Bir rapordan alıntı yapalım. Nokta nokta şeklinde boş Bıraktığımız yerleri siz doldurun.
...’da görevli ... özel kuvvet personelinin üst düzey komandoları, “kan görmeye” alışmaları için acemi askerleri savunmasız tutsakları öldürmeye zorladığı...
Şimdi gelin bu boşluk bırakılan iki yeri doldurun. İlk elden yazabileceğiniz pek çok isim geliyor değil mi aklınıza? Bu toprakların da hiç yabancısı olmadığı vahşet sonuçta.
Söz konusu rapor, Avustralya ordusuna ait. Afganistan’a “barış ve huzur getirmek” amacıyla tonlarca bombanın yağdırıldığı, Cruise füzeleriyle yerle bir edildiği ABD saldırısından sonra destek kuvvet olarak gittiler. Tıpkı Türkiye’nin de aralarında bulunduğu çeşitli NATO ülkerinin ISAF bünyesinde asker göndermesi gibi.
Olay bir “kaza” ya da birkaç kendini bilmez askerin işi değil. Daha iki yıl önce sosyal medyaya düşen görüntüler vardı. Aynı Avustralya askerleri askeri araçlarına Nazi bayrağı çekmişler, öyle poz vermişlerdi. İşte bu askerler, 2003-2016 yılları arasında 23 ayrı olayda, 39 silahsız sivili tutukladıktan sonra, “insan öldürmeye ve kana alışsın” diye acemi askerlere öldürtmüşler. Bir çatışma ortamı değil. Ya da raporun diliyle söyleyecek olursak, “savaşın harareti içinde” değil. Soğukkanlı bir şekilde, tamamen bilinçli ve planlı bir şekilde işlenen cinayet söz konusu. “Faillerin olayları kafası karışmış veya istemeyerek yaptıklarına dair hiçbir bulgu yok”!
Bu cinayetlerin işlendiği ortamlarda asker, öldürülen sivillerin cesetlerinin yanına “meşru bir hedef” olduklarını öne sürmek için silah ve bombaları yerleştirmişler. Tanıdık geliyor mu? Mesela 12 yaşında bir çocuk desek, Uğur Kaymaz desek? (Gerçi artık bu türden mizansenlere de gerek kalmadı bizde. Kemal Kurkut’u öldüren polis “yüce Türk adaleti” tarafından beraat ettirildiğine göre, katiller böylesi “angaryalardan” da kurtuldu demektir!)
Olay bu şekilde patlak verince Avustralya başbakanı Morrison, “Afgan halkından özür diliyorum” demiş. Ne erdemli bir davranış!
Afganistan'daki olay, bazı askeri avukatların olayı basına sızdırmasından sonra soruşturma kapsamına alınıyor. Ancak o aşamadan sonra yani üstü örtülemez bir boyuta taşındığı andan itibaren soruşturuluyor ve “harcanabilir ögeler” olarak bu askerlerin suçları ortaya çıkartılıyor.
Peki ya o askerleri o şekilde yetiştiren ve yönlendirenler? Dahası, 11 Eylül İkiz Kuleler provokasyonu ile “terörizme karşı bitmeyen savaş” ilan edenler? Hayır, bunlar sadece bir avuç ABD yönetimi değildi. Bütün emperyalist devletler ve onların işbirlikçileri vardı bu “bitmeyen savaş” içinde. ABD’nin B1 ve B2’leri, B52’leri Kandahar’a tonla bomba yağdırırken, Afganistan’ı işgal için (sonrasında da işgalin devamını sağlayabilmek için) NATO kapsamında hepsi (NATO üyesi olmayan Avustralya da) oradaydı. Bu cinayetler durduk yere çıkmadı. İnsanlık ve savaş suçları sadece bunlar değil. Bizzat o savaşın kendisi başlı başına bir insanlık suçu (Söz konusu Afganistan olduğunda bunu Afgan Devrimine karşı silahlı savaşa kadar çekmek de mümkün, ama şimdilik konumuz dışı). Tüm bu suçlar, bu vahşet, bu yağma ve talan unutulmuş, 25 askerin gizlenemez suçları üzerinden günah çıkartılıyor! Kameralar karşısında general, “ Afganistan halkından, Avustralya Savunma Kuvvetleri (ADF) adına, Avustralya askerlerinin herhangi bir suçu için içtenlikle ve kayıtsız şartsız özür dilerim” diyor.
Başta nokta nokta ile boş bıraktığımız yerler tüm bir kapitalist dünyadır. Dileyen herhangi bir ülke adı koyarak doldurabilir. Hikayenin özü aynı kalır.