Vahşetin, şiddetin, tecavüzün, her tür çürümenin bu denli yaygınlaşması tesadüf değil. Bir düzen, iliklerine kadar çürümüş bir sistem, henüz ve hala yıkılamadığı için, bütün bir toplumsal dokuyu çürütüyor. Artık en aşağılık suçların müsebbipleri, bu düzenin en muteber vatandaşlarıdır. Her tür yüz kızartıcı suç, affedilmeyi geçtik, taltif edilen bir fazilet halini almaktadır.
Çürüyen düzen, ipten kazıktan kurtulmuş kahramanlarının omuzlarına yaslanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Dört başı mamur bir çöküş süreci... Karşılıklı birbirini besleyen neden ve sonuç zinciri... Bu düzen en yoz unsurlara dayandıkça, onların bu korkunç vasıflarını daha da besliyor; kendisi de bu insan müsveddelerinin omuzlarında her geçen gün daha büyük bir cürufa batıyor.
Devlet denen organizma, çürüyen yapının üzerinde yükselen bu faşist oluşum, artık en sıradan yüz kızartıcı bir suçun bile doğrudan politik bir hüviyete sahip olduğunu bütün dünyaya kanıtlamak istercesine, insan olan hiç kimsenin yüzüne bakmaya bile tahammül edemeyeceği toplum tortusu aşağılık katil ve tecavüzcülerin destekçisi ve azmettiricisi olarak, her sıradan olayda bütün gövdesiyle kendini ortaya koyuyor. Her tür katil ve tecavüzcü sürüsüne türlü çeşit üniformalar giydirerek vahşeti, istismarı, taciz ve tecavüzü resmileştirmekle kalmıyor. Toplumun her öfkeli isyanı sonucu es kaza atılan geri adımları, bu geri adımların daha büyük tavizler ve daha geniş yeni isyanlar tetikleyebilme ihtimali barındırması sebebiyle, derhal geri alıyor. Aşağılık suçlular çetesi bir çırpıda onurlandırılıyor.
Son dönem sadece açık politik davalarda değil, “küçük insanların” sıradan öykülerinde de bu salınımı , bu gelgitleri sıkça görüyoruz. Ve artık hiçbir olay “sıradan” olarak kalmıyor. Artık her şey, iliklerine kadar po-li-tik! Bu aşamadan sonra düzen, düzenin temel aygıtı olarak devlet, onun yönetici asli ögesi olarak dinci faşist iktidar, aklınıza gelebilecek her şeyi açık, kesin, net bir şekilde politikleştirmektedir.
Kadıköy’de sokakta maske takmadığı için tartaklanıp gözaltına alınan genç kadının uğradığı şiddet; ona bu şiddeti uygulayan devlet; genç kadının adresini paylaşıp linç çağrıları yapan aşağılık faşist bir lümpen kargo işçisi; yükselen tepki sonucu polislerin açığa alınması, ama hemen ardından göreve iade edilmesi...
Türk ordusunun bir mensubunun, bir uzman çavuşun, 18 yaşında bir genç kadını 20 gün boyunca alıkoyması, tecavüz etmesi, intihara sürüklemesi; toplumda patlayan öfke sonucu önce tutuklanması, bir hafta sonra insan aklıyla dalga geçercesine hazırladıkları gerekçelerle bu tecavüzcü katilin serbest bırakılması...
Van’da çocuk yurdundaki 17 yaşındaki kız çocuğunun tecavüze uğraması, olayla ilgili soruşturma başlatılırken, “kişinin rızası var” denilerek tecavüzcülerden biri olan astsubay hakkında herhangi bir soruşturma açılmaması...
Her gün yenileri eklenen “sıradan” olaylar zinciri bunlar. Sayıları, kapsamı ve yoğunluğu giderek artıyor. Ve bizzat devlet eliyle politikleştiriliyor. Toplumun her “sıradan” bireyi için de artık ara yol kalmıyor. Çünkü her “sıradan” olay toplumsal kutuplaşmanın konusu haline geliyor.
Toplumun ve toplumun “sıradan” üyelerinin ruh ve beden sağlığını korumak için bu toplumsal düzeni tümden havaya uçurmak her geçen gün daha yakıcı bir sorun halini alıyor.