Kolombiya iki haftadır sokakta! Latinler’in bir numaralı ABD müttefiki... ölüm mangalarının, çeşitli uyuşturucu kartellerinin bir numaralı rejim destekçisi olduğu “narko-faşist diktatörlük” iki haftadır yoksul yerlilerin, işçilerin, geniş emekçi kesimlerin eylemleriyle sarsılıyor.
FARC ile Kolombiya devletinin Havana’da imzaladığı barış anlaşması sonrası üç yüzden fazla eski gerilla, bini aşkın toplumsal hareket önderi öldürüldü. Bu yüzden söz konusu barış anlaşması “öldüren barış” diye kodlandı çoktan.
Yani sözde “şiddeti durdurma”, “savaşın acılarına son verme” niyetine varılan uzlaşma, özünde eski FARC’ın teslim olmasından başka bir anlam ifade etmedi. Anlaşma maddeleri kağıt üzerinde kaldı. Washington’ın açık desteğini alan yönetim, paramiliter çetelerini, ölüm mangalarını sahadan hiç geri çekmedi. Siyasi cinayetler aralıksız devam etti. Toplum, devlet terörü ile baskı altında tutuldu.
Barış görüşmeleri sırasında Kolombiya yönetimi (Santos vardı başta, o da tıpkı bugünkü Duque gibi Uribe’nin adamıdır) kırsal nüfusu zorla şehirlere göçertti. Geniş alanlar bu şekilde insansızlaştırıldı. Barış anlaşmasından sonra ise bu bölgeler büyük toprak sahiplerine (koka ekimi için) ve uluslararası maden ve petrol tekellerine peşkeş çekildi. Kentlere doluşan yoksul köylüler gecekondu semtlerini oluşturdular.
Zaten korkunç bir yoksulluğun pençesindeydi geniş yığınlar. Bir avuç zengin toprak sahibi, uyuşturucu baronu ve bunların beslediği kiralık katiller sürüsü dışında nüfusun büyük kısmı, pandemiyle birlikte yoksul yaşamlarını daha fazla devam ettiremez noktaya geldiler. Duque yönetiminin “vergi reformu”, patlamak için fırsat kollayan birikmiş öfkenin genel bahanesi oldu. 28 Nisan’dan itibaren gösteriler başladı.
Ayaklanmanın ana üssü ülkenin ikinci büyük kendi olan Cali oldu. En ağır kayıplar da burada verildi. Narko-faşist yönetimin ilk refleksi, hızla gösterileri bastırmaya yönelmek oldu. Göstericilere ateş edildi. Ölenler ve yaralananlar vardı. Ama tam da bu tutum, isyan ateşine benzin dökmek anlamına geldi. Bir anda ayaklanma ülke geneline yayıldı.
Ayaklanmanın iktidarın ummadığı bir hızla büyümesi sonucu Duque, reform tasarısını yeniden görüşmek için geri çektiğini açıkladı. Ama göstericiler çok doğru bir şekilde bunun bir zaman kazanma ve ayaklanmayı güçten düşürme hamlesi olarak gördüler. Ulusal Grev Komitesi bu geri adımı kabul etmedi, tümden gündemden kaldırılmasını istedi. İşçilerin Merkezi Birliği (CUT), Genel Çalışma Konfederasyonu (CGT), Kolombiya İşçiler Konfederasyonu (CTC) ve Kolombiya Eğitim İşçileri Federasyonu tarafından oluşturulan Ulusal Grev Komitesi, “Tasarının geri çekilmesi milyonlarca Kolombiyalının zaferidir. Bununla birlikte geri çekme açıklaması eylemleri bitirmez. Sokaklardaki insanlar tasarının geri çekilmesinden çok daha fazla şeyler talep ediyor” açıklaması yaptı ve “Katliamların durdurulması ve sorumluların cezalandırılması; katliamlardan sorumlu olan ESMAD’ın (çevik kuvvet) dağıtılması, ordunun kentlerden çekilmesi, demokratik haklar ve özgürlükler, gösteri hakkının anayasal güvenceye alınması” taleplerini sıraladı.
Cali’de iktidar sivil yöneticilerin yetkilerini derhal askere devreden kararname çıkardı. Olağanüstü Hal ilanı ile orduyu sahaya sürmüş oldu. Artık helikopterlerden insanlar taranıyor, polisin ötesinde bizzat askerler gösterileri acımasızca bastırmaya çalışıyor. Şehirler, şehirlere giden bağlantı yolları, her yerde eylemler var ve her yerde rejimin saldırıları, cinayetler var.
Ölü ve “kayıp” sayısı çelişkili. Ama her halükarda bu iki haftada 50 dolayında gösterici öldü, 300’ü aşkın gösterici kayıp. Ki bunların çoğu, genel olarak eylemin başını çeken gençler. Yaralı sayısı ise bini aşmış durumda. Gözaltında yoğun işkence var ve tecavüz saldırıları da yaygınlaşıyor.
Ulusal Grev Komitesi’nin yanında Ulusal Çiftçiler Koordinasyon Komitesi de, en başında beri eylemlerde yer alıyor. Yaptığı açıklamada iktidarın tasarıyı geri çekme hamlesini “ulusal grev ve gösterilerin radikalleşmesini engellemeye çalışmak” olarak değerlendirdi. Yoksul köylüleri içeren bu örgütlülük, Cauca, Nariño, Valle, Huila, Catatumbo, Sur de Bolivar, Arauca, Casanare ve Boyacá bölgelerinde üyelerini eyleme çıkarıyor.
Polisin olaylara saldırı taktikleri, tek merkezden çıkma sermayenin artık evrensel özellik gösteren taktikleridir: Göstericilerin arasına sivil olarak sızma, provokasyon yaratma, içeriden bilgi toplama, paramiliter çetelerini göstericilerin üzerine salma, gösterilerde öne çıkan isimlerin tespiti ve sonrasında “kaçırıp kaybetme”.
Bir başka dikkat çeken nokta, ELN komutanıyla yapılan söyleşiden anlıyoruz ki, kırsal alanda üslenmiş konumda olan gerilla örgütleri de, taraftarlarını kentlerde eylemlere yönlendiriyorlar. Ama kendi konumlarını eylemin destekçisi olmak şeklinde tanımlıyorlar. Ki bu, eşyanın tabiatına uygun olandır. Ayaklanma merkezleri kentlerdir. Bu anlamda savaşın merkezi de kentlerdir. Kırlarda üslenmiş gerillaların, eğer örgütlü bir silahlı halk ayaklanması söz konusu değilse, sürece etkin olarak katılamayacakları kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Bu yüzyılın tüm devrimci patlamaları kentlerde gerçekleşti. Halk ayaklanmaları olarak gelişti. İşçi sınıfının ağırlığını koymasıyla (Mısır ve Sudan) ciddi başarılar kazandı. Kolombiya da bu genel kurala uyuyor. Yarım asırlık uzun gerilla savaşı, barış anlaşmasıyla çok büyük oranda sönümlense de halen devam ediyor. Onun başarı ve başarısızlıkları, genel sınıflar savaşına yaptığı etkiler, (devrimci durumun derinleşmesindeki etkisi, ve kuşkusuz, toplumun genelinde yarattığı genel militarist etki) göz ardı edilmeksizin, devrimin asıl can damarlarının kentler olduğu bir kez daha açığa çıkıyor.
Kolombiya’daki ayaklanma, son yıllarda Latinleri boydan boya dolanıp duran isyanların bir parçasıdır. Ayrıca daha pandemi öncesinde tüm dünyada art arda patlayan devrimci ayaklanmalar zincirinin bir halkasıdır. Bu seferki patlamanın vesilesi basit bir yasa tasarısı oldu. Lübnan’da “internet vergisi” idi, Türkiye'de “üç beş ağaç”! Sonuçta dünya devrimi dalgası bir “genel bahane” eşliğinde her kıtada kıyıya vuruyor. Zaman geçtikçe dalganın hem boyu büyüyor, hem şiddeti ve hızı artıyor. Pandemi ise bu sürece olağanüstü bir katalizör olarak katılıyor.
Koşullar işçi sınıfından yana. Devrimden yana. Latinlerin en baskıcı diktatörlüklerinden biri olan Kolombiya’daki güncel ayaklanma, bu küresel gerçekliğin bir kez daha yüzeye vurmasından başka bir şey değil.
Er ya da geç, dünya devrimi bir dizi ülkenin ileri fırlamasıyla daha güçlü kasırgalara dönüşecektir.