Bunca yoğun, baş döndürecek denli yoğun “diplomasi trafiği”nden bir anlaşma çıkacak mı? Libya’dan bahsediyoruz. Onunla bağlantılı olarak Doğu Akdeniz’de, sahada askeri gemilerin köşe kapmaca oyunu sürüyor. Bu köşe kapmacayı kat be kat aşan bir görüşme trafiği ise, salgına rağmen artarak devam ediyor.
Eski Genelkurmay Başkanı, şimdi Savunma Bakanı Akar, yanında yeni Genelkurmay Başkanı Güler ile Bakü-Ankara-Trablus hattında mekik dokuyor adeta. Hatta bu arada Doha’ya da uğramayı ihmal etmiyor. Şu salgın günlerinde şaşılası bir hareketlilik doğrusu!
Askeri güç Ankara’dan, paralar Doha’dan kumpanyası devam ediyor. Türkiye ve Katar savunma bakanları, Trablus’ta ihvancı Serrac hükümetinin savunma bakanıyla istişarelerde bulunuyor. Hesap kitap, pazarlık, al ver... Anlaşılan o ki üçü kafa kafaya vermiş bu yoğun diplomasi trafiği içinde bir “ortak harekat planı” oluşturma derdindeler. Akar’ın deyimiyle “inşallah bize verilen vazifeyi başaracağız” hem bu işte “Katarlı kardeşlerimiz de bizimle beraberler”! Bakan Akar daha sonra Serrac ile de bir araya geldi.
Trablus’ta bu toplantılar olurken, RTE önce Putin ile telefonda görüştü. Kremlin’in açıklamasına göre “Görüşmede özellikle Libya krizi üzerinde duruldu. Sürdürülebilir ateşkesin sağlanması ve Berlin Konferansı kararları ile BM Güvenlik Konseyi'nin 2510 sayılı kararı uyarınca doğrudan müzakerelerin başlaması için çatışan tarafların gerçekçi adımlar atmaları gerektiğinin altı bir kez daha çizildi”.
Ardından İtalya başbakanı Conte ile telefon görüşmesi yaptı Erdoğan. Konu yine Libya (ve Doğu Akdeniz) elbette. Ve adet olduğu üzere “işbirliği ve diyaloğu sürdürme konusunda mutabık kalındı.”
Asıl sürpriz gelişme, Türkiye ve Katar Dışişleri bakanları Trablus’tayken Almanya Dışişleri Bakanı Maas’ın Trablus’a uçmasıydı. Avrupa’nın ağır abisi doğrudan topa girmiş oldu.
Almanya daha önce (Rusya’nın da desteklediği) Berlin Konferansı ile tarafları barıştırmaya çalışmış, ama başarılı olamamıştı. Görüşmelerin çökmesinin ardından TSK destekli çeteler Hafter kuvvetlerini geriletmiş ve Sirte’ye dayanmıştı. Zaten asıl fırtına da tam burada patlamak üzere. Malum, Mısır “Sirte kırmızı çizgimizdir” dedi ve askeri müdahale tezkeresini meclisten geçirdi. Rivayete göre BAE uçakları Vatiyye’de TSK’yı vurdu. Taraflar Sirte önünde karşılıklı kuvvet yığıp tahkimat yaparak beklemeye koyuldu.
Maas’ın haklı deyimiyle “aldatıcı bir sükunet” hüküm sürüyor Sirte önünde. Sirte, Libya petrolünün dünyaya ulaştığı liman. Ankara’nın ve ihvancıların gözlerinde yeşil dolarlar beliriyor Sirte kapılarında.
Karşı taraf da bütün ağırlığını koymuş durumda aynı noktaya. Uzun ve kanlı çarpışmalar ufukta beliriyor. Ama öyle eskisi gibi iki gücün kafa kafaya kapışması söz konusu değil burada. Tarafların ardına sıralanmış irili ufaklı pek çok ülke, bu asıl taraflar üzerinden sürece yön vermeye çalışıyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Almanya bir şekilde Berlin taslağına göre uzlaştırmaya çalışıyor tarafları. Şimdilik Sirte etrafında “askerden ve silahtan arındırılmış bölge” konusunda Serrac hükümetinden olumlu yanıt almayı başardı Maas. Ama her şey pamuk ipliğine bağlı.
Ankara, Berlin’in bu planını kabul etmek zorunda kalıyor. Askeri anlamda Sirte’yi düşürüp düşüremeyeceği belli değil. Karşısında hesap edemediği kuvvetler var. İşin külfeti çok. Öte yandan Maas, yaptığı konuşmada, Ocak ayından bu yana petrol çıkışının bloke edildiği Sirte’nin yeniden petrol trafiğine açılması gerektiğini söylüyor ki, bu, ihvancılar (ve tabii Ankara) için gelir kapısı demek. Ve Ankara’nın şu kara günlerde en çok, ama en çok ihtiyaç duyduğu şey de yeşil dolarlardan başka bir şey değil.