Başfaşist DEM Parti yönetici ve vekillerinin elini sıktı ya, çoğu bir sevindirik bir sevindirik olmuşlar, sormayın gitsin. “Selamı aldık” ve bunu “çok kıymetli bul..”duk diye DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan'dan bir iki gün sonra, bu sefer Sırrı Süreyya Önder sahne aldı ve hem başfaşist Bahçeli'ye hem de el sıkma olayının arkasındaki figür olduğu açıklanan Erdoğan'a teşekkür üstüne teşekkür etti. Şöyle teşekkür ediyor Sırrı Süreyya Önder Önder:

Barışa gönül indiren, konuşmanın bu Meclis’in temel işlevi olduğunu vaaz eden ve köklü tarihi meselemizi tartışma eksenine çekmeye sayın cumhurbaşkanına, sayın Devlet Bahçeli’ye ve barış meselesinde gönül indiren herkese, bu konuda bedel ödemiş ama onurunu bedelden daha fazla önemseyen herkese teşekkür ediyorum.”

Ama Sırrı S. Önder bununla yetinmemiş. Daha iyi anlaşılsın diye olacak, tıpkı Ayşegül Doğan'ın “selamı aldık” demeyi yeterli görmeyip “kıymetli” de bulduğunu vurgulaması gibi, Sırrı S.Önder de kelimelerin gücüne başvurma ihtiyacı duymuş; şöyle devam etmiş:

Açık el ‘Elimde kötü bir şey yok’ demek. Bunu kıymetlendiren herkese tarih önünde teşekkür etmek istiyorum. Barışın en önemli özelliği kaybedenin olmamasıdır.”

Kürt halkı, başfaşistin elinde kötü bir şey olmadığına inanır mı? Bu vaazı, Sırrı S. Önder de vermiş olsa, Kürt halkının bu aldatmaya kanacağını düşünmüyoruz. Ama bu bir yana, Sırrı Önder'in “Barış”a dair sarf ettiği her kelime yanlış. “Barış'ın en önemli özelliği kaybedenin olmaması” değil. Çünkü savaşan iki ya da daha çok taraf arasında barış, istisna dışında, kaybeden taraf olmadan söz konusu olmaz. Savaşan taraf ya da taraflardan birisi savaşma iradesini kaybedip yenilgiyi kabul etmeden, “barış” olmaz; taraflar “barış” masasına oturmaz. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. “Barış”ın en önemli özelliği, bir tarafın “artık savaşmak istemiyorum, gelin anlaşalım” demesidir. “Pat” durumunda yani savaşan tüm tarafların takatinin kesilip “savaşa mola” anlamında “barış” ise bir istisnadır, kural değildir.

Hal böyle iken, süslü laf ve cümlelerle Sırrı Önder, kimi aldatmaya çalışıyor? Burjuvazi ve faşist devlet, on yıllardır her türlü savaş yöntemini, vahşeti denemesine; Kürt halkına her türlü vahşeti yaşatmasına rağmen, bu kahraman halkın yani Kürt ulusunun işçilerinin, emekçilerinin, yoksul kitlelerinin, gençliğinin, kadınlarının savaşma azmini kıramadı. Ama faşist devletin Kürt halkına karşı savaşma iradesinin kırıldığına, gücünün tükendiğine birden fazla kez tanık olduk.

İlki 1993'te idi. Faşist devlet ve yönetimi savaşma güç ve iradesini yitirince Celal Talabani'yi Kürt Halk Önderi Öcalan'ın yanına göndererek “Barış” ve “ateşkes” teklif etmişti. İkincisi, 90'lı yılların sonunda güç ve iradesini kaybedeceğini anlayınca ABD-İsrail-NATO ve diğer emperyalist devletleri yardıma çağırarak Suriye'yi baskı altına aldılar ve Kürt Halk Önderi Öcalan'ı tutsak etmenin yolunu açtılar. “Oslo” ve “Çözüm Süreci” faşist devletin savaşma güç ve iradesini yitirmesi sonucu onayladığı süreçler oldu.

Kürdistan burjuvazisinin ya da orta burjuvazisinin değil, ama büyük bir ekseriyetle, işçisinin, emekçisinin, yoksulunun omuzları üzerine basarak, bulunduğu yere gelen Sırrı Önder, Kürt halkına bu gerçekleri anlatacağına, “barışta herkes kazanır” diyerek, en hafif deyimle, aldatmaya çalışıyor. Bir kez daha, “barışta herkes kazan”maz; bir taraf kazanır, bir taraf kaybeder.

Evet, Sırrı Süreyya Önder bu gerçekleri Kürt halkına anlatacağına, ancak ortalama zeka seviyesi “Yeliz”in1 zeka seviyesini geçmeyen Meclis'in hoşuna gidecek ip-kuyu masalları anlatıyor. Oysa, Meclis Başkanvekili sıfatlı Sırrı Süreyya Önder, tam da başfaşist Bahçeli'ye, RTE'ye teşekkür üstüne teşekkür ederken, Diyarbakır'da evler basılıp dağıtılıyor, Avukatlar, kadın erkek demeden polis tarafından dövülüp işkenceye tabi tutuluyor; Sırrı beyin Partisi DEM Parti, İnegöl'de saldırıya uğruyor vb vb.

Peki ya başfaşist Bahçeli, devlet adına nasıl bir “barış” istiyor? Tam teslimiyete, tasfiyeye dayalı bir “barış”. Sırrı Süreyya Önder'in “elinde kötü bir şey yok” dediği başfaşistin cebindeki plan işte bu: Tam tasfiye! Kürt halkının ayağa kalkışının sembolü ve baş aracı olan gerilla mücadelesinin, silahlı mücadelenin tasfiyesi...

Sırrı Süreyya Önder, kendi Partidaşı, sıra arkadaşı, geçmişte sıkı bir Erdoğan destekçisi olan Cengiz Çandar kadar bile olamamış. Geçmişin bu Erdoğancısı pratiğe geçirilmeye çalışılan bu tezgah hakkında şunu söyleme ihtiyacı duyuyor:

Bizim partiye, bizim arka planımıza herhalde 'Siz Türkiye'nin iç cephesinin sağlamlaştırılmasından yana mısınız değil misiniz, bak ben size elimi bile uzattım' diye şimdi bizim fotoğrafımız çekilecek herhalde ve Kürt hareketinin. Orada ben sağlam bir iyi niyet göremedim açıkçası”

Geçmişin sıkı Erdoğan'cısı “Orada sağlam bir iyi niyet görmüyorum” diyor, Kürt halkının her fırsatta omuzlayıp Meclis denen şeye taşıyıp oturttuğu Sırrı Süreyya Önder ise Açık el‘Elimde kötü bir şey yok’demek. Bunu kıymetlendiren herkese tarih önünde teşekkür etmek istiyorum”! Sırrı Süreyya Önder’e ne de olsa Numan Kurtulmuş'un vekili olarak kendine tarihsel bir önem atfedip, tarihi bir olayın gerçekleşmekte olduğuna vurgu yapıyor. Pek mütevazi değil diyeceğimiz geliyor ama, tarihin değil de Yelizli Meclisin önünde teşekkür ettiğini anımsayıp geçiyoruz.

Bir parti, bir ordu disipliniyle hareket eden Kürt halkı, ip-kuyu masallarıyla önüne sürülen bu tuzağa düşer mi? İşaretler, Kürt halkının bu tuzağa düşmeyeceğini gösteriyor. Ulusal Kurtuluş Hareketi de bu konuda son derece uyanık olduğunun işaretlerini veriyor. Şu haber başlığı bu konuda iyimser olmamız için yeterli: “Bahçeli'nin el sıkması özel savaş siyaseti gereğidir” Bu sözler, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'ya ait. Karasu'nun açıklamasını şu sözler özetliyor:

Devlet Bahçeli'nin el sıkması özel savaş siyaseti gereğidir. Devlet Bahçeli'nin el sıkmasından ve söylemlerinden bir şey çıkarmaya çalışmak, Türk devlet gerçeğini ve Kürt soykırım politikasını anlamamaktır.”

Peki faşist devlet neden şimdi DEM Parti'nin elini sıkıyor? Bu ayrı bir yazı konusu olmalı. Ama şimdiden şunu söyleyebiliriz; sorunun yanıtı, dünyada, Ortadoğu'da (Batı Asya) ve özel olarak faşist devletin Suriye'ye yönelik hazırlıklarında yatıyor.

Taylan IŞIK

1Ahmet Hamdi Çamlı, sosyal medyada bu takma isimle yayın yaptığı için böyle anılıyor.