Dinci faşist iktidarın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Endonezya Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmenin ardından, Suriye'deki durumla ilgili, Türkiye'nin bundan böyle Suriye'de “Kendi göbeğini kendi keseceğini” açıklamış. Türkçesi, kimseye danışmadan, yani ne ABD'nin ne de Rusya'nın ne diyeceklerine bakmadan yeni bir saldırı düzenleyeceklermiş.
“Suriye'de sivillere ve bize yönelik yapılan saldırılarda Rusya'nın da ABD'nin de sorumluluğu var. Bunlar (ABD ve Rusya) sözlerinde durmadığına göre bizim de yapmamız gereken kendi göbeğimizi kendimiz kesmektir.... Bu bölgelerden bu teröristlerin temizlenmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Kendi güvenliğimiz için gerekeni yapacağız”
Çavuşoğlu'ndan bir iki gün önce dinci faşist iktidarın başı, bu konuda yeterli sinyali vermişti zaten. O da açıklama yapmak için “Kabine Toplantısı”nı beklemiş. Kabine toplantısının çıkışında şöyle buyurmuş:
“Suriye'den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız...Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız.”
Önce, dinci faşist iktidarın bardağını taşıran son damlayı kısaca hatırlatalım. Türkiye'nin işgali altındaki Suriye toprağı Azez'in Mare ilçesinde Türk askeri konvoyunu hedef alan güdümlü anti-tank füzeyle yapılan eylem sonucu iki adet özel harekat polisi ölmüş, bir kaçı da ağır yaralanmıştı. Bu eylemden bir kaç gün önce de yine Türkiye'nin işgali altındaki Afrin'de bombalı araç patlatma biçimindeki eylemde altı kişi ölmüştü. Bu iki eylem dinci faşist iktidarın bardağını taşıran damlalar olmuş.
Önemli olmamakla birlikte, öyle görünüyor ki, dinci faşist iktidarın bardağını taşıran damlanın büyüklüğü, eylemin anti-tank güdümlü füzeyle yapılmış olmasıdır. Demek ki, işgale karşı savaşanların elinde bundan böyle, böylesine etkili silahlar var ve bu silahlar kullanıma sokulmuş. Korkunun bir nedeni bu.
Sonuçta, dinci faşist iktidar, Suriye-Rojava topraklarına yeni bir işgal saldırısı yapma niyet ve planını ortaya koymuştur. Bu işgal saldırısını gerekirse ABD ve Rusya'ya rağmen yapacaklarmış. Hedef, dinci faşist iktidarın öteden beri göz koyduğu ama Rusya'nın varlığı nedeniyle bir türlü cesaret edip de girişemediği Tel Rıfat bölgesidir. Türkiye'nin bu bölgeyi işgal etme isteğinin, Afrin işgalinden hatta onun da öncesinden beri var olduğunu biliyoruz. Şimdiye kadar ki engel, Rusya'nın o bölgedeki varlığıdır.
Türkiye, işgal saldırılarına neden ihtiyaç duyuyor? Bu sorunun birden fazla yanıtı var. Her şeyden önce işgal demek toprak kazanma demektir. Toprak kazanma, her burjuva devletin, her burjuva sınıfın rüyalarını süsler. Yani hikmetinden sual olunmaz. Ama bu her daim geçerli olan nedenin yanında güncel nedenleri de var. Bunların başında tekelci sermaye sınıfı egemenliğini sarsan iç savaştır, devrimci durumdur.
Dinci faşist iktidarın Suriye-Rojava topraklarını işgal hevesini bu iktidarın sadece seçim kazanma planlarına bağlamak son derece yanıltıcıdır. Türkiye'de -bütün kapitalist ülkelerde- iktidarın gerçek sahipleri, savaş gibi ülkenin kaderiyle ilgili kararları verme yetkisine sahip olanlar politik iktidarlar değil, egemen burjuva sınıftır; tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçlerdir. Bunların kararı, ya da en azından onayı olmadan hiç bir burjuva politik iktidar böyle kararları veremez.
Elbette, savaş gibi toplumun yaşamında önemli sonuçlara yol açacak büyük olayların seçimlere etkisi olur ve bundan, şayet işgalden/savaştan zaferle ayrılırsa, yararlanacak olan kesim dinci faşist iktidardır. Ancak sorunu sadece dinci faşist iktidarın seçim planlarına indirgemek darkafalı, bilimsel olmayan bir değerlendirme olur.
Hatırlayalım, Serakaniye-Tel Abyad işgalleri ABD'nin onayı ve yol vermesiyle; hatta Rojava güçlerini tuzağa düşürmesiyle gerçekleşti. Afrin işgali, Rojava'lı güçlerle Suriye hükümeti arasındaki pazarlıkların suya düşmesi sonucu Rusya'nın Türk devletine yol vermesiyle mümkün oldu. Yine hatırlayalım, Afrin işgal savaşı, Rusya'nın hava sahasını kapatmasıyla birlikte bıçak kesiği gibi durdu. Serakaniye-Tel Abyad işgal savaşı ABD ve Rusya'nın “orada durun bakalım” demeleriyle zınk diye durdu. Çünkü ABD onay ve yol vermeden Türkiye, değil savaş uçağı, bir sinek bile uçuramaz. Afrin işgaline yol açan savaşta Türk ordusuna tüm istihbaratın ABD'den, İncirlik üssünden gittiğini herkes biliyor.
Öte yandan, Rusya, etkili olduğu bölgelerde hava sahasını açmadan Türk ordusu hava desteğinden tümüyle yoksun kalır. Bu, yabancı topraklarda savaşa giden ordunun düşmanına yem olmasından başka anlama gelmez. Modern çağda hiç bir ordu, hava desteğinin olmadığı bir savaşa girmez.
Bir ara sonuç: Demek ki, “kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” ifadesi, faşist böbürlenmeyi ifade eden bir palavradan ibarettir. Göbeği kesecek makas Rusya ve ABD'nin elindedir ve makas olmadan göbeğini ancak yırtarsın!..
İkinci ara sonuç: Artık sadece ABD'nin onay ve izin vermesi, yardım etmesi Suriye'de, özellikle de Tel Rıfat bölgesinde Türk ordusunun bir işgal harekatına girişmesi için yeterli değil. Bunun kadar, hatta bundan da önemlisi, Rusya'nın bölgedeki askeri güçlerini çekerek Türkiye'ye yol vermesi gerekir.
Rusya, Türkiye'nin Tel Rıfat bölgesini işgaline yol verir mi? Eylül ayının sonunda Putin-RTE görüşmesinin detaylarına kimse vakıf değil, kimse bilmiyor. RTE'nin Rusya'ya hiç bir burjuvanın “hayır” diyemeyeceği yağlı bir lokma teklif edip etmediğini de... Ancak görüşmeden sonraki gelişmeler, Rusya’nın dinci faşist çetelerin yuvalarını aralıksız bombalaması, Suriye devletinden gelen açıklamalar, dinci faşist iktidarın/Türkiye'nin Suriye macerasında yolun sonuna geldiğine işaret ediyor.
Dinci faşist iktidar “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diye meydan okurken işkembeden olacağa benziyor...