İşçi eylemleri yayılıyor. Öğrenciler kısa sürede en tepe noktaya ulaşan küçük patlamalarla ilerliyor. Kadınların öfkesi, sık sık korkunç bir volkan gibi patlıyor. Kitlesel pratik, bu koşullarda hiçbir teoriyi beklemeden alıp başını gitmiş durumda.
Kitlesel cesaret ve olağanüstü yaygın kitlesel pratik, bir devrimin en temel belirtilerindendir. Birleşik devrimin nesnel gelişimidir bu. Arkasında koca bir tarihsel birikim var. Uzun on yıllara dayanan yoğun devrimci faaliyet var. Bütün bu öznel etkenlerin katıldığı bir nesnelliktir bu “kendiliğinden” mücadele.
Emekçi yığınlar, bizzat kapitalist ilişkilerin kendisi tarafından harekete geçmeye zorlanıyorlar. Ekonomik ve siyasi bunalım, emekçileri harekete sürüklüyor. Yükselen mücadele ise bunalımı derinleştiriyor. Dinci faşizm, bu hareketi bastırmak için her geçen gün daha yaygın şiddete başvuruyor; daha sert önlemler alıyor. Baskı ve şiddet yoğunlaştıkça, kitleleri harekete geçiren öfke de yoğunlaşıyor. Emekçilerin engellenen her arzu ve istemi, bastırılan her özlemi, daha güçlü harekete yol açıyor.
Harekete geçen hemen her kesim, çoğu zaman el yordamıyla, kendiliğinden bir şekilde kitle örgütleri yaratıyor. Dayanışma, forum, meclis, konsey, komite... Hemen her alanda bir şekilde ortaya çıkıyor bu örgütler. Gittikçe daha kalıcı hale geliyor. Daha direngen bir hal alıyor. Mücadelenin hemen her yükseliş döneminde değişik adlarla çıktılar ortaya. Çoğu zaman geçici oldular. Zamanla daha kararlı bir hale büründüler. Yere daha sağlam basmaya başladı ayakları.
Sonuçta devrimin bu kitle örgütleri hemen her alanda, büyük oranda, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Ve çoğu, diğerlerine doğru bir genişleme gösteremeden, küçük bir derecik olarak kalıyor. Dağınık şekilde duran bu kitle örgütlerinin birleştirilmesi, birbirleriyle sıkı ilişki ağına sokulması, birleşik devrimin güçlenmesi için son derece önemli. Nesnel devrimin öznel açıdan güçlenmesi için olmazsa olmaz bir gelişmedir bu.
Lenin, tam da böylesi tarihsel dönemler için sayısız örgüt kurulması gerektiğine dikkatleri çekiyordu. İşçi sınıfının örgütlülük düzeyi sözü, çoğu zaman yanlış anlaşılır. Yalnızca işçi sınıfının siyasal örgüt ve partilerinin nicel gücü üzerinden değerlendirilir. Oysa işçi sınıfının örgütlülük (ve çoğu zaman hazırlık) düzeyi, asıl olarak yukarıda bahsi geçen kitle (taban) örgütlerinin yaygınlık ve güçlülüğüyle alakalı bir durumdur.
Partisiz kitlelerin, devrimci kitlelerin bu kabarışını, bu patlamaları belirli örgütsel biçimlerle etkin bir güce dönüştürmek gerekiyor. Enerjinin kendiliğinden ve dağınık bir şekilde akıp gitmesine engel olmak gerekiyor. Hiçbir sınırlamaya, dar kalıba bağlı kalmadan, en geniş kesimlerin patlamalar şeklinde ilerleyen hareketini örgütlü formlara kavuşturmalıyız. Birleşik komiteler, meclisler, konseyler, forumlar...
Maddi koşulları olgunlaşmayan mücadele araç ve yöntemleri kararlı bir şekilde oluşmaz, oluşsa da varlıklarını sürdüremez. Uzun süredir ayaklanma ve devrimin hem kitle örgütlenmeleri, hem zor örgütlenmeleri ortaya çıkıyor ve yaygınlaşma eğilimi gösteriyor. Az çok kararlı ve istikrarlı bir özellik kazanıyor.
Kendiliğinden yayılma eğiliminde olan bu örgütlerin, birleşik devrimin gerçek kitle örgütleri olan bu yapıların güçlendirilmesi için iradi çabalara ihtiyaç var. Fakat iradi çaba demek, onu doğrudan siyasal oluşumların bir izdüşümüne dönüştürmek demek değildir. Bu örgütler hiçbir şekilde dar kalıplara sığmaz. Elimizde tutmaya kalkmak, kendimize göre biçimlendirmeye kalkmak, bu konsey/meclis vb. örgütlerin ölümü demektir. Tam tersine, tek tek siyasal oluşumların çok ötesinde, hatta onların toplamının da ötesinde, tamamen pratik, kitlelerin devrimci girişkenliklerine dayanan oluşumlardır. İşçilerin, gençlik kesimlerinin, kadınların kitlesel mevcudiyetinin, devrimci enerjilerinin ürünleridir.
Bu örgütler tamamen pratik sürecin ürünü olarak, yoğun günlük pratik faaliyetle var olurlar. “İş yapmak” üzerine şekillenirler. Günlük pratik faaliyet ise sadece ekonomik talepler değildir. Hatta daha ziyade doğrudan siyasal taleplerdir. Gerçek, canlı ilişkiler kurarak, somut sorunlar üzerinden sürekli pratik faaliyet geliştirmeliyiz.
Gerçek anlamda “taban örgütleri” olan bu türden yapılar alabildiğine yaygınlaştırılmadan, güçlendirilmeden, önleri açılmadan, birleşik devrimin başarı şansı yoktur. Birleşik devrim güçleri, her alanda bir araya gelerek, birleşik devrimci odak yaratmak için adımlar atıyorlar. Gençlik, kadın, işçi... her alanda birleşik konsey/meclis örgütleri yaratılarak bu adımlar güçlendirilmeli.
Altını çizmekte fayda var. Yaratılan bu örgütler, kesinlikle, siyasal yapıların dar sınırları ile çerçevelenmeye kalkılmamalı. Bunlar geniş emekçi yığınların örgütleridir. Siyasal örgütler balık ise, bu örgütlerin kendisi denizdir. Bu ilişki gözden kaçırıldığı anda kendi köklerinden kopar bu yapılar; güçsüzleşir, kurur gider.
Hareket genişliyor, yayılıyor. Kendi kitle örgütlerini de yaratarak derinleşiyor. Kupkuru bozkırda uçuşuyor kıvılcımlar. Adım adım geliyor toplumsal patlama. Geniş yığınların devrimci enerjilerini açığa çıkaracak, onlara biçim ve doğrultu kazandıracak adımlara ihtiyaç var. Emekçi yığınlara derinlemesine nüfuz edecek bu örgütlerin önünün açılmasına ihtiyaç var. Kendimizi pratik olarak hazırlamamız gereken gerçeklik, işte budur.