“Türkiye genelinde büyük bir kriz var. Bu krizin sebebi şahıslar değildir. Ne kadar şahıs değişse de bu kriz bitmeyecek. Bu krizin sebebi sistemdir. Bu sistemin değiştirilmesi gerekiyor”
Bu sözlerle ifade edilen düşünce bizi okuyan, izleyen çevrelere pek tanıdık mı geliyor? “Evet” yanıtı verenler haksız sayılmazlar. Kürt halkının, Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıflarının yaşamsal sorunlarının çözümü için sürekli işaret ettiğimiz çözüm yolu budur. Yine de bu sözlerin bize ait olmadığını şimdiden söylemeliyiz.
Bu sözlerin bize ait olduğunu düşünen haksız sayılmaz; çünkü biz, bu sistemin şurasının burasının değiştirilmesi, yırtığının-söküğünün tamir edilmesi, yamanması peşinde koşmanın; bunu, geçici de olsa çözüm diye devrimin toplumsal güçlerinin önüne koymanın doğru olmadığını, devrimci politika olmadığını hep vurguladık. Dedik ki, sistemin, düzenin -ikisini bir ve aynı anlamda kullanıyoruz- aksayan yönlerini tamir etme, yırtığını-söküğünü dikme, yamama emekçi sınıflara, ezilen, sömürülen halklara kurtuluş getirmez. Aksine, onları ezen, sömüren, baskı ve zulüm altında inleten sistemin ömrünü uzatır. Bu yol reform yoludur; reformistlerin yoludur.
Reformistler, önce “hak ve özgürlükler”i kazanma gerekçesiyle “adalet, eşitlik, özgürlük” gibi sloganları iki ülkenin tam ve kesin kurtuluş arayışı içindeki emekçi sınıflarının önüne koyarak onları bu yola çağırdılar.
“Devrim mi? Elbette biz de devrim istiyoruz!” dediler. Hatta kimisi, sosyalizmi istediğini ilan etti. “Ama şimdi değil. Şimdi, yapacak çok işimiz var, sıra ona da gelecek ama şimdi değil.” Örneğin, “hele şu tek adam rejiminden kurtulalım, güçlendirilmiş parlamenter sistemi kuralım vb. vb.” dediler. Ve daha bir sürü laf yığını. Hani toplasan, Edirne'den Hakkari'ye yol olacak kadar.
Lenin, emekçi sınıflardan “sağlam karakterli” diye söz eder. Ücretli kölelik altında ezilmenin ve bu köleliğe karşı içten bir mücadele vermenin onlara kazandırdığı özelliktir. Lafı eğip bükmeden, son derece duru bir bilinçle burjuvaziye, ücretli kölelik düzenine karşı düşüncelerini ifade ederler. Sömürü, baskı ve zulüm altında geçen yaşamın kendisi emekçilere bu düzenin yıkılması gerektiği düşüncesini kazandırır.
İşte böyle bir emekçidir yukarıdaki sözlerin sahibi. Faşist devletin, dinci faşist iktidarın zulmünü, teninde, ruhunun ta derinliklerinde hisseden bir Kürt emekçiden; Ferit Şenyaşar'dan söz ediyoruz.
Dinci faşist partiye mensup bir faşist milletvekilinin Şenyaşar ailesine yaşattığı zulmün hikayesi üzerinde durmaya gerek yok. Yaklaşık üç yıldır yazılıp çiziliyor ve en önemlisi, anne Emine Şenyaşar, katliamdan yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar'la birlikte iki yüz yetmiş günü geçen bir süredir büyük bir eylemin içinde.
Yine de, bilgi tazelemek anlamında, çok kısa özetlemek gerekirse, Urfa'nın Suruç ilçesinde, bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce, 2018'in Haziran ayında, AKP'li İbrahim Halil Yıldız, korumalarını ve sürü halindeki aşiretini Şenyaşar ailesinin üzerine saldırtarak, ailenin babasını ve iki oğlunu öldürtmüştü. Şimdi Urfa Adliyesi'nin önünde aylardır “adalet nöbeti” tutan Ferit Şenyaşar ise saldırıdan yaralı kurtulmuştu.
İşte bu Kürt emekçi, “nöbet” eylemi sırasında faşist devletten gördüğü zulmü anlatırken, kendini sadece kendi eyleminin dar kalıplarına sıkıştırmadan, Türkiye ve Kürdistan'ın içinde bulunduğu koşulları siyasi ve ekonomik kriz olarak tanımladıktan sonra, o duru bilinciyle yazımızın başında aktardığımız, tüm sosyal reformistlere ve uzlaşmacı küçük burjuva partiye ders olacak o sözleri söylüyor.
Sosyal reformist partilerin ve uzlaşmacı küçük burjuva partinin “çok okumuş” koca koca “liderleri” Kürt halkına, iki ülkenin emekçi sınıflarına, birleşik devrimin toplumsal güçlerine RTE ve şürekası giderse, dinci faşist iktidar, üstelik seçimle, değişirse işlerin düzelmeye başlayacağını söylerlerken, Ferit Şenyaşar, “Ne kadar şahıs değişse de bu kriz bitmeyecek. Bu krizin sebebi sistemdir. Bu sistemin değiştirilmesi gerekiyor” diyor. İşte bu kadar!
Örneğin, tüm sosyal reformist partiler gibi, uzlaşmacı küçük burjuva parti de “hemen seçim” diyor. Bu sloganın aslında, seçimlerin normal biçimde yapıldığını ve dinci faşist partinin iktidarı bu yolla devretmeyi kabul edeceğini varsaysak bile, “millet ittifakı” denen gerici, faşist partilerin hükümeti kurması anlamına geldiğini biliyorlar. İşin gerçeği budur. Sosyal reformist partiler ve uzlaşmacı küçük burjuva parti erken ya da zamanında seçim isterlerken, gerçekte “Millet İttifakı” denen gerici-faşist bulamacı iktidara getirmek istiyorlar. Burada istisna yoktur; hepsinin gizli ya da açık amacı budur.
Ancak, ne sosyal reformist partiler, ne uzlaşmacı küçük burjuva parti ve ne de bunların ayak izlerinin üzerine basa basa sessizce yol alan oportünist hareketlerin hiç biri bu amaçlarını açıkça savunabilirler. Onlar bunu emekçi sınıflara, Kürt halkına, yoksul kitlelere açıklamazlar. Hiçbiri çıkıp “evet, biz Kılıçdaroğlu'nun, Akşener faşistinin hükümet kurmalarını istiyoruz ve bunun için çalışıyoruz” diyemez. Demiyorlar da. Ama tüm politik faaliyetleri, burjuva muhalefeti temsil eden “Millet İttifakı”nın hükümet kurmasına yöneliktir.
Tam ve kesin kurtuluş için, “bu sistemin değiştirilmesi gerek”tiği bilinci iki ülkenin emekçi sınıfları, Kürt halkı, yoksul kitleler arasında hızla yayılıyor. Sosyal reformistlerin, uzlaşmacı küçük burjuva partinin burjuva muhalefeti iktidara getirmek için yaptıkları “erken seçim” çağrıları bu bilinci karartamayacak.