Bu düzenin değişmesi, değiştirilmesi gerektiğini zenginler sınıfı dışında kabul etmeyen ve etmeyecek bir kişi dahi bulmak artık mümkün değil. Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı, diğer ücretli emekçiler, yoksullar, işsizler, kadınlar ve gençlik düzenin değişmesini şiddetle istiyorlar.
Bu tespitin kanıtlarını her gün yapılan ve emekçilerin, yoksul halkın nabzını yansıttığı kuşkusuz olan sokak röportajlarında görebiliriz. İnsanlar, yani sözünü ettiğimiz toplumsal güçler sadece köklü değişim istemlerini ifade etmekle kalmıyorlar; ama onunla birlikte düzene olan derin öfkelerini ve kinlerini de artık korkusuzca dile getiriyorlar. Ne zindan korkusu, ne tutuklanma korkusu kin ve öfkelerini dile getirmelerine engel oluyor.
Aynı gelişmeyi işçi sınıfı içindeki kaynaşmada, sürekli artan eylemlerde ve eylem isteğinde de görebiliriz. Abartmadan söyleyebiliriz ki, dinci faşist iktidarın, faşist devletin ve patronların dozu her gün artan baskı ve terörüne rağmen işçi sınıfında eyleme geçme isteği her geçen gün güçleniyor.
Burjuvazi ve onun politik güçleri dahil, tüm politik güçler birleşik devrimin yükselen bir çizgi izlediğinin farkında. Artık burjuva yazarların dahi dinci faşist iktidarın bazı adımları için o çok nefret ettikleri “devrim” kavramını kullanmaya başlamaları başlı başına bir kanıt sayılmalıdır.
İşçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların, yoksulların devrimci duyguları ve sezgileri belirgin bir hal aldıkça sosyal reformistler, liberaller, burjuva sınıf ile uzlaşmak için büyük çaba içinde olan uzlaşmacılar dahil “herkes” köklü değişimden yana görünmeye başladı.
Ama bütün bu köklü değişim görüntüsüne rağmen işçi sınıfına, emekçilere, ezilen halklara ne tek gerçek kurtuluş yolu olan devrim yolunu gösteriyorlar, ne de bu politikalarıyla uyumlu olarak, parlamenter yoldan, parlamentodan vazgeçiyorlar. Onlar, işçi sınıfına, emekçilere, ezilen halklara, kendilerine karşı tepeden tırnağa silahlı burjuvaziden iktidarı hala “barışçı” yoldan, seçim ve parlamento yoluyla alabilecekleri yalanını söylemeye devam ediyorlar.
Onlar sosyalizmi istiyorlar ama “barışçıl” yoldan. Onlar emekçilerin iktidar olmasını, “söz, yetki, karar” sahibi olmasını istiyorlar ama bu düzeni bir devrimle yıkmadan. Bu sosyal reformistler üretim araçlarının, fabrikaların, toprakların emekçilerin eline geçmesinden yana olduklarını iddia ediyorlar ama işçi sınıfına karşı tepeden tırnağa silahlı burjuva sınıfa dokunmadan. Yeni bir toplum ister görünüyorlar ama eski toplumu bir devrimle yıkmadan. Kısacası, kapitalizmden sosyalizme geçmek istiyorlar ama “barışçıl” yoldan.
Kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş bu kesimlerin buldukları bir şey değil. “Barışçıl geçiş”, düşüncesi, burjuvaziyle uzlaşmanın bir yolu, bir yöntemi olarak Engels'lerin yaşadığı dönemden beri var. Yani devrimci komünistleri her fırsatta “eski fikirleri” savunmakla eleştiren, küçümseyen bu adamların düşünceleri gerçekte yüzyıldan fazla zaman önce çürütülüp tarihin çöplüğüne atılmış fikir kırıntılarından ibarettir.
Türkiye'de ise, 60'lı yılların TİP'inden başlayan kapitalizmden sosyalizme devrimsiz, barışçıl geçiş düşüncesi daha 70'li yılların başında Deniz'ler, Mahirler tarafından reddedilmişti. Şimdi Deniz'lerin, Mahirlerin adını ağızlarından düşürmeyenler, devrimin bu önderlerinin Aren-Boran-Aybar üçlüsünde cisimleşen parlamenter yoldan sosyalizme barışçıl geçiş düşüncesi nedeniyle TİP'ten ayrıştıklarını sessizlikle geçiştiriyorlar.
Emekçi, yoksul kitlelerin, işsizlerin, kadınların, gençliğin devrimci duygularla yüklü olduklarının farkında olan bir sosyal reformist parti, bir yandan devrimci söylem kullanıp öte yandan kitlelere parlamenter yolu, barışçıl geçiş yolunu üstü kapalı biçimde göstermenin tipik örneğini verdi. Bu parti, bir ilde yaptığı bir mitingde kitlelere “Devrimci demokratik cumhuriyet” için birleşme çağrısı yapmış.
Çağrının gerçekten “devrimci demokratik” bir cumhuriyet için yapıldığını varsaydığımızda her sınıf bilinçli işçinin, devrimci gencin şu soruyu sorması gerekiyor: Burjuva faşist devletten “devrimci demokratik” cumhuriyete, yani “devrimci demokratik” devlete geçiş nasıl olacak? Daha somut haliyle şöyle sorulmalı: Bir toplum biçiminden bir ötekine; kapitalizmden sosyalizme geçişi kastediyorsanız bu geçiş nasıl olacak? İstisnasız bütün sosyal reformistlerin sormaktan kaçındıkları ya da sessizlikle geçiştirdikleri soru budur.
Sosyal reformistler, uzlaşmacılar bu soruyu ya sormaktan kaçınırlar ya da önemini küçümserler. Çünkü, sosyal reformistler bugünkü toplumun gelişerek yavaş yavaş sosyalizme geçeceğine işçi sınıfını, emekçileri, yoksulları, kadın ve gençleri inandırmaya çalışıyorlar. Böylece, devrimin toplumsal güçlerini gerçek düşmanları hakkında derin ve yaşamsal bir yanılgıya sürüklüyorlar.
Kapitalizmden sosyalizme “barışçıl geçiş” düşüncesi, sınıf savaşına ilişkin bilimsel düşüncenin, Marksist düşüncenin vardığı sonuçları sonuna kadar götürmemenin bir neticesidir. Sosyal reformistler, uzlaşmacı partiler sınıf savaşına ilişkin ulaşılmış bulunan sonuçları sonuna kadar götürmeme konusunda her zaman son derece dikkatli davranırlar. Çünkü bu, burjuvaziyle köprüleri atmamanın temel koşuludur.
Yine de, sosyal reformistlerin ve uzlaşmacıların “devrimci demokratik cumhuriyet”, “cumhuriyet ve sosyalizm” vb. çağrılar yapıyor olmaları, devrimin en temel meselelerinin; kapitalizmden daha ileri ve yeni bir topluma geçiş biçimleri sorununun gündeme geldiğini tartışılmaz biçimde kanıtlıyor.
Kapitalizmden sosyalizme; eski bir toplumsal biçimden yeni bir toplumsal biçime nasıl geçilecek? Kısaca “Zor yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir.” İşçi sınıfına, emekçi sınıflara, yoksullara ve ezilen halklara karşı tepeden tırnağa silahlanmış burjuvaziyi, zor yoluyla, yani devrim yoluyla silahsızlandırmadan; buna karşılık, bütün emekçi sınıfları silahlandırmadan burjuva egemenliğini yıkamazsınız.
Devrimci halk iktidarı -dileyen buna devrimci demokratik iktidar, devrimci demokratik cumhuriyet de diyebilir, fark etmez- ve onun somut biçimi olarak Geçici Devrim Hükümeti devrimin en temel meselesidir.
Devrimci demokratik cumhuriyet ya da başka bir kavram altında yeni bir toplum, sosyalizm çağrısı yapan devrimci iktidar ve onun hükümeti, geçici devrim hükümeti sorununu ortaya atmak zorundadır. Bu çağrıyı yapıp yüzünü seçim ve parlamentoya dönmek emekçi sınıfları aldatan bir iki yüzlülüktür.