından, hazinesinden daha fazla servete ve birikmişe sahip.
Sermaye sınıfı açısından ne artık paylaşılacak bir pazar kaldı, ne de henüz doğasına, yer altı kaynağına, zenginliklerine, emek gücüne dokunulmamış, saldırılmamış bir ülke veya toprak parçası. Yükselen güçlerin diğerlerinin pazarlarına göz dikmesinden doğan paylaşım savaşları yerini 2000'lerden bu yana çöken hegemonyayı ayakta tutma çabasına, proletaryanın, emekçilerin, gençlerin bağrından kopan devrimci bir hareketi durdurmak veya geciktirmeye bırakmış durumda.
Kapitalizmin 2000'lerden bu yana yaşadığı iki büyük bunalımı, artık sistemin yapısal anlamda işlemediğinin, çarkının dönmediğinin kanıtı haline geldi. Dünyadaki emperyalizme bağımlı ülkeler emperyalist-kapitalist sistemin zincirinden kopmanın sancılarını yaşıyor. 2000'den bu yana dünya üzerinde gelişen özellikle 2011 ile dünyaya yayılan kitle hareketleri sınıf savaşımındaki güç dengelerinin değiştiğini, proletaryanın tarihsel görevini oynayıp kendisiyle beraber tüm ezilenleri özgürleştirme yoluna girdiğini bizlere gösterebilir.
Leninist gençlik olarak sistemin yapısal bunalımının ve çöküşünün devrimci bir hareketi bu topraklarda içten içe beslediğini ve uzun süredir başlamış olan devrim sürecinin zafere erişmesi için çok yolunun olmadığını ve krizden olabildiğince yararlanıp geniş unsurlarla bağlar kurmak için yararlanmak gerektiğini düşünüyoruz.
Evet, krizlerden fırsatlar doğar, fakat bunun için hem görüşlerimizi geniş çevreye ulaştırmış olmamız ve gelişecek durumları kendi lehimize çevirmek için de hazırlıklı, örgütlü olmamız gerekiyor.
UMUT GÜNEŞ