Bu kadar üst üste hatayı neye yormalı? “Şeyh uçmaz, mürit uçurur” misali, bir dönem her söz ve hareketinde bir hikmet aranan dinci faşist iktidarın başı, artık gaf yapmanın ötesine geçti. Her açıklamasıyla, her hareketiyle kitlelerdeki öfkeyi patlatma noktasına taşıyor.
Bu seferki incisi, burjuva “muhalefet” partilerine söylediği “neymiş millet açmış. Biz ne gerekiyorsa bütün imkânlarımızı seferber ederek yapıyoruz. Aç olarak dolaşanları buyurun siz de doyuruverin” sözü oldu. Bir süredir dinci faşist iktidar açısından ekonomik krizin çıplak gerçeklerini saçma bir şekilde inkar etme moda oldu. Bir zamanlar RTE’nin Ukraynalarda sarf ettiği “sorun var dersen sorun olur, yok dersen sorun olmaz” veciz sözü gibi, bakanlar, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları düzeyinde ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarını yok saymak, sorunları “ortadan kaldırmanın” yöntemi oldu!
Düşünün geçim derdinden kaynaklanan intihar vakaları patladı. İnsanın kanını donduran dramlar var her intihar vakasının ardında. Ocak’ta 94, Şubat’ta 99, Mart’ta 112 kişi intihar etti. Küresel salgın döneminde 102 müzisyen intihar etti. Ama dinci iktidar saflarından “ekonomik intihar yoktur” açıklaması geldi! Dalga geçer gibi örnekler üzerinden “işsizlik yok, iş beğenmeme var” buyurdular. Bakan ağzından “açlık diye bir sorun yok” dediler. Şimdi de dinci faşizmin en tepesindeki ağız, açlık inkar ediliyor!
TÜİK dahil, hiçbir istatistik kurumunun saklamayı başaramadığı açlık, ekonomik kriz ve yıkım, kürsülerden atılan nutuklarda bir çırpıda buharlaşıveriyor! Nüfusun yüzde 60’ı asgari ücret veya daha düşük bir gelire sahip. Son dönemde işini kaybedenlerle birlikte 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Faşist devletin her kademesinden “açlık yok, kriz yok” tekerlemeleri yükseliyor.
Toplumun bam teline basan açıklamalar tüm bunlar. Uzun süredir korkunç bir yoksullaşma içinde geniş emekçi yığınlar. İnsanlar çöpten ekmek topluyor. Küresel salgın, mevcut krizi muazzam ölçeğe çıkarmış. Patlamaya hazır bir bomba tüm toplum. Ve dinci faşizm süreklileşen “pot kırma”larla fitili ateşleyip duruyor. Bugün RTE’nin açıklamasının hemen ardından sokaklarda emekçilere uzatılan mikrofonlardan yükselen gizlenemez isyana bakmak, durumu anlamak için kafi.
Derinleşen kriz, artan gerilim, şiddetlenen iç savaş, yoğunlaşan devrimin baskısı... işte dinci faşizmin hata üstüne hata yapmaya zorlayan şey, tastamam budur. Devrimin nesnel baskısı dinci faşist iktidarın ensesini yakıp duruyorken, başka bir sonuç beklemek saflık olur.
Bu nesnel akış, emekçi yığınları sürekli savaşa zorlayan koşullar, devrimin baskısı, burjuva propagandayı hızla etkisizleştiriyor. Oysa iç savaşta burjuvazinin en çok ihtiyaç duyduğu şeydir bu muazzam propaganda bombardımanı. Sonuçta iç savaş, tıpkı diğer savaşlar gibi, şiddet yüklü duyguları öne çıkartarak toplumun kutuplaşmasını uç noktalara taşır. Devrimci öfkenin karşısında şovenizm ve dinci gerici ön yargılar canlanır. Yeterince uzun her iç savaş, bu tarz ön yargıları kemikleştirir.
Sınıflar arasındaki güç dengesine ve harekete bakacakları yerde anketlere ve sandığa gözünü çevirenlerin bir türlü anlam veremediği “kemikleşen taban” meselesi buradan doğar. Tüm başarısızlık ve imza attıkları kepazeliklere karşın, bu ön yargıları kaşıyan faşist partilerde kitle desteğinin öyle kolay kolay erimemesinin ardında, işte bu, uzun iç savaş gerçeği vardır.
Ne ki, yaşamın gerçekleri inatçıdır, her türlü propgandayı alt edecek güce sahiptir. En güçlü sermaye yönetimlerinin büyüsü de bozulur. Günden güne belirginlik kazanan “dehşetli son” ufukta göründükçe tüm dengeleri bozulur sistemin yöneticilerinin. Hata üstüne hata yapmaya başlar. Her hareketinde bir plan, bir gizli amaç, bir hikmet arayanların bir türlü anlayamadıkları nokta budur. Anketlere, sandık sonuçlarına körü körüne bağlıdırlar, ne sokağın dilini anlarlar, ne de sınıflar savaşımının güçler dengesindeki dönüşümleri takip ederler. Bu muazzam altüst oluş koşullarında bile inatla tek boyutlu bir eylem hattı tutturmaktan kurtulamazlar. Seçimler dışında bir güzergah göremezler.
Oysa tüm tarih boyunca bütün devrim mücadele deneyimlerinin kanıtladığı bir gerçek şudur ki, işçi sınıfını, genel olarak emekçi yığınları etkileme söz konusu olduğunda “ parlamento dışı savaşımda, parlamenter savaşımdakinden çok daha büyük” başarı göstermektedir. Geniş emekçi kesimler, proletaryanın ve devrimci yığınların güç gösterilerinden, büyük ölçüde etkilenirler. Sistemin tepesindekilerin artan hataları ise bu sürece olağanüstü bir ivme katar. RTE ve ekibinin son dönemde hız kazanan hataları, bu türden hatalardır.
Süreç, tüm olay ve gelişmelere, bir ana muharebenin kuralları damgasını vuruyor. Kopup gelmekte olan bu ana çarpışmayı, bir hiç olan Meclis’in salonlarındaki “muhalefet”e yedeklemeye çalışanların vay haline! Böylesi genel bir kapışmanın tek bir hedefi olabilir: İktidarın fethi!