Devrimci krizlerin, güçlü devrimci baskının şaşmaz etkilerindendir. Her devrim, toplumun kutuplara çekilmesinin bir ifadesi ve sonucu olarak “güçlü bir karşı-devrim” yaratır. Karşı-devrim güçlerini bir araya getirir, onları “örgütler”. Ama aynı zamanda her devrim, onun her ileri hamlesi, yahut her devrimci bunalım, bu bir araya getirdiği karşı-devrim cephesi içindeki çelişkileri şiddetlendirir, “iç uyumu” bozar. Devrimci krizlerin “ekonomik ve siyasi krizin bileşimi” olarak ortaya çıkması da bunun göstergesidir.
Burjuva dünyanın çelişkileri, paylaşım mücadeleleri, bu mücadelenin yansıması olarak politik mücadeleler, olağan dönemlerde belirli sınırlar içinde tutulur. Emek üzerindeki sermaye egemenliği olarak devlet ve iktidar, aynı zamanda burjuvalar arasındaki paylaşımı da organize eden bir aygıt olarak işlev görür. Dönem dönem bu aygıt içinde mücadele şiddetlense de daima belirli sınırlar içinde tutulur. Çoğu zaman “kol kırılır yen içinde kalır”. Ama bu, olağan dönemler için geçerlidir.
Toplum uzlaşmaz çelişkilere dayalı sınıflardan oluşuyor ve bu sınıflar her daim mücadele halinde. “İktisadi uyum”un bozulması ve krizlerin ortaya çıkması, sınıflar arasındaki mücadeleyi şiddetlendirir. Çoğu zaman temeldeki bu iktisadi kriz, politik krizlere evrilir. Politik krizler ise geri döner ve iktisadi krizleri şiddetlendirir. Savaşım sertleşir. Devrimci bunalım doğar ve olgunlaşır. İşte bu nokta, toplumun hızla kutuplaştığı, kutuplara çekildiği noktadır.
Burjuva sınıf, emekçiler karşısında egemenliğini korumak için güçlerini bir araya getirip toparlamaya çalışır. Devrimin “birleşik karşı-devrim yaratması” süreci bu temelde gelişir. Ama aynı zamanda burjuva sınıfın iç çelişkileri, iç paylaşım mücadeleleri, ve emekçilere yönelik izlenecek yönelim ve politikalar konusunda ayrışmalar, gittikçe derinleşir. Toplumsal savaşım, sermaye cephesinde bir yandan bir araya gelme, öte yandan daha güçlü bir ayrışma ve dağılma dinamiklerinin birliği şeklinde ilerler.
Bu hareket, genel kuraldır. Bunun biçimi, görünümü, ortaya çıkan gerekçeler ülkeye ve döneme göre değişiklikler gösterir. Ama hareketin kendi özü değişmez.
Türk tekelci kapitalist düzeni son dönemde bu hareketin zengin örneklerini sunuyor. Dinci faşist iktidarın yöneticiliğinde düzen, her geçen gün dağılma belirtileri gösteriyor. Her bir adım bir “kriz” ile tanımlanabilecek gelişmeler doğuruyor. Hangi alana bakarsanız bakın, bu türden “krizler” görüyorsunuz.
Anayasa Mahkemesi bir karar alıyor, alt mahkeme uymuyor; alın size bir “kriz”. Mahkeme kararını İçişleri Bakanı ulu orta yerden yere vuruyor; bir başka “kriz”. Damat’ın “instagram istifası” tam bir “devlet krizi” (Kılıçdaroğlu’nun ifadesi). Görevden almalar bir “kriz”, göreve atamalar bir “kriz”... Karşımıza en çok çıkan kelime bu: kriz. Verili yapının hiçbir işlerliğinin kalmadığının en açık kanıtı değil midir bu?
Burjuva siyaset dünyası tam bir erimeyle, muazzam bir erozyonla karşı karşıya. Temel burjuva kurumlara karşı duyulan güven erozyonu hiçbir dönem olmadığı ölçüde yoğun. Hukuk/adalet mekanizmaları çoktan dibi boyladı. Eskiden “en güvenilen kurum” denen ordunun “o eski halinden eser yok şimdi”. Polis zaten hiçbir dönem sevilen/güvenilen kurum olmadı bu ülkede.
Hükümet partileri eriyor. Burjuva muhalefet partileri de aynı erimeden nasibini alıyor. Yeni sistemin “ittifak” yapıları kendi içinden partiler doğurup duruyor. Kişileri, siyasi liderleri katbekat aşan bir çözülme, çürüme ve dağılma ifadesidir tüm bunlar.
Dinci faşizmin ipten kazıktan kurtulmuşlara bel bağladığına daha önce dikkat çekmiştik. Çıkarılan “af yasaları” bunun içindi. Mafya, burjuva dünyanın “saygın” yüzünün karanlıkta kalan kısmıdır. Ama artık “mafyatik ilişkiler” devlet aygıtının en tepesine tırmanıyor. Burjuva siyaset dünyası, daha ötesi tüm uluslararası ilişkiler, “mafya raconu” ile belirlenir bir hal alıyor. Mafya çetelerinin reisleri siyasete “ayar veriyor”, iktidar (ve devlet) adına konuşuyor.
Sedat Peker’in “kan banyosu” böğürtülerinden sonra Çakıcı’nın “bakla kazığı” hikayeleri burjuva siyaset arenasını süsler oldu. Bir çete reisi üst üste iki gün, “ana muhalefet liderini” alenen tehdit etti. CHP, mafyayı dinci faşist iktidarın “üçüncü ortağı” ve Çakıcı’yı da “Cumhur İttifakının sözcüsü” ilan etti. Ardından dinci faşist iktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli, bu “dava arkadaşını” alenen destekledi. Burjuva siyaset dünyası tarihin hiçbir döneminde bu düzeye inmemişti. Çürüme öylesine derin, öylesine geri döndürülmez düzeyde.
Çürümenin ve dağılmanın bu düzeye gelişi, devrimin nesnel gücünün göstergesidir. Bu gerçeği bilince çıkartıp ona göre hareket edilmediğinde, devrimin baskısıyla burjuva dünyada meydana gelen çürüme ve dağılma, tüm topluma yayılır. Tüm bir toplumu çürütür. Sosyal reformistlerin ve uzlaşmacıların bir türlü farkına varamadıkları gerçek budur.
Bütün toplumsal göstergeler, bu çürütücü bunalımdan devrim yoluyla çıkışın elzem olduğunu anlatıyor bize. Bunalım her geçen gün olgunlaşıyor.