Türkiye her cephede giderek daha çok zorlanıyor. Dert bir değil, hepsi toptan geliyor.
Macron, gün aşırı TC’yi hedefe koyan sert açıklamalar yapıyor. Avusturya, günlerdir “Türk ajan yakaladık” diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Libya’da bizzat İhvancı Serrac, İhvancı RTE’ye kazık atıyor. Türkiye karşıtları sürekli tatbikat yapıyor. AB’nin 27 üyesi birden Yunanistan’a destek açıklaması yaparken, adeta Türkiye’yle dalga geçercesine “elimizde sopa ve havuç var” diyor. ABD gittikçe daha açık bir şeklide Doğu Akdeniz konusunda Türkiye karşıtı cepheyi arkalamaya başlıyor.
Ankara’ya yegane destek ise, “kardeş Azerbaycan”dan geliyor!
Gerçek anlam ve bağlamından kopartılmış haliyle İngilizler’den aşırdıkları “değerli yalnızlık” lafı, dinci faşist iktidarın (ve onun yönetiminde kapitalist Türkiye’nin) dış politikada bir başına ve çaresiz kalışını çarpıcı bir şekilde ifade ediyor.
Son olarak “stratejik ortağımız” ABD, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne (Ankara, “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” diyor) 30 yıldır uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. AKP sözcüsü Çelik ve Saray adına Fuat Oktay ABD’yi twitterda eleştirdiler.
Üstelik Pompeo Kıbrıs için “Doğu Akdeniz’de kilit ortağımız” tanımlaması yaparak, adeta Ankara’nın damarına bastı. Tesadüfe bakın! Tam da savaş adımlarının dört bir yanı kapladığı bir dönemde kaldırdılar. Üstelik Türkiye’ye adı konulmamış bir silah ambargosu uygulamaktayken!
Manzara bu minvaldeyken, Saray’da toplanan Yüksek İstişare Kurulu, bir başka hayal dünyasında gezinmekte. Toplantı sonrası yaptıkları açıklamada gerçeklikle tüm bağların yitirildiğini şu sözlerle ifade ediyorlar:
“Türkiye’nin Suriye harekâtlarıyla sadece bölgesinde değil küresel düzeyde oyunları bozduğu, Libya ile yaptığı anlaşmalarla Doğu Akdeniz’de kendisi aleyhine kurgulanan senaryoları yerle yeksan ettiği dile getirilmiş, Irak’ın kuzeyindeki terörle mücadele operasyonlarını saha hâkimiyeti üzerine kurulu yeni bir stratejiye oturtmanın da çok önemli olduğu ifade edilmiştir. ... Dış politikada bağımsız ve aktif davranma gücüne kavuşunca, kimi gerilimlerden uzak kalabilmenin de mümkün olmadığı değerlendirilen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Toplantısında, Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve askeri imkanlarıyla, tüm meselelerin üstesinden gelebilecek güce, dirayete ve kararlılığa sahip olduğunun altı çizilmiştir. Artık uluslararası platformda en üst lige yükselen Türkiye’nin bölgesel ve küresel her meselede sözüne, duruşuna, safına bakılan, ona göre konum alınan bir ülke haline geldiği, bu durumun da Türkiye’ye ilave sorumluluklar yüklediği belirtilen toplantıda, medeniyet ve tarih ortaklığına sahip olunan her yerde daha çok çalışmak, liderlik etmek, siyasi ve fiili oyun kurucu olmak gerektiği ifade edilmiştir.”
Savunma Bakanı Hulusi Akar ise, bir askeri törende yaptığı konuşmada “Kıbrıslı kardeşlerimiz dahil milletimizin hak, alaka ve menfaatlerini korumaya en küçük ihlale dahi izin vermeden devam edeceğiz” sözleriyle koroya katıldı.
İçerde toplumsal devrimin baskısı ile iyice bunalan, bir dış savaş macerası ile çıkış arayan dinci faşist iktidar, işte bu hayal aleminde, olmayacak çılgınlıklara kapı aralamakta. Alman Die Welt gazetesinde yayımlanan, “Erdoğan'ın hesaplanmış savaşı” başlıklı yazıda yer alan iddialara göre RTE, “bir Yunan gemisinin Doğu Akdeniz'de batırılmasını” istiyor, “komutanlar bunu reddedince, başka biri, bunun yerine bir Yunan uçağını düşürmeyi önerdi. Pilotun, otomatik fırlatma koltuğu ile kurtulabileceği belirtildi. Ancak komutanlar bunu da kabul et”miyor. Gazete, iddiayı Yunan askeri kaynaklara dayandırıyor ve bu durumu, alışıldık bir şekilde Erdoğan'ın “gerçek hedefinin iktidarını güçlendirmek ve Türkleri arkasında birleştirmek” hedefiyle bağlıyor.
Tahmin edileceği gibi söz konusu yazı Dışişleri Bakanlığı tarafından yalanlandı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Yunanistan Hükümet Sözcüsü'nün bu hayal ürünü habere dayanarak ülkemize yönelik ithamlarda bulunması da, bu ülkenin Doğu Akdeniz’de gerçeklikten kopuk, uluslararası teamül ve hukukla bağdaşmayan, provokatif politikasının yeni bir tezahürüdür” dedi.
Elde iddiayı doğrulayacak bir kanıt yok kuşkusuz. Öte yandan burjuva diplomasinin “resmi olarak yalanlanan bir şey, doğrudur” kuralı, akla en azından soru işaretleri getiriyor. Pompeo’nun “Trump, Erdoğan ve Miçotakis’le görüştü, bölgede askeri tansiyonu artırmak faydalı değil. Bundan sadece olumsuz şeyler çıkar” sözlerini de düşününce, soru işaretleri daha da artıyor.
Sonuçta TC her geçen gün daha fazla köşeye sıkışıyor. Henüz silahların ateşlenmesi anlamında büyük vaveyla kopmadı Doğu Akdeniz'de. Ama daha şimdiden bir dizi cephede, tek kurşun atmadan alınmaya başlanan yenilgiler söz konusu. Bu, içerde hassas dengeler üzerinden konumunu güçlendirmek isteyen dinci faşist iktidarı derinden sarsıyor. Ekonomik ve siyasi anlamda çöküş yaşarken dışarıya bağlanan umutlar, umulandan önce çökmeye başladı. Bu açmaz Ankara’yı olmadık maceralara girmeye zorluyor.