Haftalardır tüm toplum dizi film izler gibi suç şebekesinin “itirafçısını” izliyor. Daha düne kadar devrim saflarına birlikte tehditler savuran bu korkunç suç şebekesi, “bağırsak ortaklığı” bozulduktan sonra birbirine girdi. Keskin bir cüruf kokusu ortalığı kapladı. Herkesin bildiği sırlar bir kez daha ifşa olmaya başladı.
Ortaya saçılmaya başlayanlar daha şimdiden çürümenin ulaştığı korkunç boyutları göstermeye yetiyor. Kaçakçılık, kara para, uyuşturucu ticareti, haraç, haraç, gasp, tehdit, cinayet... Adım adım iktidar piramidinin en tepesine tırmanıyor açık edilen olaylar. Tonlarca kokain, birkaç on yıla yayılan siyasi cinayetler, kumarhaneler, yargı-polis eliyle kurulan kumpaslar, para sızdırmalar...
Özünde hikayeler yeni değil. Bu ülkede uzun süredir çok defa dile getirilen olaylar. Parça bölük sızanlar, kimileri dava konusu olanlar. Ama bu defa bizzat o suç şebekesinin içinden biri, hem de tüm dünyaya ilan ediyor bir bir.
Uzun iç savaş ve neredeyse kesintisiz hal alan krizlerinin etkisiyle çürüme ve yozlaşma burjuva faşist devletin kılcal damarlarına kadar yayıldı. Çeteleşme ve mafyalaşma, hem sermayenin, hem onun devletinin ana eğilimi oldu. Dinci faşist iktidar bu çürümeyi en uç noktalara taşıdı. Burjuva devletinin her tür kurumsal yapısı çözüldü.
Sonuçta sermaye-bürokrasi-mafya-siyaset ilişkisi organik bir yapıya dönüştü. Susurluk bunu açık eden meşhur örnekti. Mafya-siyaset-bürokrasi ağı orada tüm çıplaklığıyla ortaya saçılmıştı. Sermaye kısmı özenle saklandı.
Birilerinin “malına çökme” Türk burjuvazisinin doğuşundan beri alışkın olduğu temel “sermaye birikim rejimi”dir! Daha ilk başta Ermeni, Rum (ve belirli oranda da Yahudi) toplulukların “mallarına çökme” yoluyla çıktı yola. Devlet bürokrasisi ve bizzat burjuva siyaset kurumuyla muazzam bir şeklide kaynaştı. Mafyatik bir damar, Türk burjuvazisinin en temel özelliklerinden biri oldu her zaman.
Doğal çürüme ve yozlaşma eğilimi, toplumsal devrimin yarattığı baskı ortamında, faşist devletin çeteleşme ve mafyalaşmasıyla hızlandı. Dinci faşist iktidarın başı ve çevresinde öbeklenen sermaye grupları doğrudan çete, mafya, suç şebekesi olarak hareket etti. Mafya grupları da alenen dinci faşist iktidarın “koalisyon ortakları” haline geldi.
Tekrar edelim. Bu çürüme ve yozlaşma sınıflar savaşımının keskinleştiği koşullarda, devrimin baskısının yoğunlaştığı koşullarda sistemin çözülme ve dağılma dinamikleri denetlenemez hale geliyor. Savaşım keskinleştikçe yönetme yeteneğini daha çok yitiriyor “yukarısı” ve kendi iç kavgası daha bir denetlenemez, belirli bir düzeyde tutulamaz oluyor.
Sermaye cephesinin iç çelişki ve çatışmaları, “paylaşım kavgaları”, bunların ifadesi olarak iç politik mücadeleler tüm örtülerden sıyrılarak keskinleşiyor. Tam da karşı-devrim cephesi, emekçiler karşısında tüm burjuva güçleri bir araya getirip toparlamak gerektiğini düşünüyorken, burjuva sınıfın bu iç parçalanmışlığı, bizzat emekçi sınıfların yükselen baskısının da etkisiyle, derinleşiyor.
Gözümüzün önünde sürüp giden kapışmalar, restleşmeler, tehditler, ortaya saçılan dosyalar, suçlamalar... Bir suç şebekesine dönüşen çürümüş yoz sistem, tel tel dökülüyor, tüm kurumsal yapı çözülüyor.
Şu anda ortalığa saçılanlardan çok daha kapsamlıları da çıkacak ilerde. Ve her “skandal”, devrimin mızrak ucunun yöneldiği o odak noktasını, dinci faşist iktidarı, daha çok güçten düşürecek, daha çok hırpalayacak. Ama asla unutulmasın. Düzen içi muhalefetin aksine, emekçi yığınların çıkarı, özlem ve istekleri, o odağın yüzeysel değişimini değil, paramparça edilmesini gerektiriyor.
Aslolan o görünenin, tek odağın temsil ve ifade ettiği yapının yıkılmasıdır. Dinci faşist iktidarın ve dinci faşizmin yıkılması, emeğin iktidarının kurulmasıdır.