Her şey açık, aleni, gözümüzün önünde olup bitiyor. Çürümenin ulaştığı korkunç boyut, artık her tür rezilliğin ya aleni savunulmasını, ya muazzam bir vurdumduymazlığı yaratıyor. Burjuva siyasal ilişkiler ağının kendisi dayanılmaz bir cüruf. “Skandal” onun olağan halidir artık.
Meselenin insani sosyal yanına gelince... Her tür toplumsal değer yargısı, hatta burjuva ikiyüzlülüğün sınırları bile, paramparça edilmiş durumda. Gelinen aşamada burjuva siyasal ilişkiler ve burjuva toplumsal yapı dağılıyor.
Bütün gerici savaşlar gibi, burjuva iç savaş da çürütücüdür, yozlaştırıcıdır. Dahası, burjuva iç savaş, kendi saflarında da, toplum genelinde de bir bilinç yaratmaz. Sağlam bir dayanak, bir kök oluşturmaz. İç savaşın gelişimi, burjuva siyasal yapıyı ve özellikle iktidar aygıtını hızla bir “bağırsak ortaklığı”na dönüştürür. Kapitalist üretim ilişkisinin genel çürütücülüğünün yanında, onun doğrudan sonucu olarak ortaya çıkan burjuva iç savaş, adım adım bu çürümeyi inanılmaz boyutlara çıkartır. Özellikle son otuz yılın deneyimleri bunu pek çok defa doğruluyor. “Susurluk”ların burjuva iç savaşın yoğunlaştığı dönemlerde patlak vermesi kesinlikle bir tesadüf değil.
Devrime karşı yürütülen mücadele, bu mücadele yakıcı hal aldıkça, her tür “yasal ayak bağından kurtulmayı” dayatır sermayeye. “Yasallık bizi boğuyor” çığlıkları kaplar ortalığı. Süleyman Demirel’in dile getirdiği “devlet bazen rutin dışına çıkar” anlayışı, genelleşir. Artık burjuva devletin “rutin dışına çıkması” genel bir hal, genel bir özellik olmuştur.
Dikkat edilsin, bu durum, bizzat devrimin baskısının sonucudur. Devrimi ezmek adına yürütülen burjuva iç savaşın yarattığı bir durumdur. Ne yazık ki bu asıl nokta sürekli gözden kaçırılmaktadır. Sanki durduk yere “devlet içinde çeteler” oluşmakta, durduk yere “devlet rutin dışına çıkmaktadır”! Burjuva siyasal ve toplumsal ilişkilerdeki bu düzeyde çürümeyi iç savaş gerçeğinden ayrı düşünmeye kalkmak, gelişmeleri tamamen rastlantısal olarak ele almaktır. Sadece şu ya da bu kişi ve grubun keyfine bağlamaktır tüm bu kaotik çürümeyi. Oysa ortada rastlantısal bir durum yok. Yasa düzeyinde zorunlu gelişmeler var.
İktidar ilişkisi, sermayenin merkezileşmesine koşut olarak, merkezileşme ve daralma eğilimi taşır. Aygıtsal ilişki olarak da daima “yürütme”de toplanma eğilimindedir. Burjuva iç savaş ise bu süreci hızlandırır. Yetke tek bir merkezde toplanmaya başlar.
Bu olguya sık sık işaret ettik. Hatta herkesin diline doladığı “tek adam rejimi”nin inşasının bu genel eğilimle sıkı bağı olduğunu vurguladık. Devrimi ezmek adına her tür formaliteden kurtulmuş etkin ve enerjik bir faşist diktatörlük “ihtiyacı”nın, tekelci sermaye sınıfını ve emperyalist devletleri RTE’nin ardına hizaladığına defalarca işaret ettik. Yüzeyde görünen çelişki ve çatışmalar, sık sık kamuoyu önündeki atışmalar, kuşkusuz belirli bir gerçekliği ifade etmekle birlikte, işin özünü değiştirmiyor. Sermaye sınıfı dinci faşist diktatörlüğe, bu boğazına kadar çürümüş yapıya, “devrim belasından kurtulmak” için ihtiyaç duyuyor. Bu “rutin dışı yapı”, güncel sınıflar savaşı açısından burjuva sınıfın temel dayanağıdır. Onun ihtiyaç duyduğu şey, mevcut koşullarda, tam olarak budur.
Yetke merkezileştiği, her şey tek bir odağa bağlandığı noktada, devrimin mızrak ucu da kaçınılmaz olarak o odağa yönelir. Tüm siyasal ilişkiler bir noktada düğüm halini almış, toplumsal ekonomik yapı, bu düğüm kesilip atılsın diye keskin kutuplaşmayı yaratmıştır. Marx’ın “iyi kazmışsın köstebek” derken ifade ettiği durum, tastamam budur.
Gezi ayaklanması dahil, belirli bir dönemdir bu durumu yaşıyoruz. Tüm toplumsal patlama dinamikleri, tek bir hedefe yönelmiş durumda. En geniş emekçi kesimler için, bütün sorunların kaynağı olan bu toplumsal yapı, o tek bir odakta, RTE şahsında simgeleşen dinci faşist iktidarda somutlanıyor. Bu bakımdan “Saray rejimi” sözünün, “tek adam rejimi” sözünün, emekçilerdeki karşılığı, tüm sorunların kaynağıdır. Öfke, bu kaynağa, bu odağa yönelir.
Fakat... Bu nesnel durumun olumsuz sonuçları da var. Emekçiler açısından sistem dışına taşan, temelde bu sistemin yıkılmasını gerektiren özlem ve isteklerinin önündeki engeldir RTE “şahsım cumhuriyeti”! Bu doğru. Çünkü, Marx'ın sözleriyle söyleyecek olursak, “yığın, üst sınıf olsun, alt sınıf olsun görünüşe göre, işin dış yüzeyine, ilk ağızdaki sonuçlara bakarak karar verir.”
Ama aynı yaklaşım politik güçler tarafından gösterildiğinde durum tersine döner. Çünkü burjuva politik güçler açısından da RTE ve “şahsım cumhuriyeti” ilk ve tek engeldir. Ve bu haliyle sorunu “RTE karşıtlığı” ile sınırlayan her söylem, kaçınılmaz bir şekilde bu ikinci grubun, yani düzen içi hareketlerin değirmenine su taşır. Bunda yukarıda bahsettiğimiz nesnelliğin yanı sıra, düzen içi muhalefetin bilinçli çabalarının da önemli rol oynadığı muhakkak.
İş o raddeye varmış durumda ki, RTE ile (bu anlamda dinci faşist iktidar ile) çelişkiye düşen herkes bir anda geniş kamuoyunun ilgisine (ve hatta sempatisine) mazhar oluyor. Geçmişte “Fuat Avni”, şimdilerde faşist mafyacılar... Çarşaf çarşaf reklamlarının yapılıyor oluşu, hem bir nesnelliğe denk düşüyor, hem de düzen içi muhalefetin bilinçli çabasını ifade ediyor.
Devrimin baskısı arttıkça burjuva saflardaki “birleşme dağılma salınımı” sıklaşır. Şu anda karşı cephenin iç hesaplaşmasında ortalığa saçılanlardan çok daha kapsamlıları da çıkacak ilerde. Ve her “skandal”, devrimin mızrak ucunun yöneldiği o odak noktasını daha çok güçten düşürecek, daha çok hırpalayacak. Ama asla unutulmasın. Düzen içi muhalefetin aksine, emekçi yığınların çıkarı, özlem ve istekleri, o odağın yüzeysel değişimini değil, paramparça edilmesini gerektiriyor.
Kavramlaştırmalar bu yüzden hayati önem taşır. Özellikle de sınıflar savaşımının sertleştiği aşamalarda. Hedefe yönelik her tür bilinç bulanıklığını önlemek, emekçi yığınlara hedefi net ve anlaşılır bir şekilde gösterebilmek için önemlidir. Nesnellik tek bir odağı devrimin mızrak ucuna koyuyor diye, hedefi salt görünenle, o tek odakla, “Saray/RTE” ile sınırlamak, devrimin değil, burjuva muhalefetin işine yarar.
Aslolan o görünenin, tek odağın temsil ve ifade ettiği yapının yıkılmasıdır. Dinci faşist iktidarın ve dinci faşizmin yıkılması, emeğin iktidarının kurulmasıdır. Kavramlaştırma bu temel hedefe uygun olmak zorundadır.