Lenin de, Marx ve Engels tarafından ortaya konan toplumsal gelişmenin bütünlüklü ve devrimci açıklanışı doğrultusunda hareket ederek, politik özgürlüğün işçi sınıfı tarafından bir devrimle kazanılmasını acil görev olarak öne çıkarmış ve her şeyi buna tabi kılmıştır.
Lenin’in yazılarını tek tek incelediğimizde görürüz ki, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesinin acil görev olduğuna yapılan vurgu çok güçlüdür. Bunun bir nedeni, hiç kuşku yok ki, işçi sınıfını ve onun ileri, gerçek mücadeleci kesimini bu bilinçle eğitmektir. Ama tek neden bu değildir. Bunun başlıca nedenlerinden biri de, o dönem Avrupa sosyalist hareketinin toplumsal reformculuk çizgisine gerilemiş olması, dolayısıyla işçi sınıfına önderlik etmesi gereken başta sosyalist bilinçli işçiler olmak üzere, genel olarak sosyalist faaliyet yürütenler arasında bu bilincin zayıflamış olmasıdır.
Kapitalizmin bir gönenç döneminden geçmiş olması, 1840-1871 arasında sürekli olarak iç savaşlarla boğuşan Avrupalı kapitalistlerin, zamanla, bir işçi aristokrasisi oluşturmaları ve 1871 Paris Komünü’nün yenilgisinin yarattığı geri düşüş Avrupa sosyalist hareketinin gerilemesine neden olmuştur. Bu gerileme o denli ileri boyutlara varmıştır ki, 1. Dünya Savaşında kendi yağmacı burjuva hükümetlerinin yanında yer alıp savaşı dahi destekleyeceklerdir. Avrupa’nın o dönem ideolojik ve politik olarak sosyalist hareketin merkezi olması; bu urun, toplumsal uzlaşmacılık ve politik talepler uğruna mücadeleler urunun başka ülkelerdeki sosyalist hareketlere nüfuz etmesini sağlayacaktır.
Aslında Engels, bu durumu 1880’lerden itibaren görmüş ve dile getirmiştir. Örneğin 1885’te “Köln Komünist Davası Üzerine Açıklamalar”a yazdığı önsözde; buraya kadar olan kısımda aktardığımız sınıf hareketinin gelişimine dair tüm tespit ve uyarılarına rağmen, sosyalist hareketin, sosyalist işçilerin gösterdikleri yanlış tutuma yönelik eleştirilerini açıkça ifade eder:
“.... Özellikle grevler, sendikalar, üretim kooperatifleri kuruldu, ama asıl meselenin, böyle şeylerin kalıcı olarak gerçekleşebilmesi için, her şeyden önce alanın ilk olarak politik zaferle ele geçirilmesi olduğu unutuldu.” (C-3/124)
Lenin, proletaryanın nihai hedefine varabilmesi için, bu unutulanın hatırlanmasının bir zorunluluk olduğu bilinciyle hareket eder. Uzun yıllar boyunca, uluslararası komünist hareketin “liderleri” (Kaustky vb) ve “saygın” partileri (Alman Sosyal Demokrat Partisi) eliyle, sosyalist hareketin, işçi sınıfı hareketinin kılcal damarlarına kadar zerk edilmiş toplumsal-reformculuk zehrini söküp atmak için, tüm politik yaşamı boyunca kesintisiz mücadele yürütür. Ve bu doğrultuda, her vesileyle, bir devrimle politik özgürlüğün kazanılmasının acil-ilk görev olduğunu sosyalist harekete, sosyalist bilinçli işçilere ve işçi sınıfına hatırlatır.
1894 yılında kaleme aldığı “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Mücadele Ederler?” kitabında,
“... Rus işçisi, tüm demokratik unsurların en önünde otokrasiyi devirerek ve Rus proletaryasını açık politik mücadelenin dolaysız yolundan muzaffer komünist devrime doğru götürecektir...” der (C-1/24)
Henüz 24 yaşındayken ortaya koyduğu ve sürekli hatırlatacak olduğu bu anlayış, Lenin’in politik mücadele hayatının tüm dönemlerinde taktik ve politikalarına damgasını vuracaktır. Marx-Engels’in sınıfsız-sömürüsüz topluma doğru yürüyüşün önündeki engellerin, politik özgürlüğün kazanılmasıyla ve bu sayede politik-toplumsal düzenin demokratikleştirilmesiyle temizleneceği tespitinin takipçisi olan Lenin; işçi sınıfına bu acil görevini kavratma, bu temelde işçi sınıfının örgütlülüğünü sağlama, harekete geçirme ve her olanağı bu amaca ulaşmak için değerlendirme çabasından hiç geri durmayacaktır.
1895-96 yılında Rus sosyalist hareketi için bir program taslağı kaleme alan Lenin, bu seferde;
“....2) Rus işçi sınıfının kurtuluşu için mücadelesi politik bir mücadeledir ve acil hedefi politik özgürlüğün elde edilmesidir...” diyecektir. (C-1/455)
Böylece, işçi sınıfı hareketinin acil hedefinin ne olması gerektiğine dair bakışını programatik düzeyde ifade eden Lenin, 1897 yılında, “Rus Sosyal-Demokratlarının Görevleri” başlıklı makalede ise,
“... Yaşamdaki tüm tezahür biçimleriyle otokrasinin özü konusundaki anlayışı yaygınlaştırmaya, onun sınıf içeriğini açığa çıkarmaya ve otokrasinin devrilmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu, politik özgürlük kazanılmadan ve Rusya’nın politik ve toplumsal düzeni demokratikleştirilmeden işçi davası için başarılı bir mücadelenin olanaksız olduğu inancını kitlelere taşımaya çalışırlar...” der. (C-1 / 485)
Lenin’in, sosyalist işçiler başta olmak üzere sosyalistlerin politik görevine bir kez daha dikkat çektiği bu dönem, aynı zamanda Rusya’da “Ekonomizm”in etkin olduğu dönemdir. İşçi sınıfının politik mücadelesini geri plana iten ve politikanın itaatle ekonomik mücadeleyi izlemesi gerektiğini çeşitli biçimlerde vaaz eden bu anlayış, Credo (inanç beyanı) başlıklı bir bildiri kaleme alır. Ve bu bildiri Rus sosyalistleri arasında da etki yaratır. Bunun üzerine Lenin, 1899 yılında onbeş komünistin daha altına imza attığı, “Rus Sosyal-Demokratlarının Bir Protestosu”nu kaleme alır. Burada,
“.... Proletaryanın sınıf mücadelesinden ayrılmaz olan ve ilk görev olarak politik özgürlüğün mücadeleyle elde edilmesini koyan, bağımsız bir politik işçi partisi kurma yolundan saptırılması tehlikesi var” diyecektir. (C-1 / 504)
Burada Lenin, sadece önüne ilk görev olarak politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesini koymayan ekonomizm, reformizm ve türevlerine karşı çıkmamaktadır. Acil politik görevin yanlış belirlenmesinin, işçi sınıfı hareketinin burjuvaziden bağımsızlığını sağlayacak kendi partisini yaratmasına da engel olacağı, dolayısıyla sınıfsız-sömürüsüz topluma olan ilerleyişi de tehlikeye atacağı söylenmektedir. İlk-acil politik görevin doğru belirlenmemesi halinde, tüm alanlardaki politikaların ve pratik faaliyetlerin de (proletaryanın partisi nasıl olmalı da dahil) doğru belirlenemeyeceğinin altı çizilmiştir bu esasıyla.
Öyleyse tersten söylersek, bir partinin politikaları ve pratik faaliyetleri bize, o partinin önüne ilk-acil politik görev olarak neyi koyduğunu da gösterir. Devrim uğruna mücadeleyi mi reformlar uğruna mücadeleyi mi?
Bu yıllar aynı zamanda, RSDİP’in kurulabilmesi için politik bir gazete çıkarılması çabasının yoğunlaştığı yıllardır. Ve Lenin’in bu çabası meyvesini vererek, içinde Plehanov, Akselrod, Martinov gibi sosyalist hareketin farklı bireylerinin de içinde yer aldığı İskra’nın çıkarılması kararlaştırılacaktır. Bunu Lenin, Iskra yazı kurulu adına kaleme aldığı bir duyuru ile ilan ederken; hem komünistlerin görevlerini nasıl kavradıklarını, hem de neyin işçi sınıfının acil görevi olduğunu da yeniden açıklamış olur. 1900’ün Eylül’ünde şöyle diyecektir:
“.... Bir politik gazetenin, Iskra’nın yayınlanması işine koyulurken, neyi hedeflediğimizi ve görevlerimizi nasıl kavradığımız hakkında bir kaç söz söylemeyi zorunlu görüyoruz. Sosyal-demokraside sadece proletaryanın kendiliğinden mücadelesine hizmet edecek bir örgüt görenler, sadece yerel ajitasyon ve ‘salt işçi yazını’ ile yetinebilir. Biz sosyal-demokrasiyi böyle kavramıyoruz. Bizim için sosyal-demokrasi, otokrasiye karşı yönelen, işçi hareketine kopmaz biçimde bağlı devrimci bir partidir. Proletarya, modern Rusya’nın bu en devrimci sınıfı olarak böyle bir partide örgütlendiğinde, omuzlarına düşen şu tarihsel görevi yerine getirecek durumda olacaktır: bayrağı altında ülkenin tüm demokratik unsurlarını birleştirmek ve tam bir dizi kuşağın kurban verildiği şiddetli mücadeleyi nefret edilen rejim üzerinde zafere ulaştırmak” (C-2 / 19-20)
Iskra yazı kurulu adına kaleme alınan bu duyurudan iki ay sonra, 1900’ün Kasım ayında, “Hareketimizin En Acil Görevleri” başlıklı baş makaleyi kaleme alan Lenin, bu sefer de şöyle der;
“... Rus sosyal-demokrasisi, şimdiye kadar çeşitli defalar, Rus işçi partisinin en yakın politik görevinin otokrasiyi yıkmak, politik özgürlüğü mücadeleyle kazanmak olması gerektiğini açıklamıştır... Yinelenen açıklamalara rağmen Rusya’da sosyal-demokrasinin politik görevleri sorunu, bugün yeniden ön plana çıkıyor. Hareketimizin pek çok temsilcisi, sorunun çözümünün doğruluğu hakkındaki kuşkularını dile getiriyorlar... Proletaryanın politik görevleri arka plana itiliyor, bu görevler daraltılıyor ve kısıtlanıyor... Ekonomik mücadeleyi yürütmelerinde işçilere yardım ediliyor, fakat bu yapılırken işçiler sosyalist hedefler ve bir bütün olarak hareketin politik görevleri hakkında ya çok az aydınlatılıyor ya da hiç aydınlatılmıyor...” diyecektir. (C-2 / 21-22)
Anlaşılmaktadır ki, üzerinde anlaşılan ve yayın kurulu adına açıklanan duyurudan, işçi sınıfının en acil politik görevinin bir devrimle politik özgürlüğün kazanılması olduğu temel hedefinden, RSDİP’in içinde yer alan diğer eğilimler çark etmeye çalışmaktadır. Ve bu yüzden, Iskra’nın daha ilk sayısında bu temel hedefi yeniden hatırlatmıştır. Lenin, 1894’den itibaren ifade ettiği gibi, bu temel bakıştan sapmayı, burjuvaziden bağımsız bir politik işçi partisi kurulmasından vazgeçmek, işçi davasına ihanet etmek olarak görmektedir.
Türkiye ve K. Kürdistan’da küçük burjuva sosyalist hareketin yaşadığı en önemli sorun da buradadır. 1980’den sonra, işçi sınıfının acil politik görevinin bir devrimle politik özgürlüğü kazanmak olduğu anlayışından peyderpey uzaklaştılar. Uzaklaştıkça, burjuvaziden bağımsız bir politik parti olma olanağını da peyderpey kaybettiler. Bu durum, onların, küçük burjuva siyasal hareketler olmaktan proletaryanın politik hareketi olmaya doğru gelişememelerine ve her geçen gün burjuvazinin ideolojik-politik hegemonyası altında kalmalarına yol açtı.
Lenin’in bu baş makalede “çeşitli defalar” ve “yinelenen açıklamalara rağmen” vurgusuyla, en yakın, en acil politik görevin devrim olduğuna dikkat çekmesi ise, bu konuya ne denli önem verdiğini gösteriyor. Bu temel meselenin, herkes tarafından istendiği gibi yorumlanmasına razı değildir. Lenin, “politik özgürlüğün mücadeleyle elde edilmesinden” anlaşılması gerekenin, “otokrasinin yıkılması” olduğuna ve propaganda, ajitasyonun bu temelde gerçekleşmesi gerektiğine dair ısrarlı vurgusunu aynı makalede sertleştirerek sürdürür.
“... Tüm Rusya sosyalizminin tarihi, otokratik hükümete karşı mücadelenin, politik özgürlüğün ele geçirilmesinin en acil görev haline gelmesine yol açmıştır; sosyalist hareketimiz, deyim yerindeyse, otokrasiye karşı mücadele üzerine yoğunlaştırılmıştır.
İşçi sınıfının politik gelişiminin ve politik örgütlenmesinin ilerletilmesi… Bizim baş görevimiz ve temel görevimiz budur. Bu görevi geri plana iten, bütün kısmi görevleri ve tek tek mücadele yöntemlerini buna tabi kılmayan herkes, yanlış yoldadır ve harekete ciddi zararlar vermektedir...” (C-2 / 23-24)
Lenin yine, sadece proletaryanın politik hareketinin hedefine dikkat çekmemektedir. Aynı zamanda, her şeyin bu göreve tabi kılınmaması halinde, işçi sınıfının burjuvaziden bağımsız olan yolunu kaybetmekle yüz yüze kalacağının altını çizmiştir.
Umut Çetiner