Takip et, tehdit et, erişimi engelle, yasakla, gözaltına al, tutukla... Yalan haberler üret, çarpıt, “Propaganda Bakanlığı” kur, satın al, şantaj yap...

Siyasal iktidarın ve faşist devletin bu türden bir “talimatnamesi” olsa gerek. Tüm olaylarda gösterilen refleks, aşağı yukarı bu kelimelerle özetlenebilecek şekilde çünkü.

Van’da Osman Şiban ve Servet Turgut adlı iki köylüyü gözaltına aldı askerler. Sapasağlamdı her ikisi de. Helikoptere bindirip götürdüler. İki gün sonra hastanede ağır yaralı olarak yoğun bakımdaydı her ikisi de. Dosyalarında “yüksekten düşme” denmişti. Çok geçmeden işin aslı ortaya çıktı. Şiban ve Turgut işkencelere maruz kalmış ve helikopterden atılmıştı. Turgut hastanede hayatını kaybetti. Şiban hafızasını yitirdi.

Valilik, hazır metin bir yalanlama ile, “askerden kaçarken kayalıklardan düştü” dedi. Olay yerinin fotoğrafları çıktı ortaya. “Düşülecek” bir kayalık yoktu! İçişleri Bakanlığı hakaretler yağdırdı “kahraman orduya” bu işkenceciliği yakıştıranlara!

Bu vahşeti, bu insanlık suçunu, bu aşağılık işkenceci katillerin yaptıklarını kamuoyuna taşımayı başaran, Mezopotamya Ajansı ve Jinnews emekçileriydi. Önce işkence ve helikopterden atılma olayını ortaya çıkardılar, ardından valiliğin düzeysiz yalanını. İnatla, ısrarla takip etti gazeteci arkadaşlarımız olayı. Hastane raporlarına ulaştılar, görgü tanıklarıyla görüştüler, yoğun bakımda Şiban ve Turgut’un görüntülerini çektiler... İnsanlık suçu işleyen bir devleti, o devletin üniformalı ve üniformasız görevlilerini ifşa ettiler.

Suçları büyüktü, bağışlanmazdı. 6 Ekim sabahı evleri basıldı dört gazetecinin. Ve Mezopotamya Ajansı ile Jinnews büroları bir de. Mezopotamya Ajansı muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ile gazeteci Nazan Sala gözaltına alındı. Baskınlarda, gazetecilerin fotoğraf makinelerine, kamera ve teknik malzemelerine el konuldu. Dosyalarına kısıtlılık kararı getirilerek 24 saat avukat görüş yasağı verildi.

Taşların bağlanıp itlerin salındığı bir kokuşmuş diyardır ki, sahtelikleri, sahtekarlıkları çıktıkça ortaya, hırçınlaşır ve saldırganlaşırlar. Gerçeklerden ölümüne korkarlar, gerçeğe açılan her kapıya düzinelerce zabit koyarlar. Tüm bu engeller bir çırpıda aşılınca, gözaltı ve zindan silahından başka bir şey kalmaz. Ama işler böylesine kitlesel bir gözaltı ve tutuklama furyasına döndüğünde, ne zindanın etkisi kalır, ne tehditlerin, ne yalanların. Hala anlamadıysanız durumu, biraz daha açık anlatalım. Hükmünüz geçti artık, hükümsüzsünüz!