Marx’ın, Engels’in yaşanan deneyimlerin ışığında işçi sınıfını ve sosyalistleri, günlük mücadelenin nihai sonuçlarını abartmamaları ve bu büyük savaşlara kendilerini büsbütün kaptırmamaları konusunda uyardığını önceki makalemizde aktarmıştık.
Yine, günlük mücadelenin ancak ücret sisteminin tümüyle yok edilmesi için bir manivela olarak kullanılması halinde işçi sınıfının nihai ve kalıcı kurtuluşuna yararlı olacağına dair ısrarla uyardığını belirtmiştik. Nihai kutuluş ise, komünist manifesto’da belirtildiği gibi, proletaryanın egemen sınıf konumuna yükselmesi ve demokrasiyi elde etmesi gerektiği anlamına geliyor.
İşçi sınıfını nihai kurtuluşa götürecek mücadelenin bu ana çerçevesinin 1800’lerin sonlarına doğru silikleştirilmesi üzerine, Marx ve Engels’in, politik bir devrimle siyasi iktidar ele geçirilmeden işçi sınıfının nihai kurtuluşu önündeki engellerin temizlenemeyeceğini ısrarla vurguladıklarını ve Lenin’in de bu devrimci yaklaşımı temel alarak hareket ettiğini belirtmiştik.
İşçi sınıfını ve onun önderliğinde tüm emekçileri özgürlüğe taşıyacak olan bu devrimci kavrayış üzerine ısrarla durmak zorunda kalan Lenin, 1901-02 yılında “Ne Yapmalı”yı kaleme alır. Burada, çeşitli vesilelerle ortaya koymuş olduğu, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesini kabul ediyormuş gibi görünen ama bunu özgürlük ortamını genişletecek politik talepler için mücadele haline sokan gizli “Ekonomist”lerin maskesini indirir.
Şüphesiz burada, neredeyse tamamı bu konuya dair olan “Ne Yapmalı”nın bir özetini aktarmamız mümkün değil. Hem de haksızlık olur. Mutlaka iyi bir inceleme ile okunmalıdır. Sadece, Lenin’in komünist partinin ve işçi sınıfının ilk-acil görevine dair ısrarlı vurgusunun bu broşürde nasıl yer aldığını, bir nevi “Ne Yapmalı”nın özeti mahiyetinde olan bir cümlesiyle aktaralım:
“... R Dyelo’nun otokrasinin yıkılmasını işçilerin kitle hareketinin ilk görevi olarak tanımayı imkansız gördüğüne işaret etmek yeter; bu görevi (yani işçilerin kitle hareketinin ilk görevini bn.) o (kitle adına) acil politik talepler için mücadele görevine indirgemiştir...” (c-2 /76)
Her yerde olduğu gibi Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da politik mücadelenin kapsamını açıktan veya gizlice daraltanların, siyasal ve toplumsal düzenin demokratikleştirilmesi ve politik özgürlüğün elde edilmesini bir devrimle gerçekleştirmeyi en acil görev olmaktan çıkaranların ve acil politik-ekonomik talepler için mücadeleye gömülenlerin “Ne Yapmalı”yı sevmemesi tam da bu yüzdendir. Devrimin ilk-acil görev olduğunu hatırlatarak, her şeyi buna tabi kılarak, açık-gizli tüm toplumsal reformcularla görüş ayrılığımızın ilkesel noktalarını açıkladığı içindir.
Onlara bakılırsa Lenin, “Ne Yapmalı”da çubuğu politik mücadeleden yana bükmüş yani aşırı vurgu yapmıştır. Örneğin Kızılbayrak gazetesi, “Lenin Ne Yapmalı’da, çubuğu büküyor görünüyor ki, Lenin ‘in kendi deyimiyle de bir çubuk bükmedir bu” (10.8.2018) diyecektir.
Oysa Lenin, “Ne Yapmalı”yı kaleme alışının gerekçelerini açıklarken bakın ne diyor;
“.... Broşürün ana konusu... politik ajitasyonumuzun karakteri ve ana içeriği, örgütsel görevlerimiz... bir savaş örgütünün inşa planı olacaktı. Fakat ... Ekonomizmin bizim zannettiğimizden çok daha yedi canlı olduğu anlaşıldı.... Bu üç sorunun çözümüne ilişkin farklı görüşler... Rus-Sosyal-demokrasisi içindeki iki eğilim arasındaki temel karşıtlıkla açıklanır. Farklı diller konuştuğumuzu bu nedenle ta baştan başlamadıkça birbirimizi anlayamayacağımızı ve bütün ekonomistlerle görüş ayrılığımızın bütün ilkesel noktalarında... sistematik bir tartışmanın gerekliliğini çok açık bir biçimde göstermiştir...” (c-2/ 36)
Lenin’den aktardığımız gibi, bu broşürün yazılış amacı bütün ilkesel noktaları sistematik olarak, hatta Lenin’in deyimiyle, ‘halkın anlayacağı bir dille ve çok sayıda örnekle’ açıklamak ve devrimci proletaryanın ilkesel bakışını ortaya koymaktır. Ama Lenin, halkın anlayacağı açıklıkta yazsa da, ekonomist-liberal oportünist zihniyetlerin, acil politik-ekonomik talepler için mücadeleye kendini adamış zihniyetlerin anlaması mümkün değildir. Anlamak istemezler. Tıpkı 1. Enternasyonalcilerin Marx ve Engels’i anlamak istememesi gibi.
Lenin, proletaryanın acil görevine dair vurgusunu bu kez de 1902’de kaleme aldığı RSDİP program taslağında ifade edecektir. Taslağın A ve B bendinde Rusya’nın sosyo-ekonomik tahlilini yaptıktan sonra, c bendinde, partinin görevlerini anlattığı kısma şu cümle ile giriş yapar;
“.... Bu nedenle, RSDİP, önüne en yakın politik görev olarak, çarlık otokrasisinin yıkılması ve yerine esasında şu hususları güvence altına alan demokratik bir anayasa temelinde Cumhuriyet kurulmasını koyar....” (c-2/ 227)
Lenin burada, devrimci proletaryanın en acil politik görevini programatik düzeyde bir kez daha ifade etmektedir. Ama bu kısacık ifade daha fazlasını barındırmaktadır içinde. “... yıkılması ve yerine” ifadesiyle Lenin, işçi sınıfını fiziki ve moral yozlaşmadan koruyacak önlemler için mücadele konusunun, devrim ve reform ilişkisinin nasıl ele alınması gerektiğini de ifade etmiş olur. Lenin’de, uğruna mücadele edilecek özel bir ekonomik-politik talepler programı, listesi yoktur. Lenin; devrimci proletaryanın mücadelesini, devrim ve reformlar mücadelesi diye iki ayrı kategoriye ayırmadığı için, devrimci proletaryanın programını da bu şekilde ortaya koymaz. Lenin devrimcidir. Onun programı, devrim programıdır. Proletarya, her şeyi ile devrimi hedeflemiş bir programla zafere ulaşabilir. Bunun için program, otokrasi yıkılmalıdır der. Ve ancak bundan sonra kurulacak cumhuriyet, işçi sınıfını fiziki ve moral yozlaşmadan koruyacak bir anayasaya sahip olabilir der ve programda bu önlemlerin ana çerçevesini çizer. Türkiye'de küçük burjuva sosyalist hareket, Lenin’in Marx ve Engels’ten devraldığı bu devrimci kavrayışa sırtını dönmüştür. En yakın, acil politik görevin devrim olduğunu yadsımayanlar bile bu görevin yanına en acil ekonomik-politik talepleri ve bunun için mücadeleyi eklemiş ve pratikte devrim mücadelesi “talepler” mücadelesinin gölgesi altında silikleşip gitmiştir. Diyalektiği, başını geçiremediği yerden kuyruğunu geçirmek sananlar ise, devrim ile reform mücadelesi iç içe geçmiştir demeye kadar vardırmışlardır işi.
Lenin 1905 yılında bir kere daha, “sosyal demokratlar ne istiyor?” diye sorar ve şöyle yanıtlar;
“.... Rus sosyal-demokratları her şeyden önce politik özgürlüğü kazanmak istiyorlar. Özgürlüğe ise, toplumun yeni, daha iyi, sosyalist inşası uğruna mücadelede bütün Rus işçilerinin kapsamlı, açık birliğini sağlamak için gereksinim duyuyorlar...” (c-2 /245)
Burada, proletaryanın politik hedefinin ne olduğu ortaya konmuyor sadece. Neden acil hedefin politik özgürlüğün elde edilmesi olduğu konuluyor. Proletaryanın amacına ulaşmada politik özgürlüğe neden bu kadar acil ihtiyaç duyduğu anlatılıyor. Politik özgürlüğün kazanılmasıyla işçi sınıfının kapsamlı birliğinin sağlanması arasında sıkı bir ilişki olduğunun altı çiziliyor. Bunu, politik özgürlük kazanılmadan yani her anlamda gericilik anlamına gelen tekelci sermayenin egemenliği altındayken de tüm işçilerin kapsamlı birliğini sağlama arayışına girenlere; politikalarını ve taktiklerini buna göre şekillendiren ve dolayısıyla bu uğurda geri işçilerin bilincine göre hareket ederek kısmi talepler mücadelesine gömülenlere karşı yapılmış bir uyarı olarak da görmek lazım. Bu uyarı, 1897’de yaptığı uyarının yenilenmesidir.
Umut Çetiner