Her büyük kriz, büyük bunalım, orta yolcuları açığa çıkartır. Hem orada hem burada olunamayacağı dönemdir. Net duruş ister. Kararlılık ister. Tarihin düğüm ve sıçrama dönemleridir.
Tüm maskeler, makyajlar dökülür bir bir. İkiyüzlülükler teşhir olur, gerçek yüzler çıkar açığa. Geçici yol arkadaşlıkları bir çırpıda biter. Can ciğer kuzu sarması olanlar düşman kesilir.
İşte böyle bir eşikteyiz!
Yaşlı dünyamız uzun süredir bir sıçrama çağındaydı. Bu çağda tüm gelişmeler muazzam hızda, takip etmeyi bile zorlayacak hızdaydı. Başka dönemler için her biri devasa diye nitelenebilecek olaylar, birbiri ardı sıra patlak verip durdu; özellikle son çeyrek asırdır. Çatışmalar birbirini kovaladı. İşgaller, iç savaşlar, dış savaşlar, isyanlar, ayaklanmalar, devrimler ve karşı-devrimler...
Ama her gelişmenin bir sıçrama anı, bir dönüm noktası vardır. Tüm olaylar dünyamızın çoktan o eşiğe gelip dayandığını gösteriyordu. Son Ukrayna krizi ve patlayan savaş, artık o eşiği aştığımızın ifadesi.
İki haftaya geldi dayandı savaş. Daha düne kadar sosyalist hareketle “yakın ilişkiler” kuran liberaller, bir anda keskin emperyalizm savunucusu yüzlerini açığa çıkartıp sosyalistlere, hatta çoğu Rusya’ya karşı çıkan sosyalistlere bile emperyalistlerin yanında açıktan yer almıyorlar diye ateş püskürmeye başladılar. Avrupa fonlarından beslenenler hızla o kampta yerlerini aldılar.
“Demokrasinin beşiği” Avrupa, maskenin altındaki ırkçı faşist yüzünü öyle hızlı açığa vurdu ki, “bizim” faşistler bile bu “saygın” Avrupa karşısında daha uygar kaldı! Günümüz kuşaklarının ancak kitaplardan, belgesellerden bildikleri “makkarticilik”, katlanmış bir şekilde karşımızda boy gösterdi. Hollanda protestosunda portakal bıçaklayan “yerli ve milli faşistlerimize” nazire yaparcasına, Dostoyevsky’yi, Çehov’u, Tolstoy’u, Rus kültürüne ait olan ne varsa hepsini yasaklama yarışı başladı. Ukrayna neo-Nazileri aziz mertebesine yükseltildi. Sırf Kremlin aleyhine açıklama yapmadı diye orkestra şefleri, opera sanatçıları, bale yönetmenleri işten atıldı. Rus lokantalar saldırıya uğradı. Televizyonda muhabirler, spikerler, yorumcular, hiç utanmadan “sınırımıza gelen göçmenler Suriye, Afganistan veya başka bir üçüncü dünya ülkesinden değil, sarı saçlı, mavi gözlü bizim gibi Avrupalılar” diyecek kadar şirazeden çıktılar. “Avrupa uygarlığı” (kapitalist uygarlık) dedikleri şeyin temelinde nasıl bir azgın ırkçılık olduğunu dünya aleme gösterdiler. Liberalizm ve faşizmin, nasıl birbirine içkin olduğunu canlı yayın izledik şu son iki haftada!
Türkiye ve Kürdistan sosyalist hareketi, büyük çoğunluğu itibariyle, yine ıskaladı mevcut kutuplaşmada doğru safta yer almayı. “Sosyal-emperyalizm” teorisiyle sakatlanan düşünce yapısı, Rusya’yı otomatik bir şekilde emperyalist ilan ederek, “emperyalist savaşa hayır” şiarı etrafında kümelendirdi sosyalist hareketi. Hatta kimilerinde, işin içinde ABD-NATO olmasa neo-Nazi Ukrayna’yı destekleme eğilimi (tıpkı Kosova meselesinde neo-Nazi UÇK’yi destekledikleri gibi) apaçık belli oluyordu.
Hemen yanı başımızda Rojava örneği varken, ve orada Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir kesimi doğru enternasyonalist tutumu belirlemeyi başarmışken (hem de ABD ve “Koalisyon Güçleri” denen cümle emperyalistlerin varlığına rağmen!), Rusya söz konusu olduğunda otomatik bir şekilde şaştı pusulalar! Donbass’ın durumu, Kiev’deki faşist cunta ve sonrasındaki neo-Nazi yönetim, Donetsk ve Lugansk’ta büyük bedeller ödenerek şu ya da bu şekilde hayatta kalmayı başarmış Halk Cumhuriyetleri, bu iki cumhuriyet uğruna savaşırken canlarını vermiş Avrupa’nın dört bir yanından kopup gelmiş olan komünist savaşçılar... hepsi, ama hepsi unutuluverdi bir kalemde!
Geçmişte de defalarca söyledik. Emperyalist saldırganlık tarafından parçalanıp yutulma tehdidi yüzünden Rusya (ve Çin), dünyanın pek çok yerinde emperyalistlerle karşı karşıya geliyor. Kendi iradelerine rağmen emperyalizme karşı mücadele yürüten güçlere destek olmak zorunda kalıyorlar. Çünkü mevcut durum onlar için hayat memat meselesi! Ukrayna, Rusya’ya yıkıcı saldırının sıçrama tahtası olarak dizayn edildi 2014 faşist darbesiyle birlikte. Neo-Naziler bunun için eğilip donatıldı bunca yıldır. Dünyanın dört bir yanından “gönüllü savaşçılar” topladılar faşist saflara. 1941’deki Nazi “Barbarossa Harekatı”nın modern versiyonu olan tatbikatlar yaptı NATO geçtiğimiz yıl. Hepsi bitirici vuruş için hazırlıktı. Rusya, tam da bu yüzden harekete geçti. Bu kapışmanın sonucunda, Donbass’ın iki halk cumhuriyeti, faşist birliklerce işgal edilmiş olan Donbass bölgesini kurtarma şansına sahip oldu. Ayrıca savaşın dolaylı sonucu, neo-Nazi iktidarının yıkılması olacaktı. Bu savaş, çapının çok ötesinde tarihsel sonuçlar yaratmaya adaydır.
Bu açıdan bakarak “Safınızı Seçin” diye çağrı yaptık tüm emekçi yığınlara ve emek hareketine. Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin devrimci savaşını destekleme çağrısı yaptık. Dünyanın en ücra köşesinde de olsa emekçi sınıfların, halkların özgürlük mücadelesi, enternasyonal proletaryanın bütünsel mücadelesinin parçasıdır. Tartışmasız bir şekilde desteklenmelidir! Rojava’da, Donbass’ta, Katalunya’da veya Latin Amerika’da... nerede olursa orada!
Arada derede kalma dönemi değil. Çelişki, hem de küresel ölçekte, son derece keskin ve net. Ortada kalmak mümkün değil. Ya o tarafta, ya bu tarafta... Proleter enternasyonalizminin safı, bu antifaşist savaşta, Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin saflarıdır!