Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, dün önce Atina’da ardından da Ankara’da görüşmeler yaptı. Konu “Türk-Yunan gerilimi” ya da daha genel ifadeyle Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilim.
Almanya durumdan ötürü endişeli. Daha önce iki ülke donanması Meis açıklarında çatışmanın eşiğine geldiğinde devreye Merkel girmişti. Almanya toplantılarda bir yandan Türkiye’yi frenledi, diğer taraftan Yunanistan’a umduğu desteği vermeyi bırakın, “ayar çekti” adeta. Ankara’yı arkalayan tutumuyla iplerin kopmasını engelledi bugüne kadar. Ama gerilim bitmedi. Hatta yatışmadı da. Çeşitli vesilelerle tırmandı.
En son Oruç Reis vakasından sonra aynı bölgede Yunanistan’ın tatbikatı gündeme geldi. Buna karşılık Ankara, 23 Ağustos’ta bitecek olan Oruç Reis’in faaliyetlerini 4 gün daha uzattı. Almanya’yı bile çileden çıkartan bir adımdı bu. Önce “Türkiye’yi esefle kınadı” Almanya, ardından AB toplantılarında Atina’ya siyasal destek açıklamaları geldi. En son bugün Ankara öncesi durağı olan Atina’da Yunanistan Dışişleri Bakanı ile ortak açıklamasında Maas, “Almanya ve tüm AB’nin Yunanistan’la dayanışma içinde” olduğunu söyledi.
Türkiye, karşısında sadece Yunanistan’ı değil, siyasal olarak tüm AB’yi (en son çıkışlardan da açıkça görüleceği gibi, Almanya dahil) buldu. Doğu Akdeniz'de kavgalı olduğu tüm diğer ülkeleri şimdilik bir kenara bırakalım. Siyasal açıdan “Alman desteğini” de, en azından şimdilik, kaybetmiş görünüyor. Ankara’nın düş kırıklığı Çavuşoğlu’nun hezeyan dolu açıklamasından anlaşılıyor.
Söz konusu açıklamada Çavuşoğlu kantarın topuzunu iyice kaçırmış. Kelimenin gerçek anlamında sokak ağzı ile konuşuyor. İşte bir kaç örnek:
“Yunanistan kendisini Türk donanmasının önüne atmaya çalışan ya da böyle şekilde teşvik eden ülkelere kanmasın” veya “Haklarımızı savunacağız, burada tatbikat yapacağız gibi açıklamalarda bulunursanız ya da yanlış adımlar atarsanız, bu sefer elimizden bir kaza çıkmaz, gereği neyse onu tereddütsüz bir şekilde yaparız” ya da “Yunanistan'a şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Bu şımarıklıktan vazgeçin.” İnanması güç ama, bu sözler bir ülkenin dışişleri bakanına ait!
Sebepleri ayrı bir değerlendirme konusu. Lakin bu sözler dinci faşist iktidarın içinde bulunduğu ruh halini özetliyor. Ve böyle dengesiz bir ruh halinden her tür dengesiz kararlar ve çıkışlar beklenir. Alman bakanın konuşmalarını bir de bu gözle okumak lazım:
“Perşembe ve Cuma günü Avrupa Dışişleri bakanlarını Berlin'de toplayacağız. Bugün Atina'da ve Ankara'da son görüşmeleri yapmak benim için çok önemliydi. Atina'da da bu tehlikeli durumu, bu tırmanan durumu ele aldık. Bu NATO ülkelerini de endişelendiriyor. Uçurumdan düşme riskini de var ve biz bunun önünü almak istiyoruz.” Ardından her iki tarafın diyalog istediği, bu fırsatı değerlendirmek gerektiği vb sözler...
Yunan tarafında fısıltı haberleri bir çatışmanın (hatta bir savaşın) kaçınılmaz hale geldiği yönünde. Bir süredir güçlenen savaş beklentisi var Atina’da. Siyasal olarak genişçe bir desteğin yedeklenmiş olmasının getirdiği bir özgüven aynı zamanda. Çavuşoğlu’nun ağzından Ankara’nın aba altından sopa gösterir hezeyanları, biraz da bu fısıltılardan besleniyor.
Ege’nin iki yakasının burjuva devletleri gittikçe artan tempoda savaş davullarını çalmayı sürdürüyor. İki ülke işçilerinin ve emekçi halkların çıkarına olmayan bir savaş, bir “kaza” adımı uzaklıkta. İşçi sınıfının çıkarı, bu savaş çığırtkanlarına karşı Ege’nin karşı yakasındaki sınıf kardeşleriyle güçlerini birleştirmekte. Olası savaşa karşı birlikte sesini yükseltmekte. Ve her şeye rağmen burjuva sınıflar bu savaşı başlatırsa, gerici hükümetleri devirmek ve emeğin iktidarını kurmak için var gücüyle mücadele etmek, devrimci bir görev olarak her iki ülke proletaryasının önüne çıkacak.