Günün acil görevi nedir diye sorulsa verilebilecek, tek olmasa bile, birinci ve en önemli yanıt şu olmalıdır: Devrim merkezini oluşturmak. Devrim merkezi ya da devrimci odak, aynı anlamda kullanıyoruz, ayaklanmaya eğilimli kitlelerin gözlerini çevirecekleri, ne dediğine bakacakları yerdir.
Dinci faşist iktidar ve onun başı RTE ile, en azından şimdilik, özdeşleşen düzene ve burjuva sınıf egemenliğine büyük bir öfke biriktirmiş emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının en büyük ihtiyaçları budur.
Birleşik devrimin toplumsal güçleri, yani işçi sınıfı, ücretli emekçiler, kadınlar, gençler, yoksul köylüler, kentlerin esnafı, Kürt halkı, köklü değişim; kesin kurtuluş, tam özgürlük istiyorlar. Yani, kuşkusuz kitabi bir bilinçle değil, -ve milyonlar söz konusu olduğunda bu asla kitabi bilinç biçiminde olmaz- ama devrimci sınıf sezgisiyle, birleşik devrimin toplumsal ordusu devrim istiyor.
Onlar, birleşik devrimin toplumsal güçleri, yaşamlarında çektikleri yoksulluk ve acılar üzerine hamasi nutuklar değil, devrimci öncüden neyi, nasıl yapacaklarını ve en önemlisi, politik hedefin kendisini duymak istiyorlar.
Devrim merkezi ya da devrimci odaktan anlaşılması gereken sadece devrimci güçlerin bir araya gelmesi değildir. Aritmetik, nicel toplam nitel ortaklık olmadan hiç bir şey ifade etmez. Nitel ortaklık, kolayca anlaşılabileceği gibi, kısa, net, devrimin toplumsal güçleri tarafından hemen anlaşılabilir bir devrim programıdır.
Devrimin toplumsal ordusu, göndere çekilecek bu bayrağa bakarak yönünü ve yolunu tayin edebilir. Ayaklanmış ya da ayaklanacak kitlelere yön gösterecek pusuladır bu. Bu pusula olmadan ortaya çıkacak bir halk ayaklanmasının yönünü yitirmesi, zamanla sönmesi ya da burjuva güçler tarafından ezilmesi kaçınılmazdır. Kitleler ne için, hangi devrimci hedefler için savaştıklarını, savaşacaklarını bilmeliler.
Ama, devrimci yapıların öncelikle şu soruya, iki anlama gelmeyecek netlikle yanıt vermeleri gerekiyor: Devrimin koşulları var mı? Leninistlerin bu soruya net yanıtları biliniyor olmalı: Evet var. Ve şimdi bu bilinç, bu düşünce, bu tespit artık Leninistler dışındaki devrimci militanlar, devrimci çevreler arasında da yayılıyor.
Bu konuda böyle güvenle konuşmamızı sağlayan şey, UKH'den bir gerillanın, son derece duru bir bilinçle söylediği şu cümledir: “Bugün devrim koşulları olgunlaşmış olarak karşımızda duruyor”
23-24 Kasım'da birden ortaya çıkan kitle eylemleri ve bu eylemleri takiben 25 Kasım'da kadınların kitlesel devrimci eylemleri Türkiye ve Kürdistan'da büyük bir halk ayaklanmasının nasıl hızla olgunlaşmakta olduğunu ortaya koydu.
Tekelci sermaye sınıfı da bunun farkında ve tam da bu nedenle, CHP'nin başı Kılıçdaroğlu, alelacele “seçim mitingleri” yapma kararlarını açıkladı. Havadaki ayaklanma kokusunu alan faşist Akşener ise elini daha çabuk tutmuştu. Denizli'de hemen bir miting düzenledi ve “muhalif” burjuva basın bu mitingi abarta abarta yere göğe sığdıramadı. Dinci faşist iktidara karşı yıkıcı bir kin ve öfke besleyen kitlelere akacakları bir burjuva kanal yaratmalıydılar; amaçları bu.
Seçimler işte böyle bir kanaldı ve sosyal reformistler, ton farkıyla, “burjuva muhalefet”in yolundan gidiyor. Onlar da kendi aralarında bir ittifak oluşturarak bir çekim merkezi yaratmaya çalışıyorlar. Ne için? Şüphesiz, zora dayalı bir devrimle iktidarın işçi sınıfı ve müttefikleri tarafından ele geçirilmesi, bir halk iktidarının kurulması için değil. “Seçimlerle sınırlı” olmasa da, seçimler için... Dinci faşist iktidar yerine, “aksesuar” bile olamayacakları gerici bir burjuva hükümetin kurulmasına arkadan itki vermek için...
Görüldüğü gibi, her politik çevre, güç vb. kendi hazırlığını yapıyor. Peki ya devrimci güçler? Onlar, ne yazık, gerilla Armanc Devrim'in ulaştığı bilinç netliğinden uzaklar. Hala devrim koşullarının oluşup oluşmadığını; olgunlaşıp olgunlaşmadığını tartışırken sosyal reformistlerin, hatta burjuva muhalefetin altı seçimle damgalanmış ayak izlerini takip ettiklerinin bile farkında değiller. Ya da farkındalar da bilerek bu izleri takip ediyorlar; bilmemiz mümkün değil.
Devrimci koşullarda emekçi, yoksul kitleler, Kürt halkı, kadınlar, gençlik, yoksul ve küçük köylü üzerinde, küçük bir güçle dahi olsa, devrimci bir etki yaratmak mümkün ve bu mutlaka başarılmalıdır. Bunun koşulu, propaganda ve ajitasyonda devrimci politika izlemektir. Birleşik devrimin toplumsal güçlerine gerçek kurtuluşun yolunu, amasız, fakatsız, ikirciksiz, iki anlama gelmeyecek biçimde göstermektir.
Bu görev en başta Leninistlerin görevidir. Leninistler, 23-24 Kasım eylemlerinden de dersler çıkararak, her kitle eyleminde, her fırsatta, “Bizi Devrim Kurtarır”, “Şimdi Devrim Zamanı”, “Kadınlar Devrim İstiyor”, “Gençlik Devrim İstiyor”, “Kürt Halkına Özgürlük Hakkı”, “Halk İktidarı” pankart ve dövizlerini kullanmalılar. Bunların hazırlıkları ertelenmeden, hemen yapılmalıdır. 23-24 Kasım eylemleri ve 25 Kasım kadın eylemleri artık hazırlıksız yakalanmaya tahammül kalmadığını gösterdi.
Bir güç merkezi, bir devrimci odak oluşturmanın pek çok koşulu var. Ama bu koşullar arasında, birincisi, en başta geleni, devrimci politika izlemektir. Tersi doğru değildir. Yani devrimci bir politika izlemek için önce bir güç oluşturmak gerektiği düşüncesi doğru değildir; böyle bir şey oportünist bir politika olur.
Leninistler için buradan şu sonuç çıkar ki, gücümüz ne olursa olsun, saydığımız sloganları, politik hedefleri yoksul emekçi kitlelere, Kürt halkına, emekçi kadınlara, gençliğe götürmeliyiz. Daha önce de söyledik, tekrar etmekte sakınca yok: Kaybedecek bir saniyemiz bile yok.