Libya müsameresi bir garip hal aldı. Nerden bekliyorduk, nerden ses geldi!

Trablus ile Tobruk arasındaki ateşkes meselesinden bahsediyoruz. 10 gündür bu konuda inatla ve itinayla susan Ankara, sonunda bir açıklama yaptı. Ama... Rus Dışişleri’nin ağzından yaptı! On günün ardından, 1 Eylül itibariyle Rusya Dışişleri Bakanlığı, Moskova ve Ankara’nın Libya’da çatışan tarafların karşılıklı askeri eylemlerini durdurma kararı almış olmalarını memnuniyetle karşıladığı açıklamasını yaptı.

Açıklama, tüm resmi açıklamalar gibi, şuna vurgu yapıldı, böyle dendi, bunun önemine dikkat çekildi... şeklinde sürüp gidiyor.

Asıl dikkat çeken nokta, on gündür bu ateşkes konusunda, Çavuşoğlu’nun “biz her zaman çözümün siyasi olacağını söyledik” mealinde üstü kapalı sözünün ötesinde bir açıklama yapılmamış olması ve ancak Rusya ile kimi muhtemel pazarlıklar sonrasında Rus Dışişleri’nin açıklamasıyla bir söz söylenmiş olması.

Bu açıklamanın ardından Türk Dışişleri heyeti de konuya dair bir açıklama yaptı. Ankara, görüşmeler hakkında biraz daha ayrıntı verdi. Böylece Moskova ile Libya ve Suriye konularında pazarlıklar yapıldığını anlamış olduk:

İstişarelerde tarafımızdan, Libya’da sürdürülebilir ve kalıcı bir ateşkes sağlanması amacıyla Sirte ve Cufra’nın önemi vurgulanmıştır. Bu bölgelerin askerden arındırılması modalitelerinin belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmuş, bu bağlamda BM öncülüğünde Libyalılar arasında yürütülen 5+5 Ortak Askeri Komisyonun çalışmalarına destek beyan edilmiştir. Görüşmelerde ayrıca, Libya’da siyasi çözüme ulaşılması amacıyla BM himayesinde Libyalılar arasında kapsayıcı bir siyasi diyalog sürecinin başlatılması ile Berlin Konferansı kararlarının uygulanmasının önemine işaret edilmiştir. Libya’da siyasi bir çözüm bulunmasına katkıda bulunmak amacıyla Türkiye ile RF arasında temasların sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.”

Ankara’nın Sirte ve Cufra vurgusu, petrol hayallerinden vazgeçmemiş olduğu anlamına geliyor. Hayal etmek serbest! Ama elde etmek ayrı mesele.

21 Ağustos’taki ateşkes ilanı sonrasında RTE’nin (ve Türkiye'nin) bir nevi “arkadan hançerlendi”ğine işaret etmiştik. Ankara için beklenmedik bir hamleydi Serrac’ın yaptığı. Mısır’a göz kırpıldı, Macron’un Paris daveti kabul edildi; hem de “bizim neo-Osmanlılar” Sirte kapılarında petrol düşüne yatmışken!..

Bu “ihanete” tepki, Trablus’taki Serrac karşıtı gösteriler oldu. İçişleri Bakanı Fethi Başağa üzerinden ipleri tümden ele alma hazırlıkları yapılıyor gibiydi. Hatta bir darbe hazırlandığı, fısıltı gazetesinde yüksek sesle dile getirilir oldu. Serrac, Nemuş’u Savunma Bakanı olarak atarken, ordu içinde de atamalar yaptı.

Başağa Ankara’da görüşmelerdeyken Serrac, Başağa’yı görevden aldı. Böylece Ankara bir kez daha boşa düştü. Onu destekleyen milisler “Başağa başbakan olsun” talebiyle gösteriler yaptılar. Gösterilerin ardındaki asıl güç Ankara olmasına rağmen, tüm bu dönem boyunca Türk hükümeti sessizliğini korudu. Arka planda pazarlıklar olduğu aşikardı.

Önce Rus Dışişleri’nin, ardından Türk Dışişleri’nin ateşkesi olumlayan açıklamalarından hemen sonra Savunma Bakanlığı, twitter üzerinden bir açıklama yaparak, Akar’ın “Libya Savunma Bakanı Selahaddin Nemruş ile bir araya geldi”ğini duyurdu.

Tüm bu trafikten anlamış olduk ki, “Serrac’ın ihaneti” ile konumu çok ciddi anlamda sarsılan Ankara, arka planda Başağa üzerinden ipleri tümden eline almak için harekete geçmiş, ama istediğini elde edememiş. Hafter’in, Başağa’yı “sömürge hırslarını gerçekleştirmek isteyen yabancı kutupların çıkarlarını temsil etmekle” suçlaması da bunu doğruluyor.

On günlük suskunluğun asıl sebebinin ise TC’nin Trablus’ta başbakanlık koltuğuna kendi adamını oturtma çabalarının sonucunu görmek istemesi olduğu anlaşılıyor. Pratik girişimlerin sonucu belli oluncaya kadar suskunluğu tercih etmiş gibi Ankara.

Serrac ise kendini sağlama almak için Mısır-Fransa hattına daha fazla yaklaşmış, kritik atamalarla Ankara’nın önünü kesmiş gibi görünüyor. Rusya’daki görüşme ve ardından Serrac’ın yeni atadığı savunma bakanının Akar ile görüşmesine bakacak olursak, Ankara’nın arzuları hilafına bir geçici uzlaşmaya ulaşıldığını düşünmek olası. Fakat bu uzlaşma, bırakın Sirte üzerinden gelecek petrol paralarını, Libya'ya taşınan cihatçı tosuncukların elde patlaması gibi ek bir yük anlamına geliyor Türkiye için.

Onca para, teknik imkan, çaba, savaş naraları, tehdit ve bizzat sıcak çatışma... Sonuç? Moskova’dan yapılan bir yavan açıklama. Şapkadaki tavşanlar bitti mi yoksa!