Sermaye sınıfı gelmiş geçmiş en ikiyüzlü sınıftır. Dahası, kendinden önceki sömürücü sınıflarla karşılaştırılamayacak denli kitleleri etkileme güç ve yeteneğine sahiptir. Kuşkusuz teknolojik gelişmeler, kitle iletişim araçlarının artan etkinliği vb. bu hususta en önemli dayanağıdır.
Kapitalist dünyada kamuoyu denen şey, tekeller tarafından yaratılır. Öyle kendiliğinden, tamamen nesnel olayların etkisiyle oluşan bir kamuoyu yoktur. Son iki haftadır bunu küresel ölçekte yeniden deneyimliyoruz. İnanılmaz bir propaganda sağanağı, hem de en iğrencinden, en kabasından, en vahşisinden... Düşünmesini bilen, hala aklına sahip çıkabilen insanları çıldırtırcasına şaşkınlığa düşüren, iğrenç bir bulamaç halinde boca edilen burjuva propaganda, geniş kitleleri yalnızca etkilemekle kalmıyor, onları esir alıyor. Burjuva toplumun kamuoyu, böyle oluşuyor.
Mesela savaşın daha ilk günü Azak Denizi’ndeki Yılan Adası’nda bulunan Ukrayna askerlerinin teslim olmayı reddettiği, son kurşuna kadar çarpışıp hayatlarını kaybettiği söylendi dünya kamuoyuna. Ulusal kahraman ilan edildi. Ardından Rusya, sözü geçen askerlerin gönüllü olarak silahlarını bıraktıkları, kumanya aldıkları, ailelerine kavuşmak üzere bekledikleri görüntüleri yayımladı! Bu tür görüntülerin yayımlanması sonrasında tüm emperyalist dünyada Rusya medyası alelacele yasaklandı. “Batı kamuoyu” ve oradan beslenen neredeyse tüm kapitalist ülke toplumları, tek yanlı bir bombardımana tabi tutuldular.
Daha düne kadar her yerde bir şekilde haberlere konu edilen Ukrayna’daki neo-Naziler, bir anda buharlaşıverdi. İtinayla gözlerden saklanıyor. Bırakın sıradan emekçiyi, koca koca sosyalist hareketler bile Kiev’de asıl güç sahibi olan neo-Nazileri, bu faşist sürüsünü gözlerden saklıyorlar. Ukrayna’nın bir önceki başkanı anlı şanlı oligark Poroşenko’ya “Çeneni kapa ve defolup git” diyerek posta koyan; Zelensky denen komedyenle Donbass cephesinde alay eden bu faşist güruh, sanki bir avuç kendi başına buyruk bir topluluk!
Oysa, Ukrayna savaşının temel nedenlerinden biri budur. İngiltere-Kanada-ABD öncülüğünde emperyalistlerin elbirliği ile besleyip, eğittiği bu faşist güruh Ukrayna'da gerçek iktidar gücüdür. Bu biliniyor. Bunu sorunla ilgilenen ilkokul çocukları dahi artık biliyor. Peki, siyasal ayak oyunlarında şeytana pabucunu ters giydirecek kadar kıvrak olan sosyal-reformistler bu basit ama son derece önemli etkenden neden pek söz etmezler? Neden Ukrayna'daki Neo-Nazi iktidara son derece açık ve net bir tavır almazlar? Biz söyleyelim: Sosyal-reformist, burjuva uzlaşmacı politikalarının ortaya çıkmasını istememelerinden dolayı... Emperyalistlerle, NATO'yla, yerli ve uluslararası gericilikle kafa kafaya gelmemek, onlarla tüm köprüleri atmamak için!..
IŞİD nasıl bir proje ise, bu neo-Nazi tosuncuklar da aynı türden projedir. Daha düne kadar bütün sosyalist yayınlar, Avrupa’da, ABD’de, hemen tüm emperyalist merkezlerde “yükselen faşizm tehlikesi”nden dem vuruyordu. İşte o tehlike karşınızda!
Bu faşist çeteler, sadece Ukrayna emekçilerinin mücadelesini sindirmenin ve ezmenin aracı değil. Ya da Donbass halkının antifaşist mücadelesini kanla boğma çabasının. Yahut Rusya’ya öldürücü darbe indirmek için bir platform/sıçrama tahtası olarak hizmet etmenin. Bunlar, asıl olarak, Avrupa’nın göbeğinde bir karşı-devrim merkezi olarak hareket edecek olan faşist Ukrayna’nın temel dayanaklarıdır. Üstüne basa basa yineleyelim. Bunlar, uluslararası karşı-devrim merkezlerinden birinin temel vurucu güçleridir. Onlara biçilen tarihsel rol budur! Sosyal reformist partiler, liberal çevreler, bunların ayak izlerini takip eden oportünistler “hegemonya mücadelesi” yahut “emperyalist savaş” etiketi altında bu temel noktayı son derece bilinçli şekilde gözlerden uzak tutuyorlar. Savaşın taraflarından birinin bu neo-Nazi faşistler olduğu, Donbass’ın iki halk cumhuriyetinin bu faşistlerin işgali altındaki topraklarını kurtarmaya çalıştığı gerçeği, savaşın antifaşist özü, şu ya da bu şekilde karartılıyor.
Bu yoğun propaganda bombardımanı, yalnızca patlayan savaşın içerik ve biçimine, hedefleri ve taraflarına yönelik çarpıtmalarla sınırlı değil. Şimdi savaş, bütün dünya burjuvazisinin dilinde, kendi çöküşlerini örtmenin bir aracı haline getiriliyor. Her alanda etkisini artıran iktisadi çöküş, toplumları altüst eden kriz ve bunalım, derinleşen yokluk... bir çırpıda “savaşın etkileri” olarak yutturulmak isteniyor.
Özellikle Avrupa emperyalistleri, emperyalist sistemin, kapitalist üretim biçiminin çöküşünü “Ukrayna halkı için fedakarlık” diyerek pazarlıyorlar. Oysa daha savaştan çok önce tüm kapitalist ekonomilerde enflasyon tırmanışa geçmiş durumdaydı. 2008 çöküşünü atlatma adına piyasaya pompalanan trilyonlar, pandemi ile birlikte basılan karşılıksız paralar (o günlerde emperyalist ekonomiler, genel iktisat teorisinin aksine, ilginç bir şekilde enflasyona tanık olmamıştı bu karşılıksız paralar yüzünden!!), elbette dönüp dolaşıp vuracaktı kapitalist ekonomileri. Yapılan şey, daima küçücük bir adım da olsa çöküşü öteleyebilmek idi. Ve her öteleme çabası, öteledikleri şeyin yıkıcı gücünü daha da artırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Günü kurtarmak adına kazanılan zaman, çok daha şiddetli yıkımı yakınlaştırıp durdu.
Savaş, tamı tamına böylesine büyük bir kriz ve bunalım ortamına, bu çöküşün göbeğine doğdu. Emperyalist dünyanın “yaptırımlar siyaseti” ile birlikte, iktisadi çöküş daha da katlandı. Artık Avrupa’da pek çok ülkede enerji fiyatlarındaki artış yüzde 70’ler seviyesinde. Kimisinde biraz daha aşağıda, kimisinde biraz daha yukarıda. Bu korkunç artış, zincirleme bir şekilde tüm ürünlere yansıyor. Hem üretim, hem tüketim mallarındaki fiyat tırmanışı çok hızlı. Tekrar edelim. Savaştan önce zaten genel bir enflasyon vardı. Savaş, bu eğilimi yavaşlatan tüm fren sistemlerini bir çırpıda saf dışı bıraktı. “Müreffeh Avrupa”da geniş kitlelerin alım gücü hızla düşüyor.
Türkiye tekelci kapitalizmi çok uzun süredir bunalım içinde. Savaş, bu bunalımı derinleştirerek çöküşü hızlandıracak. Etkilerini şimdiden görmeye başladık bile. Açlık ve sefalet katlanarak büyüyor. Koşullar her yerde devrimcileşiyor; bir devrim için elverişli hale geliyor.
Bu durum tüm kapitalist ekonomiler için somut olgudur. Kapitalist ülkelerde emekçi kitleler için genel bir yıkım söz konusu. Burjuva propaganda, “kamuoyu yaratma gücüne”, çelişkileri yanlış taraflara yönlendirme, çarpıtılmış çatışmalara dayanak oluşturma yetisine rağmen, tam da burada gelip bir sınıra dayanmış durumda. Bu muazzam alıklaştırıcı savaş propagandasına rağmen, kısa süreli duralayan emekçi hareketi yeniden yükselişe geçiyor. Protestoların yaygınlık ve yoğunluğu artıyor. Katı yaşamın gerçekleri propagandaya galebe çalıyor.
Ukrayna’da sürüp giden antifaşist savaş, sadece dolayımlarla değil, fiili olarak da küresel iç savaşın (emekle sermaye savaşının) temel alanlarından biri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde savaşın bu özelliği daha da belirginleşecek.