Haberler peş peşe...

Yunanistan, Türkiye’yi görüşmek üzere AB’yi acil toplantıya çağırdı.

Irak Meclis Başkan Yardımcısı, BM Güvenlik Konseyini “Türkiye’nin ihlallerini” durdurmak üzere acil müdahaleye çağırdı.

Körfez İşbirliği Meclisi “Türkiyeli bazı yetkililerin, Emirlikler'e yönelik tehditleri ve açıklamalarını kınıyoruz” diye açıklama yaptı!

Yunanistan, Türkiye'den Oruç Reis’i derhal araştırma yaptığı bölgeden çekmesini istedi.

“Komşularla sıfır sorun” söylemiyle çıkılan yolculuğun vardığı durak gerçekten ibretlik. Dinci faşist iktidarın saldırgan eylemleri giderek genişleyen bir “anti-Ankara Pakt” doğuracak gibi görünüyor!

Bir kriz dönemindeyiz. Kriz sadece Türk tekelci kapitalizmine has değil. Tüm dünyada derinleşen ekonomik ve siyasi kriz var. Her kriz döneminde çelişkiler derinleşir, çatışmalar sertleşir. Sadece sınıfların çatışması değil. Egemen sınıflar içindeki kapışma da sertleşir. Uluslararası çelişkiler yoğunlaşır. Çıkar sürtüşmeleri çatışmalara evrilir.

Doğu Akdeniz'de artık savaş gemilerinin ve hava kuvvetlerinin eşliğinde atılıyor “ticari adımlar”! Özellikle Yunan ve Türk savaş gemileri karşılıklı “birbirlerini kesip” duruyor. Türkiye hem Yunanistan’a, hem Fransa’ya karşı sert açıklamalar yapıp duruyor. En son Bakan Akar, “bizim olmadığımız oyunu bozarız” mealinde esip gürledi. Avrupa Komisyonu ise “AB, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan ile tam dayanışma içindedir” sözleriyle Türkiye’ye açık cephe aldı. Uluslararası ölçekte gelen bu baskının ardından sözcü Ö.Çelik “Avrupa Birliği, Yunanistan’ın tüm Avrupa’yı ‘Yunan tiyatrosu’na çevirmesine izin vermemelidir” türünden kendisinin de inanmadığı bir açıklama yaptı twitterda. Sözün kısası, Yunan (ve asıl AB) ile durumlar hiç de arzulandığı gibi gitmiyor.

Bir süredir Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasında kelimenin gerçek anlamında ağız dalaşı yaşanıyordu. Tıpkı Avrupa Komisyonu’nun Yunanistan’a arka çıkması gibi, Körfez İşbirliği Meclisi de BAE’ye arka çıktı. Ankara bir parmak sallaması da Körfez’den yedi.

Derken sıra komşu Irak’a geldi. Dün Irak sınırında Türk SİHA’ları Bradost bölgesinde Irak sınır muhafızlarına ait araçları bombaladı. Yanlış okumadınız. Irak birliklerine ait araçları vurdu Türk uçakları. İki sınır muhafız subayı dahil, ölenler oldu.

Olayın gelişimi Roboski’yi anımsatıyor. Barzani’nin haber sitesi Rudaw’da olay, “PKK ile toplantı yapan sınır muhafızları vuruldu” şeklinde verildi. (Ki bu haber veriş şekli bile Barzanigillerin bu işin tamamen içinde olduklarını gösteriyor.) Yeniçağ gibi faşist basın “Cemil Bayık öldürüldü” sevinç çığlıkları ile (ama durumdan emin olmamanın ürkekliğiyle) geçtiler haberi. Buradan anlaşılıyor ki, TSK, askeri araçlara PKK yöneticilerini vurma hedefiyle saldırmış. İstihbarat almış (kuşkusuz Barzanigillerden) ve bombardıman yapmış. Bombalamada Irak Sınır Güvenlik Güçleri Bölge Komutanı Zübeyr Hali ile 2. Tugay komutanı Mihemed Reşid'i hayatını kaybetmiş. Irak için bu saldırı “son damla” etkisi yapmış olmalı ki, konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşımaya karar verdi.

Köşeye gittikçe daha fazla sıkışıyor TC. Bu sıkışmışlığın ve derinleşen krizin etkisiyle hata üstüne hata yapıyor. Attığı her adım bir öncekinden daha kötü sonuçlar yaratıyor. Dinci faşizmin “savunma yüzyılı bitti” diye savaş çığlıkları atan yarım akıllı yazarlarına inat, Türk tekelci kapitalizminin ve onun devletinin “çöküş günleri” başladı. Çöküş her cephede iyice belirginleşiyor artık. Sorun, bu çökmekte olanı savurup atarak yeniyi kuracak olan devrimci atılımda. O olmadığı sürece çöküş, bütün bir toplumun çürümesinden başka bir sonuç yaratmayacaktır. Toplumu ancak bir devrim yangını sağaltır.