ABD Afganistan’dan çekiliyor. Önce 11 Eylül dediler, şimdi onu bile bekleyemiyorlar. 31 Ağustos itibariyle çekilme tamamlanacak. Biden durumu özetledi: “Afganistan'da bir yıl daha savaşmak, orada sonsuza kadar kalmanın tarifinden başka bir şey olmayacak.” Oysa Afganistan’a girerken “sonsuz savaş” ilan eden kendileriydi. Şimdi ise koşar adım geri, marş!
Eleştiriler karşısında Biden, “Daha kaç bin Amerikalı kızı ve erkeği riske atmaya razısınız. Orada daha ne kadar kalmalarını isterdiniz. Zaten 20 yıl önce anne ve babası Afganistan'da savaşan askerlerimiz var şu an orada. Onların çocuklarını da torunlarını da gönderir misiniz? Kendi oğlunuzu veya kızınızı gönderir misin? 20 yıl sonra, Afgan Ulusal Güvenlik ve Savunma Kuvvetlerini eğitmek ve donatmak için harcanan bir trilyon dolar, öldürülen 2 bin 448 Amerikalı, yaralanan 20 bin 722 asker ve akıl sağlığında görülmemiş bir travma ile eve dönen binlerce askerden sonra yeni bir nesli, farklı bir sonuca ulaşmak için makul bir beklenti olmadan Afganistan'a savaşa göndermeyeceğim. Amerika Birleşik Devletleri, bugün karşı karşıya kaldığı tehditleri karşılaması gerekirken 20 yıl önceki politikalara bağlı kalmayı göze alamaz.” dedi.
ABD, Süleymani suikastı sonrası Irak'tan çekilme konusunda Irak yönetimi ile “uzlaşmış” ve Trump döneminde askeri varlığını azaltmaya başlamıştı. Son günlerdeki art arda gelen saldırılar, misillemeler vs. derken, artık orada da yolun sonu iyice göründü.
Irak’ta ABD hedeflerine yapılan saldırılar gittikçe daha hassas hedef bulma yeteneği gösteriyor. Geçen Nisan ayında Erbil Havaalanına gidiyormuş gibi hareket eden bir “kamikaze İHA”, doğrudan CIA deposunu vurdu. Bu, emperyalistler açısından beklenmedik bir olaydı.
Benzer saldırılar devam etti. Bağdat’ta “Yeşil Bölge” sık sık saldırıya uğramaya başladı. Güvenli liman diye güçlerini kaydırdıkları Erbil de saldırıların menziline girdi.
Tabii saldırı böylesine hassas ve ürkütücü olunca, ABD’nin “misillemesi” geldi. Suriye sınırındaki milislere hava saldırısı düzenlendi. Ama bu sefer de, Kazımi yönetimi bile karşı çıkmak zorunda kaldı, “ülke egemenliğinin ihlali olduğu” söylendi.
Bu saldırıya karşı milis kuvvetlerinin yaptığı açıklama ise ABD’yi daha da kaygılandıracak türden: “Taktiğimiz düşmanın askeri yeteneklerine zarar verip onları çekilmeye itmekti. ABD kan akıtarak savaşı başka aşamaya çekti. İntikam işgal güçlerinin kanını akıtarak alınacak.”
Bir çekilip bir kaldığı Suriye’de ise artık bedel ödeyecekleri mesajı içeren saldırılar gelmeye başladı. DeyrEzZor’da El Ömer petrol bölgesinde “kamikaze İHA” saldırısı, ABD birlikleri için tam da bu türden bir saldırı idi. Artık doğrudan ABD askerleri hedef alınmaktaydı. Geniş bir alana yayılmış bunca askeri birliği sürekli korumaya çalışmak, hiçbir ordu için, bu, dünyanın en modern ve güçlü ordusu da olsa, mümkün değildir.
Misillemeler, caydırıcı olmak adına yapılan saldırılar işe yaramaz. Mantık olarak Antik Roma’dan beri bilinen, Nazilerin işgal ettikleri her ülkede acımasızca tekrarladığı misilleme için rastgele cezalandırma, hiçbir işgalci gücün çekilip gitmesini engelleyememiştir. Günümüzdeki örneklerde de işe yaramadığı görülüyor.
Biraz da bu yüzden olsa gerek, bugün Astana toplantısı sonrası konuşan Lavrantyev, “ABD'nin, bazı Batılı ülkelerin birliklerinin Suriye'nin kuzeydoğusundaki ve Türk birliklerinin Suriye'nin kuzeybatısındaki varlığının geçici olduğunu ve yakında durum istikrara kavuştukça tüm bu askeri birliklerin çekileceklerini umuyoruz” diyordu.
ABD-NATO öncülüğünde emperyalist devletler, 11 Eylül sonrası önce Afganistan’a, ardından Irak’a girdiler. Her iki ülkeyi de yerle bir ettiler. Gerçi Afganistan’ın yerle bir edilmesi, çok daha gerilere, besleyip büyüttükleri dinci çetelerin Afganistan devrimci yönetiminin üzerine salınması sürecine kadar uzanıyor. 11 Eylül sonrası ise bizzat işgal harekatı başlattılar. Ağır bombardımanlar, sivil katliamlar, çok azı basına yansımasına rağmen tüm dünyada nefret uyandıran işkenceler...
Tüm bu katliamlara, yerle bir etmelere, işkencelere rağmen tutunamadılar. Tam da yukarıda milis güçlerinin söylediği “yıpratma savaşı”, bu yirmi yıl içinde emperyalistler açısından “faturayı” epey şişirdi. ABD Kabil Büyükelçisinin deyimiyle: “Amerika, birkaç yıl önce artık şu sonuca ulaştı ki Afganistan savaşı bir çıkmaza girmiştir ve biz, sonunda bu savaştan zaferle çıkamayacağız; Afganistan ve Taliban sorununu tam olarak çözemeyeceğiz. Tek doğru yol siyasi çözüm yolları bulmaktır.” Tası tarağı toplayıp tüymenin zamanı gelip çattı!
Benzer durum Irak’ta da geçerli. Son bir buçuk yıl içerisinde Irak'ta ABD'ye yönelik 300 civarında saldırı gerçekleştirildi. ABD'li komutan bunu “ezber bozan bir durum” olarak niteledi! İngiliz komutan ise durumu “Bu bizim için bir meydan okuma, ancak daha çok oyalayıcı bir şey olduğunu söyleyebilirim” sözleriyle özetliyordu.
Sadece şu son dönemdeki saldırılar bile, ABD ve onun önderliğindeki emperyalistler için Irak'ta da yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Bir bölgeyi, bir ülkeyi ağır bombardımanlarla yakıp yıkmak, yönetimler devirmek, hatta işgal etmek, mümkün. Ama baskı ve zor ile o işgali sürdürmek mümkün değildir. Hele de Amerikan Emperyalizmi Çöküyor iken!
ABD birlikleri Afganistan’dan çekiliyor, ama Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’a üs kurmak için yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor. Savaş ve işgal “külfetine” gerek olmadan bölgeye yerleşmek, Rusya’nın kuşatılması, Çin’in önünün alınması, Şanghay Altılısı’nın dinamitlenmesi için güçlü bir konum elde etmek adına bu adımları atıyor ABD. Halilzad şimdiden görüşmelere başladı bile.
Rusya, böyle bir girişimin önünü almak için harekete geçti. Kremlin’in Afganistan temsilcisi, “Bu süreç, ABD ve NATO’nun askeri altyapısının Orta Asya ülkelerine yerleştirilmesi sürecine dönüşemez ve dönüşmemelidir.” dedi. Tacikistan ordusu Afganistan sınırına güç yığarken, Lavrov “müttefiklerimizi savunmaya hazırız” açıklaması yaptı.
Kuşku yok ki ABD’nin çekilmesi, öyle her şeyi bir anda arkada bırakıp gitmek şeklinde olmuyor, olmayacak. Daha önce çeşitli yazılarımızda defalarca işaret ettik. Sahne önündeki Washington-Ankara “gerilimi” çoklarının aklını karıştırsa da, Türkiye, bölgedeki tüm askeri hamlelerini ABD’nin bilgi ve onayı doğrultusunda yapıyor. Bir “vekil kuvvet” olarak yapıyor. Adımını attığı her yere NATO bayrağını taşımış oluyor. Bu haliyle ABD, çekildiği hemen her yerde, bir NATO ordusu olan TSK’yı bırakıyor. Özellikle Suriye’de, Rojava’da ve Güney Kürdistan’da genişlemekte olan Türk işgalini “ABD’ye rağmen” olarak görmek isteyenler, gerçek ilişkiyi bir türlü görüp anlayamıyorlar. Bu noktaya bir kez daha işaret etmiş olalım.
ABD emperyalizminin “Büyük Ortadoğu” diye çıktığı bu yıkım (“yaratıcı kaos”!!!) dönemi, emperyalist sistemin çöküş sürecini durduramadı ama, milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Ülkeler yakılıp yıkıldı. Yerinden yurdundan koparılıp göç yollarına dökülen sayısız insan yaşamını yitirdi, tarifsiz acılar yaşandı. Bu kanlı “Proje”nin (BOP) “eşbaşkanı”, o gün olduğu gibi, bugün de bu kanlı sürecin lanetli “görevlerine” büyük bir aşkla talip oluyor.
Bir kez daha... Bu karşı-devrim üssünün yıkılması, koca bir coğrafyada muazzam devrimci gelişmelerin önünü açacaktır. Birleşik devrimimiz, tüm bölge halkları için umut kaynağıdır.