Sokaklarda devrimci bir söylem var. Sıradan insanlar üzerinde devrimci bir ruh hali hakim. Referandum öncesinde, sürecinde ve sonrasında bu gerçeği somut biçimde hissetmek mümkündü. Referandum ve sonucu bu durumu değiştirmedi. Aksine, kitlelere hakim olan bu havayı şimdi her adımda hissedebiliriz.
1 Mayıs, hem bu gerçeği hem de buna olan ihtiyacı ortaya koydu. Bu yılın 1 Mayıs’ında, her yıl olduğu gibi, yine iki 1 Mayıs vardı. Biri Kızıl 1 Mayıs idi; Taksim 1 Mayıs Alanı ve çevresinde “Taksim’de ısrar”la temsil edilen. Diğeri, devletin işaret ettiği yerde, polisin gözetim ve denetiminde, kırılmış iradelerle yapılan mitingti.
İkincisini gördük. Geçen yılki “hiç kimsenin aklında hiçbir şey bırakmayan 1 Mayıs” sonrası, aynı akıbete uğraması muhtemel bir miting sözkonusuydu. Onca “gerekçeye”, “hayır rüzgarı”nın şişireceği yelkenlerle gövde gösterisi yapılmak istenmesine rağmen, tam da dönemin ihtiyacı olan cüret ve cesaretten yoksun bir girişim olarak hiçbir iz bırakmadan yitip gitmeye yazgılı bir eylem oldu.
Birincisinde ise uzlaşmaz bir zeminde devletin baskısına göğüs gerenler vardı. Zincirlikuyu’da toplanan Taksim iradesi, tüm baskı ve zorlamalara, tehditlere, saldırılara rağmen emekçileri 1 Mayıs Alanı’na yönlendirdi. Azgın saldırıyla karşılaştılar. Gözaltılar ve işkencelere uğradılar. Ama Taksim inadından vazgeçmediler.
Onca bariyere, arama noktalarına, binlerce polis engeline rağmen 1 Mayıs Alanı’nda, faşizmin tüm önlemlerine meydan okuyarak, cüret ve cesaretle, devrimin bayrağını dalgalandıran iki genç devrimci. Hemen akabinde ve pek yakınında bu sefer bir avuç devrimci, işkenceyi, tutuklanmayı, ölümü göze alarak 1 Mayıs Alanı’na çıkmaya çalışıyor.
Korku bulaşıcıdır. Yığın hareketi bir eşiğe gelip gelip geri dönüyorsa, aşması gereken eşiği aşamıyorsa, başka şeylerin yanında, gerekli adımı atmaktan korkan “öncülerin” varlığı bunda etkendir. Önde olanların korku ve tedirginlikleri bir elektrik akımı gibi yayılır yığın hareketinin derinliklerine.
Ama cüret ve cesaret ondan da bulaşıcıdır. Özellikle kitlelerin düzene, devlete, iktidara karşı öfkeyle dolu oldukları zamanlarda cüretkar bir çıkış, cesaret dolu bir başkaldırış geriden gelenlerin tümünü etkisi altına alır. Devrimcilerdeki, öncüdeki cüret ve cesaret mutlaka halkı sarar, etkisi altına alır, eyleme geçme isteği doğurur.
1 Mayıs’ta İstanbul/Talimhane sokaklarında buna tanık olduk. Sokaklardaki devrimci hava çok belirgin. Emekçi sınıflar ve Kürt halkı, referandum sürecinde bu mesajı net biçimde verdiler. Dinci faşist iktidarı ve onu kendi kişiliğinde cisimleştiren şahsı devirmek için başkaldırı dolu bir ruhla, meydan okudular.
Sözkonusu süreç, toplumun ezilen, sömürülen sınıflarında sol’a doğru bir kayışın işaretlerini belirgin biçimde ortaya koydu. Referandum sonucu kimseyi aldatmadı, aldatmıyor. Toplumun ezici bir çoğunluğu dinci faşist iktidara ve onun başına karşı öfkeyle dolu biçimde sandık başına gitti. Sandık başına giden halk, anayasa değişikliğiyle değil, dinci faşist iktidarın ve onun başındaki adamın yıkılmasıyla ilgiliydi.
1 Mayıs, emekçi sınıflardaki bu ruh halinin güçlenerek devam ettiğini gösterdi. Onların harekete geçmesinin önündeki engel dinci faşist iktidarın teröründen, baskısından çok, CHP ve onun kuyruğundan ayrılmayan sosyal reformist partilerin, örgütlerin başındakilerdir.
Cüret ve cesaretle ileri atılanlar bu durumu değiştirebilir ve değiştirmelidir. Taksim 1 Mayıs Alanında temsil edilen devrimci 1 Mayıs, bunun hem mümkün hem de kaçınılmaz olduğunu ortaya koydu.
Türkiye ve Kürdistan topraklarında şimdi en çok buna ihtiyacımız var.