22 Ocak 1905’de Kanlı Pazar Katliamı gerçekleşir. Bu katliamın ardından Rusya, devrimci bir sürece girer. Ortaya çıkan kitlelerin devrimci enerjisi sayesinde, otokrasiyi devirerek politik özgürlüğün kazanılmasını sağlayacak açık politik mücadele dönemine, doğrudan eylem dönemine girilmiştir. Devrim, dolaysız bir şekilde pratik politika sorunu haline gelmiştir.
Bunun üzerine Lenin, 10 yılı aşkın bir zamandır politik özgürlüğün kazanılmasının acil-ilk görev olduğu bilinciyle donanan, örgütlenen ve eyleme yönelen proletaryanın ve sosyalistlerin dikkatlerini, ortaya çıkan bu yeni dönemin olanaklarına ve görevlerine yöneltmeleri gerektiğini belirtir. 1905’in Mayıs’ında toplanan RSDİP’in 3. Kongresi’nde, yeni olanakların bir değerlendirmesi yapıldıktan sonra, “Geçici Devrimci Hükümeti kurmanın en büyük şanlı görevinin” önlerinde durduğu belirlenir ve şöyle denir:
“...Biz sosyalistler şimdi, en devrimci sınıfın, o sınıfa layık temsilcileri ve önderleri olduğumuzu göstermeli, en geniş özgürlüğü, sosyalizme muzaffer ilerleyiş için güvenceye alacak özgürlüğü elde etmesi için ona yardımcı olmalıyız...” (C-3 / 418)
O zamana kadar, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesinin acil görev olduğu bilinciyle sürdürülen eğitim, tatbikat ve küçük muharebeler dönemi geride kalmıştır artık. Aynı bilinçle ama artık yeni somut koşulların yarattığı imkanlara (sokak gösterileri, politik grevler, silahlı ayaklanmalar vb) dayanarak otokrasiye karşı mücadele dönemi başlamıştır. İşçi sınıfını eğitim ve örgütleme çalışmasında politik ağırlığın sendikalara ve legal derneklere değil, devrimci ayaklanmaya, devrimci bir ordu ve devrimci bir hükümet yaratma çalışmasına verilmesi gerektiği bir dönem.
Lenin, bu kongrenin değerlendirmeleri ışığında çok önemli bir çalışmayı kaleme alır: İki Taktik. Haziran 1905’de kaleme alınan “İki Taktik” broşürü, tüm reformist ve oportünistlerin, devrimin canlı kavranışından kaçmak isteyenlerin en çok göz ardı ettiği (Ne Yapmalı’yla birlikte) çalışmadır. Şöyle der:
“...Bugünkü devrimde ve proletaryanın genel mücadelesi içinde GDH hangi anlama sahiptir. Kongre kararı, buna daha ilk satırında, hem proletaryanın dolaysız çıkarları açısından hem de sosyalizmin nihai hedefleri açısından mümkün olduğunca tam bir politik özgürlük’ün mutlak zaruriyetine işaret ederek açıklıyor. Tam politik özgürlük ise, parti programında saptanmış olduğu gibi, çarlık otokrasisinin yerine demokratik cumhuriyetin geçirilmesini gerektirir...” (c-3/ 53)
Bu dönemde de, sosyalist harekette iki farklı yaklaşımın devam ettiği görülecektir. Bir yanda Lenin ve Leninistlerin temsil ettiği politik özgürlüğün otokrasinin yıkılmasıyla kazanılabileceğini söyleyen ve bunu acil görev olarak önüne koyan devrimci yaklaşım vardır. Öte yanda, çeşitli tonlardaki küçük burjuva sosyalist hareketlerin temsil ettiği, otokrasiden ne koparırsak ve kopardıklarımızı bir uzlaşı anayasasıyla yasal güvenceye kavuşturursak o kadar iyidir diyen ve bu anlayışla hareket ederek politik özgürlüğün kazanılmasını geleceğe erteleyen sosyal-reformcu anlayış. “İki Taktik”i okuyan her devrimci işçi, bu iki siyasal anlayış arasında adım başı süren mücadeleyi görecektir.
Burada şunun altını bir kez daha çizmekte fayda var. 1905 Devrimi’nde, Lenin ve yoldaşlarıyla Plehanov, Martov vb uzlaşmacıların ayrışması, 1905’in sarsıcı etkisinin ürünü değildir. Aksine, olaylar o kadar sarsıcıdır ki, koşullar devrimci bir dille konuşmayı o kadar dayatmaktadır ki, zaman zaman sosyalist hareket arasında bir ayrım yokmuş hissine bile kapılabilir dikkatli bakmayan bir göz. Ve öte yandan, bu ayrım o kadar derin ve nettir ki, bir halk ayaklanmasının ortalığı kasıp kavurduğu koşullarda dahi, sosyal-reformcu bakışa sahip olan sosyalistler, politik özgürlüğün elde edilmesinin acil bir görev haline geldiğini kabule yanaşmaz.
Bu iki ayrı yaklaşım, sosyalist hareket içinde iki farklı siyasi çizginin, iki farklı siyaset karakterinin vücut bulmasına neden olmuştur. 1894-1905 dönemine dair aktardığımız kısa alıntılardan dahi bunu görmek mümkündür.
Lenin’in baştan itibaren politik özgürlüğün kazanılmasını en acil hedef ilan etmesi; ajitasyon, propaganda, örgütlenmeye dair tüm politikalarını dolayısıyla pratiğini de bu hedefe göre belirlemesine neden olmuştur. Toplumsal gelişmeyi sadece bütünlüklü değil, aynı zamanda devrimci ele alışını sağlamıştır. Ve proletaryanın burjuvaziden tamamen bağımsız devrimci sınıf çizgisini ortaya koymasını olanaklı kılmıştır.
Öte yanda ise, politik özgürlüğün elde edilmesini proletaryanın acil görevi olarak görmeme, Plehanov dahil, sosyalist hareketin diğer tüm temsilcilerinin pratik politikalarda ekonomizm, sendikalizm, ekonomik-demokratik talepler için mücadele, sosyal-reformizm çizgisinde davranmalarına neden olmuştur. Dolaysıyla ajitasyon, propaganda ve örgütlenmeye dair politikalarını buna göre şekillendirmişlerdir. Böylece, proletaryanın mücadelesini burjuvazinin sınıf çizgisine bağlı kılmışlardır. Bunlar için devrim, politik özgürlüğün elde edilmesi soyut bir olanak olmanın ötesine hiçbir zaman geçememiştir.
Bu ayrımın somut olarak en çarpıcı biçimde karşımıza çıkışı, 1905’e dair çıkarılan derslerdedir. Devrimin yenilgisinden sonra Plehanov ve diğer uzlaşmacılar “silaha sarılmamalıydık” diyecektir. Lenin ve Leninistler ise, “daha enerjik sarınılmalıydı” diyecektir.
Biz ise, daha az bilinen bir tartışmayı aktararak, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesini en acil görev olarak görüp görmemenin nasıl iki farklı siyasi anlayış, siyasal karakter doğurduğuna bakalım.
1905 Devrimi başlar başlamaz sosyal-reformistler büyük bir sinsilik ve aceleyle harekete geçer. Yaşanan sürecin, Leninistlerin şiarlarını ve bir bütün olarak siyasal faaliyetini haklı çıkardığını gören uzlaşmacılar, gerçeği ters yüz etmeye, devrimci proletaryanın bilincini bulandırmaya girişirler. Lenin aktarıyor:
“’Neden’ diye soruyor muzaffer bir edayla ‘başmakaleci’, ‘neden bu çığı 9 Ocak’ta, profesyonel devrimcilerin dar örgütü değil de, işçi derneği harekete geçirmiştir’...”
Ve neden diye soruyor bugünün sosyal-reformistleri, Gezi’de, 6-8 Ekim’de devrimci çığı siz değil de biz harekete geçirdik?
“...‘Çünkü bu dernek işçi kitlelerinin öz faaliyetine dayanan gerçekten’ (bak hele!) ‘geniş bir örgüttür’...” (C-3/ 282)
Ve çünkü diyorlar bugünün sosyal-reformistleri, kitlelerin günlük mücadelesine dayanan gerçekten geniş bir örgütüz!
Bilinir ki, 1905 patlak verdiğinde, Rusya’da RSDİP üyelerinin sayıları ancak yüzlerle ifade edilecek kadar azdır ve bu nedenle uzlaşmacılar tarafından küçümsenmişlerdir. Küçümsenen esas olarak, nicelikleri üzerinden, Leninistlerin (politik özgürlüğün elde edilmesini acil hedef olarak koyması ve bu temelde oluşturdukları) politikaları, taktikleridir. Ortaya koydukları bolşevik parti anlayışıdır. Yani, siyasal faaliyetlerinin bütünüdür. Uzlaşmacılar, Leninistlerin “dar”, nicelikçe zayıf kalmalarını, işçi sınıfının mücadelesine yönelik taktik ve politikalarının, savundukları bolşevik parti anlayışının yanlış olduğu iddiasına bağlar ve küçümserler.
İşte 1905’de devrimci çığın harekete geçmesine bir işçi derneği vesile olunca, uzlaşmacılar hemen bu köklü tartışmayı hatırlatıp; kendilerinin ortaya koyduğu taktik ve politikaların doğrulandığını, dolayısıyla proletaryanın ileri kesimlerinin kendi saflarında bütünleşmesi gerektiğini anlatmaya girişirler. Lenin, bunların gerçekleri ters yüz ederek aceleyle attıkları zafer çığlığını şöyle cevaplar:
“...Eğer bu harika cümlenin (yukarıda aktarılan cümleler bn) yazarı bir Martinov (uzlaşmacı bn) hayranı olmasaydı, derneğin proletarya hareketi için Zubatov öz faaliyetten sosyal-demokrat öz faaliyete geçtiği zaman ve o ölçüde yararlı olduğunu belki kavrayabilirdi (ve bunun üzerine de zaten derhal legal bir dernek olmaktan çıkmıştır!..”
“...Kuyrukçu olmasalardı, tam da 9 Ocak’ın şu öngörüde bulunanları haklı çıkardığını göreceklerdi. ‘İşçi hareketinin legalleşmesi (kastedilen sendikaların vs legalleşmesi bn) son tahlilde Zubatovların değil, bizim yararımıza olacaktır’ (Ne Yapmalı) Tam da 9 Ocak, orada (Ne Yapmalı’da) formüle edilen görevin önemini bir kez daha göstermiştir: ‘hem bugünkü ayrık otlarını ayıklayabilecek hem de yarın ki buğdayları biçecek (yani legalleşme yardımıyla bir adım ileri atan hareketi devrimci biçimde yönetecek) orakçıları hazırlamak’. Fakat yeni Iskra’nın zevzekleri, devrimci orakçıların sıkı örgütünün önemini küçümsemek için bereketli buğday hasadına dayanıyorlar!..
Yazar devrimin artçı gücü önünde yerlere kadar eğiliyor ve devrimin ‘DAR’ ve ‘JAKOBENCİ’ öncüsüne küçümseyerek burun kıvırıyor...
Yeni Iskra, Martinovcu ruhla ne kadar çok gayret gösterirse, kuyrukçuluk taktiğiyle devrimci sosyal-demokrasinin taktiğinin tüm karşıtlığı o kadar su yüzüne çıkıyor...” (c-3 / 282)
Tarih Lenin’i haklı çıkaracaktır.
Ve bugün de, politik özgürlüğün elde edilmesini acil bir görev olarak görmeyenler, kendilerini burjuva ideolojisinin hegemonyasından kurtarabilseler gerçekten, kitlelerin ortalama bilincine uygun davranmaktan devrimci kitlelerin gerçek mücadeleci kesiminin bilincine uygun davranma yönünde ürkek de olsa bir adım attıklarında, işte o zaman devrim için yararlı bir iş yapmış olduklarını görebilirlerdi. Ve bugüne kadar, kitlelerin devrimci bilincine uygun davranmadıkları ve bu yönde adım atar atmaz da yaptıklarından pişman olup yeniden burjuvaziye hizmet ruhunu kuşandıkları için, daha büyük sonuçların elde edilmesi önündeki en büyük engelin de kendileri olduklarını anlayabilirlerdi.
Görüldüğü üzere, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesini acil bir görev olarak belirleyip belirlememe, dün olduğu gibi bugün de proletaryanın kurtuluş mücadelesini kırmızı bir şerit gibi boydan boya belirlemektedir...
Umut Çetiner