Dinci faşizm Rojava'ya saldıracak mı? Dinci faşist iktidarın açıklamalarına bakılırsa, böyle bir işgal saldırısı kaçınılmaz.
Planları hazır; askeri hazırlıkları tamamlanmış. Niyeti ise sormaya gerek yok. Sadece Rojava'yı değil, Suriye'nin tümünü mideye indirme niyeti gizlenmiyor bile. “Şam'da Emevi Camii'inde Cuma namazını eda etme” hedef ve niyeti olduğu yerde duruyor.
İyi de neyi bekliyorlar?
ABD faşist devlete ve dinci faşist iktidara kırmızı ışık mı yaktı? Böyle olduğunu düşünmek için ne emperyalizm hakkında bir şey bilmek ne de tarihten, özellikle de şu son bir kaç yıllık tarihten bile bir şey öğrenmemiş olmak gerekir.
Rojava'nın 2018'deki işgali'nin ABD'nin Türkiye'ye tam bir yeşil ışık yakması; daha da ötesi Rojava askeri güçlerini, mevzilerini bizzat kendilerine yıktırarak tuzağa düşürmesi sonucu gerçekleştiğini hangi aklı başında insan unutur!
Türkiye, ABD emperyalizmine rağmen bir işgal hareketine girişebilir mi? Türkiye, ABD emperyalizminin gerçekten kırmızı ışık yaktığı hiçbir işgal hareketine girişemez. Buna Güney Kürdistan, Libya, Suriye vb vb akla gelen neresi varsa dahildir. Türkiye'nin ister işgal amaçlı olsun, ister başka amaçlarla olsun her tür askeri eylemi, başta ABD-İngiliz emperyalistlerinin izin ve onayı ile gerçekleşmiştir. Bundan sonrası da böyle olacaktır.
Bu tespitimizin farazi değil, gerçek somut bir olgu olduğunu anlamak için emperyalistlerin Ukrayna savaşında Rusya'ya karşı yaptıklarına bakmak yeterli. ABD ve diğer emperyalistler, gerçek çıkarlarına gerçekten ters bir durum olduğunda buna kalkışan devleti sadece askeri değil ama esas olarak da ekonomik olarak boğarlar.
Bu gerçeği göz önünde bulundurmak dahi, Türkiye'nin dört bir tarafta giriştiği işgal ve ilhak savaşlarının aslında ABD emperyalizmi ve NATO'nun çıkarlarıyla uyum içinde olduğunu anlamak için kafidir. Daha önce de yazdık, tekrarlamakta sakınca yok; Türk ordusu, işgal ve ilhak ettiği her yere kendi bayrağıyla birlikte NATO ve diğer emperyalistlerin bayrağını da götürüyor. Türkiye'nin NATO üyesi olmasının pratik anlam ve sonucu budur.
Bu nedenlerle, ABD' ya da diğer emperyalistlerden Türkiye'yi durdurmalarını istemek, celladın kendisinden yardım istemek anlamına geliyor. Yeri gelmişken şunu da belirtmekte yarar var: Türkiye'yi durdurmak için ABD'ye “IŞİD'le mücadele zarar görür” argümanını kullanmak sadece kendini değil, Kürt halkını da kandırmak anlamına gelir. Çünkü, IŞİD, ABD ve diğer emperyalistlerin yok etmeye çalıştıkları bir katiller sürüsü değil, Ortadoğu'da varlıklarını sürdürmek için kullandıkları bir bahanedir.
Dinci faşizm hala işgale doğrudan girişemediyse, bunun nedeni, pamuk ipliğine bağlı çok yönlü karmaşık dengelerin, henüz dinci faşizme istediği fırsatı vermemiş olmasıdır. Burada sadece uluslararası güç ilişkileri değil, sınıflar savaşının yarattığı iç dengeler de söz konusudur. Faşist devlet tüm gücüyle bu iç ve dış dengeleri işgal lehine bozmak için yüklenmektedir.
Türkiye'nin işgali önlenemez mi? Elbette önlenir ve önlenmelidir de. Bunu önlemenin yolu faşist devlete bizzat yol veren emperyalistlere başvurmak değil, Kürt-Arap-Türk emekçi halklarına, ezilen, yoksul sınıflarına dayanmaktır.
Ortadoğu halklarının, daha somut bir ifadeyle söylersek, Kürt-Arap-Türk halklarının mücadele birliği böyle bir işgal savaşını önleyecek tek çaredir. Faşist devleti, dinci faşist iktidarı ve onları alttan alta destekleyen emperyalistleri durduracak güç, birleşik devrimin gelişmesidir. Onlar ancak gerçek bir devrim tehlikesi karşısında durur ve geri çekilirler.
Böyle bir imkan ya da buna uygun koşullar var mı? Türkiye ve Kürdistan'da fazlasıyla var. İki ülkenin emekçi sınıfları, faşist devlete, dinci faşist iktidara ve sömürü düzenine karşı büyük bir kin ve öfkeyle mücadele ediyor. Mücadeledeki kararlılık ise giderek artıyor. Ayaklanma havası toplumun ezilen sınıflarını sarıyor. Bu olguyu her eylemde gözlemlemek mümkün.
Türkiye'de burjuva muhalefet, başta CHP olmak üzere, bir bütün olarak dinci faşist iktidarın bu işgal planlarının arkasındadır. Bu aynı zamanda burjuva muhalefeti teşhir ederek emekçi sınıfları onların her türlü etkisinden kurtarmanın olanaklarını da veriyor. Birleşik devrim, en büyük atılımını burjuva muhalefet partilerinin emekçi sınıflar üzerindeki etkisi kırıldığında yapacaktır. Dinci faşist iktidara ve faşist devlete verilen destek bu süreci hızlandırıyor.
Türkiye'de birleşik devrim böyle bir gelişim çizgisi izlerken, Ortadoğu'da Kürt-Arap halklarının mücadele birliğinin, ortak mücadelesinin zeminleri de güçleniyor. İşgal ve ilhak ezilen halklarının başkaldırı duygularını, isyan isteklerini harekete geçirir. İşgal, ilhak, ulusal baskı ulusal başkaldırıyı çağırır.
Faşist devletin ABD ve diğer emperyalistlerin açık-gizli icazetiyle işgal havasına girmesi, tehditlerini artırması, somut hazırlıklara girişmesi şimdiden Kürt ve Arap emekçi halklarında bir başkaldırı havasına yol açmıştır. Faşist işgal ve ilhak girişimine karşı dayanılması gereken esas güç işte bunlardır.