İDLİB’DE YOLUN SONU!

Dinci faşist iktidar, dinci faşist katil sürüleri üzerinden dolaylı biçimde işgal ettiği İdlib’te yolun sonuna mı geliyor? Bu yönde güçlü işaretler var. Emperyalistlerin ve dinci faşist iktidarın ellerinde bulunan güç ve olanaklar onlara manevra alanı bıraktığı için, bir ihtiyat payı bırakarak, yolun sonunun göründüğünü söylemek mümkün.

Suriye’nin geçtiğimiz yılın Eylül-Ekim aylarından beri Türkiye-Rusya ilişkileri nedeniyle erteleyip durduğu operasyon, Mayıs ayının ilk haftasında başlamıştı. Ancak Suriye ordusu, Rus Hava-Uzay kuvvetlerinin de desteğiyle bir hafta içinde onlarca yerleşim birimini dinci katil sürülerinden temizleyince dinci faşist iktidarın etekleri tutuştu.

Hemen devreye girdiler ve “ateşkes” ilan edilmesini istediler. Gerekçe aynıydı: Sivillerin zarar görmesini ve bir insanlık dramını önlemek. Etekleri tutuşan sadece dinci faşist iktidar değildi. Onunla birlikte ABD başta olmak üzere, “pek demokrat” Avrupalı emperyalistler de dinci katil sürülerini bir bozgundan kurtarmak için var güçleriyle devreye girdiler. Onların sakızı da bildik bir şeydi: Suriye ordusu “kimyasal silah kullanabilir”. Bu bahanenin devamı açıktı: Suriye ordusu kimyasal silah kullanırsa biz de onu vururuz.

İsrail, bunu beklemeden Suriye’de bazı hedefleri vurmaya başlamıştı bile.

Böylece, Suriye’deki dinci faşist katil sürülerinin arkasında yer alan güçlerin kimler olduğu bir kez daha ortaya çıktı: Türkiye ve Arap Gericiliğinin yanı sıra, ABD, İsrail ve Avrupalı emperyalistler. Bu iğrenç bulamaçta, Türkiye bizzat işgalci güç olarak, NATO adına, başı çekiyor. Görünenin aksine, Türkiye, Rusya ile yakınlaşmıyor; tersine, Rusya’yı oyalayarak ABD, Avrupalı emperyalistler ve İsrail’in çıkarlarına uygun olarak zaman kazanmaya çalışıyor.

Elbette bunda kendisinin de, çıkar ve beklentileri var. Örneğin, eğer olabilirse, Afrin, İdlib, hatta Rojava’nın kuzey hattının tümü gibi, Suriye’den okkalı bir toprak parçası koparmak için yanıp tutuştuğunu bilmeyen yok. Türkiye, bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için, Rusya’ya, dinci faşist çeteleri yatıştırma, “gerilimi azaltma bölgelerinden uzaklaştırma” sözü verdiği zaman bile onları her bakımdan desteklemeye, silahlandırmaya, Rusya ve Suriye’ye karşı savaşmaya teşvik etti.

Rus Dışişleri Bakanlığı ve Rus Genelkurmay Başkanlığının açıklamalarına bakarak Rusya’nın tüm bu olguların farkında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne var ki Rusya, Türkiye ile ABD ve NATO’nun arasını açarım umuduyla bütün bunları görüp bildiği halde görmezlikten geldi.

Görünenin aksine, Rusya, S-400 Hava Savunma sistemini satmak için tüm bunlara katlanıyor değil. S-400’ler bu çatışmada önem bakımından en son sırada yer alacak bir etkendir. Tersini söylemek mümkün. Türkiye, S-400 hava savunma sistemlerini satın almayı ve bu konuda ABD ile tartışma yürütmeyi Rusya’nın elini kolunu bağlamanın aracı olarak kullanıyor. Böylece, Türkiye toprak işgal ve ilhak girişimlerine Rusya’nın ses çıkarmayacağı; “Dostum Putin” laubaliliği ile yaptıklarının yanına kar kalacağı hesabıyla hareket etti.

Rusya-Suriye ikilisinin hesabı ise, bir yandan ABD, İngiltere, Fransa gibi Avrupalı emperyalistler, Arap gericiliği ve İsrail’in topyekün bir savaş başlatmalarına bahane olacak ortamı yaratmamak, öte yandan ve bunun devamı olarak, Türkiye’nin sözünü ettiğimiz hesaplarını kullanarak Türkiye’nin bu güçlerle arasını mümkün olduğunca açarak zaman kazanmaya çalışmaktı. Bu planın sahaya yansıması, bu ikilinin adım adım ilerlemesi biçiminde oldu.

Ne var ki tüm hesapların, planların, tuzakların bir sınırı vardı. Sayısız iradenin çarpıştığı bir alanda tek tek her bir iradenin istek ve planı değil, birbirleriyle kesişen, birbirini engelleyen, itekleyen iradelerin bileşkesi egemen olur. Başka bir ifadeyle her gücün bir planı, bir hesabı olsa da, sonunda, akan su yatağını bulacaktı.

Türkiye’nin sürekli silahlandırdığı dinci faşist çetelerin Rus Üslerine ve Suriye mevzilerine durmak bilmeyen saldırıları, Rusya ve Suriye’ye aradıkları bahaneyi verdi: “Türkiye, Astana ve Soçi Mutabakatlarında verdiği sözlerin gereğini yerine getiremiyordu.” İş başa düştü diyerek, Suriye Ordusu, dinci faşist katil sürülerine karşı, Rusya hava kuvvetlerinin de desteğiyle, karadan sınırlı-kontrollü bir saldırı başlattı. Bir hafta içinde onlarca yerleşim birimini bu çetelerden temizleyerek ele geçirdi. Dinci faşist çeteler bozgun halinde geri çekilirken Türkiye’den imdada yetişmesini istediler.

Türkiye, onların bu çağrısına, onlara daha gelişmiş silahlar, zırhlı araçlar, personel taşıyıcılar, arazi motosikletleri vererek, takviye kuvvet gönderirlerken koruma sağlayarak yanıt verdi. Rusya’nın üsleri, Suriye ordusunun mevzileri NATO’nun ve Türkiye’nin nispeten gelişmiş silahlarıyla vurulmaya başlanmıştı. Dahası, emperyalistler, “kimyasal silah” yaygarasına tekrar başlamışlardı. Bu, Suriye’yi bizzat kendilerinin vuracaklarının işaretiydi.

Rusya, Türkiye’nin masaya sürdüğü bu karta karşılık, Tel Rıfat bölgesinde üç kontrol noktası kurarak yanıt verdi. Bu, Türkiye’nin Afrin işgaline yönelik bir hamleydi. Afrin’in işgalden kurtarılması hakkı koruma altındaydı.

Rusya-Suriye ikilisi, bir kez daha iki adım attıktan, hakimiyet alanlarını biraz daha genişlettikten sonra durdular. İleri gitmediler ama geri de çekilmediler. Şimdi, ellerine geçecek ilk fırsatta bir hamle daha yapmak, olabildiği kadar çok yerleşim birimini dinci faşist çetelerden temizlemek, Türkiye’yi işgal ettiği yerlerden daha geri noktalara sürmek için yığınak yapıyorlar.

Ara aşamaların seyri nasıl gelişirse gelişsin, İdlib’in dinci faşist çetelerden, dolayısıyla, Türkiye’nin işgalinden kurtarılması süreci başlamıştır. İdlib’te yolun sonunu gören dinci faşist iktidar, NATO ve ABD’ye yanaşarak kartlarını açmaya başladı.

Bu manevranın onu kurtaramayacağını hep birlikte göreceğiz.