Dünya burjuvazisinin göbeğini tuta tuta kahkahalar attığı o doksanlı yıllar, bir daha geri gelmemek üzere geçti gitti. Sovyetler Birliği'nin dağıldığı yıllardı. Türkiye’deki burjuvaların bile “Çankaya'nın Şişmanı” diye çağırdıkları Özal, tıpkı Fransa'nın tarihte kalan “cüce Thiers”i gibi, sevinç ve zafer naraları atıyordu.
Onlar, yani dünyanın tüm yeminli sosyalizm düşmanları, anti-komünistleri zafer naraları attıkça bizim topraklardaki sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların kafalarına duvarlar yıkılıyordu. “Berlin Duvarı”nın taşları yıkılırken düştükleri yerin çimleri değil, “bizimkiler”in kafaları eziliyordu.
İşte o ezik kafalılar, ezik kafalarıyla “Berlin Duvarı”nın yıkılması ve Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine teori üzerine teori üretiyorlardı. Şimdi lafının edilmesini bile arzulamadıkları; “farelerin kemirici eleştirilerine” terk ettikleri teoriler...
Birkaç yıl sürdü o fırtınanın etkisi, sonra dinmeye başladı. Bir ulus, “zor”un kendini tarihin karanlığına sürüklemesine izin vermemek üzere elleri üzerinde doğrulmaya başlamıştı. Önce, ondan daha kötüsü olamayacak olanı, Yeltsin adındaki, emperyalistlerin ayyaş uşağını gönderdiler. Putin'in gelişi işte bu doğrulmanın ilk belirtileriydi.
Uzatmadan söyleyelim: Dünya burjuvazisi saflarında zafer naraları ve sevinç kahkahaları yerini korku ve kaygıya bırakmıştı. Dünyanın bütün emperyalistleri, bütün o şişinmelerine, afra-tafralarına rağmen kapılarına kadar gelen Rusya'yı emperyalist-kapitalist sisteme entegre edemediler. Başaramadılar.
Giderek düşmanlaştılar. Şimdi İsviçre'nin Cenevre kantonunda birbirleriyle güvenlik görüşmeleri yapıyor; saldırmazlık güvenceleri koparmaya çalışıyorlar. İşte bu görüşmeler sırasında ABD/NATO'nun korkularının nedeni ABD tarafından itiraf edildi: ABD/NATO ikilisi, dileyen bunu tüm emperyalist devletler biçiminde de okuyabilir, Putin'in Sovyetler Birliği'ni yeniden kurmasından korkuyorlar.
ABD'nin Dışişleri Bakanı Blinken'e soruyorlar: Siz diyorlar, eski Savunma Bakanı'nız Leon Panetta'nın Putin'in Sovyetler Birliği'ni yeniden kurmak istediğine dair düşüncelerine katılıyor musunuz? Blinken'in yanıtı kısaca şöyle oluyor:
“Bence bu doğru, bence Başkan Putin'in hedeflerinden biri ve daha önce Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan ülkeler üzerinde yeniden bir etki alanı oluşturmaya çalışıyor.” ABD bu isteği “kabul edilemez” buluyor.
ABD ve diğer tüm emperyalistlerin korkularını giderip sakinleştirmek bizim işimiz değil. Putin, bu işi bundan altı yıldan fazla bir zaman önce üstleniyor. Emperyalist karşı-devrim darbesinin etkisinden kurtulup yavaş yavaş doğrulmayan başlayan Rusya halkları; karşı-devrim saldırısını durdurmanın ilk adımı olarak Yeltsin alçağını bir gecede devirip Putin'i Devlet Başkanlığı koltuğuna oturttuğu ilk yıllarda Putin, NATO'ya katılmayı isteyecek kadar emperyalistlere yakınlık duyuyordu.
Şimdi, başta ABD olmak üzere, emperyalistlere, “eğer NATO'yu Rusya'nın sınırlarına kadar genişletirseniz...” diye parmak sallamak zorunda kalan Putin, zamanında emperyalistleri, yemin-billah Sovyetler'i kurmaya çalışmadıklarına iknaya çalışıyordu.
“Avrupa ve ABD,” diyordu Putin, “Sovyetler'in yeniden kurulmasını önlemeye çalışıyor. Ancak Sovyetler'i yeniden kurmak istemediğimize kimse inanmak istemiyor”
Bu yatıştırma, korku giderme çabasının üzerinden altı yıldan fazla zaman geçti. Çabalar boşuna. Altı yıl sonra, Blinken'in itirafından anlıyoruz ki, ABD''yi korku dağları beklermiş. Çünkü emperyalistler lafa değil, icraata bakarlar. Emperyalistleri, komünist olmadığına ve Sovyetleri canlandırmayacağına inandırmak için “Lenin, Rusya'nın altına atom bombası yerleştirdi” diyecek kadar ileri giden bir darkafalı olarak Putin, yani şimdiki Rusya iktidarı, ne yaptı ettiyse emperyalist devletleri ikna edemedi.
Yeteneği, zekası, mücadelesi sonucu değil de, tarihte ender bulunur şekilde rastlantıların bir araya gelmesi sonucu bir yerlere gelmiş hiç bir darkafalının kaçınamadığı kibir ve narsisizmden Putin de nasibini almıştı. İşte bu darkafalılık, emperyalistlerin ve yeni yetme Rus burjuvazisinin, onunla birlikte eski Sovyet topraklarında türemiş tüm burjuvaların milliyetçi, şoven kışkırtmalarına rağmen halkların Rus halkına sempatiyle yaklaşmasını Lenin'in Rusya'yı halklar hapishanesi olmaktan kurtarmasına borçlu olduğunu anlayamıyordu. Şimdi yeni yeni, halkların kardeşliğinin her türlü şoven, milliyetçi, ırkçı duyguya karşı mücadeleden; başka bir ifadeyle, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına saygıdan geçtiğini anlamaya başlıyor.
Değişim-dönüşüm her yerde ve herkesi içine çekiyor. Dün, “Lenin, Rusya'nın altına atom bombası yerleştirdi” diyen Putin bugün, “Sovyetler Birliği'nin dağılması benim için bir trajediydi” ve “Sovyetlerin dağılmasına üzülmeyenin kalbi yoktur” deme noktasına geldi.
Böylece, emperyalistleri Sovyetler Birliği'nin tekrar kurulmayacağına dair ikna ve korkuları yatıştırma çabaları, kaçınılmaz biçimde, yerini korku ve endişeleri artırmaya bırakmaya başladı. Başka ve daha önemli gelişmeler de vardı. ABD ve Avrupalı emperyalistler yakın zamana kadar kopardıklarıyla yetinmek zorunda kalacaklarını ve zamanla, ellerine geçirdiklerinden de olacaklarını hissetmeye başladılar.
Örneğin, Belarus'u, tüm çabalarına, tüm iç ve dış güçlerini harekete geçirmelerine rağmen ele geçiremediler. Donetsk ve Luhanks, halk cumhuriyetleri olarak yanı başlarında yükseliyordu. Kazakistan işçi sınıfı ve yoksul halkları burjuva iktidarı kuşatarak süregiden eski gidişe son verme kararlılığını gösterdiler. Burjuva iktidar, korkuyla, Sovyet iktidarını dağıtan eski kadroları tasfiye ederken, Sovyetler'i yağmalayan yeni yetme burjuvalar için şunları söylemek zorunda kaldı:
“İlk devlet başkanı Nursultan Nazarbayev sayesinde ülkemizde, uluslararası ölçülere göre yüksek gelirli şirketler ve zengin insanlar tabakası ortaya çıktı. Onların Kazakistan halkına borçlarını ödemelerinin ve fona sistemli ve düzenli olarak yardım etmelerinin vaktinin geldiğini düşünüyorum”
İşte o “zenginler tabakası” için kabus başladı. Sadece Kazakistan'daki değil, başta Rusya olmak üzere, eski Sovyet topraklarındaki tüm zenginler tabakası için de kabus başladı. “Zenginler tabakası”nın kabusu, ABD ve diğer tüm emperyalistlerin de kabusudur.
Bu kabusun arkasında, eski Sovyet topraklarında işçi sınıfı ve emekçi halkların burjuvaziye başkaldırısı var.
Cesaret gibi ayaklanma isteği de emekçi sınıflar, yoksul kitleler arasında bulaşıcıdır.