Rakam cambazlığı ile malul “patronunun muhasebecisi” TÜİK’in yoksulluk istatistikleri alabildiğine enteresan. Eğer bir gün “yerli ve milli” bir Göbels’in başına geçirileceği Propaganda Bakanlığı kurulursa resmi olarak, TÜİK onun vazgeçilmez temel dayanağı olacaktır kuşkusuz.
Malum, TÜİK istatistikleri geriden geriden geliyor bir süredir. Patronun isteği ve çıkarına göre rakamları denkleştirmeye çalışmak zaman alıyor haliyle! 2019 yılına dair derlediği yoksulluk rakamlarını açıkladı nihayet. Ülke, kapitalizmin temel yasalarının bertaraf edildiği bir güzide memleket mübarek!
Örneğin kapitalizmin gelişimi, üretimi (sermayeyi) yoğunlaştırır, sermaye merkezileşir. Zenginlik giderek daha az elde toplanırken, yoksulluk sürekli daha geniş kesimlere yayılır. Kapitalizmin mutlak yasalarından biridir bu. Hangi siyasal müdahalede bulunursanız bulunun, bu genel eğilimi bertaraf edemezsiniz. Yavaşlatabilir veya hızlandırabilirsiniz. Görece “daha adil paylaşım” sağlayabilirsiniz (belki). Ama kapitalist toplumun evriminin bu temel eğilimini tersine çeviremezsiniz.
Oysa Türkiye'de 2018 yılına göre 2019 yılında gelir dağılımı daha adil hale gelmiş! En zengin beşte birlik kesimin en yoksul beşte bire oranı küçülmüş! İnanılması güç değil mi? Şu salgın günlerinde milyarder sayısı artmış, en zenginlerin servetleri tüm dünyada baş döndürücü bir hızla büyümüş, mevduat hesaplarındaki görüntüden bile zenginlerin paracıklarının kanatlanıp uçtukları görülür hale gelmiş... ama TÜİK, zengin-yoksul uçurumu azaldı diyor! Acaba biz yoksul kesim mi daha zenginleştik, yoksa zengin kesim mi daha yoksullaştı! Ya da aynı anda ikisi birden mi oldu?! (Ne diyelim böyle Ekonomi Bakanı’na böyle istatistik kurumu yakışır.)
Ama çok da haksızlık etmeyelim. Neyse ki yoksulluk oranında %0,5’lik bir artış olmuş. 2018’de %13,9 iken 2019’da %14,4 olmuş. Ama hemen öyle heyecana kapılmayın. Aynı TÜİK’in 2005 yılı araştırmasında bu oran %20,5 idi! O tarihten bu tarihe ülkenin yoksulları azalmış!!!
Tuhaflıkta sınır tanımayan istatistikler bunlar. Patronunun ihtiyacına göre hazırlanan, daha doğrusu, ona göre gruplanan, yorumlanan rakamlar. Toplumla dalga geçercesine, yüzleri bir an olsun kızarmadan “resmi veriler” olarak konuyor önümüze. Sahtekarlığın boyutu hakkında bir fikir versin diye, sadece bu açıdan, mesela Türk-İş’in hazırladığı Ağustos ayı açlık yoksulluk sınırı rakamlarına bakalım:
“Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.383,76 TL,
Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 7.764,69 TL,
Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 2.891,65 TL oldu.”
Asgari ücretin (net 2.324,70 TL) sadece vasıfsız emek için değil, toplumun geneli için geçerli ücret haline geldiği bir ülkede, TÜİK’in yoksulluk oranını %14,4 olarak hesaplayabilmesini açıklayabilen bir bilim dalı varsa, biz bilmiyoruz. Matematiğin hiçbir dalının buna izin vereceğini de sanmıyoruz!
İşin aslı işçi nüfus olarak, emekçi yığınlar olarak nasıl bir yoksulluk içinde olduğumuzu biz gayet iyi biliyoruz. Türk-İş araştırmasında haklı olarak işaret edildiği gibi, “Asgari ücret, dört kişilik ailenin insan onuruna yaraşır bir hayat sürdürebilmesi için yapması gereken harcamaya bir ayın ancak 9 günü için yetmektedir.” Ve biz, bu 9 günlük ücretle nice ayları devirip koca bir ömür tüketiyoruz. Her daim yoksuluz. Ama artık bıçak kemikte. Şairin dediği gibi “Doğar aç midelerden nur topu ihtilaller”.