Sağlık emekçileri uzun süredir haykırıyor. Hatta yalvarıyor: Durum kötüye gidiyor!

Bilim kurulu üyeleri her artan oranda endişelerini dile getiriyor.

Belli başlı büyük kentlerin hastane personeli “yoğun bakımlarda yer kalmadı” diyorlar.

Sahadaki sağlık emekçilerinden derlenen rakamlar sadece 4-5 ilde bini geçtiği halde, Sağlık Bakanlığı’nın ısrarla dokuz yüzlü rakamlar açıklamasına artan öfke duyuyordu sağlıkçılar. Üstelik gerçek durum Sağlık Bakanı’nın yüzüne bile gelip oturmuşken yapılıyordu bu gizleme operasyonları!

Kelimenin gerçek anlamında isyan var sağlık emekçileri arasında. Duruma öfkeliler. Bakana öfkeliler. Süreç yönetimine öfkeliler. Meslektaşlarının beşer onar salgına kaptırılmasına öfkeliler.

Sonunda yüksek sesle konuşmaya, çeşitli araçlarla seslerini duyurmaya başladılar.

“Servislerde boş yer yok, yoğun bakımda boş yer yok. Hastalar acilde, sedyeler üzerinde bekletiliyor. Yatak olsa 112 zaten onları başka hastanelere yönlendirecek. Bunlar sır gibi saklanıyor. Neden saklanıyor, bunu da anlamış değilim.”

Ya da bir diğeri: “Diyarbakır’da son dönemlerde çok ciddi bir artış var. ... Sahada çalışan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre Diyarbakır’da günde 300 vaka çıkıyor. ... Artan vaka sayılarını enfekte olan sağlık çalışanlarından da anlayabiliriz. 22 Mayıs tarihinde yaptığımız çalışmaya göre 95 sağlık çalışanı enfekte olmuş durumdaydı. Şu an ise 345 sağlık çalışanı enfekte olmuş durumda. Bu artıştan bile Diyarbakır’da ki artışı anlayabiliriz. Bu veriler sadece bizim tespit edebildiklerimiz”

Bir başka sağlık emekçisi Bakanın hastanelerde olağanüstülük olmadığı yollu açıklamasını yalanlıyor: “Covid’den başka hasta kabul edilmiyor zaten. Ameliyatlar iptal edildi. Acil vakalar dışında vaka almıyoruz. Sezaryenler bile Covidli. Düşünün artık.”

Ama en çarpıcı açıklama, işçi cehennemine dönen OSB’lerden geliyor. Manisa’dan, özellikle Vestel Fabrikaları’ndan bahsediyor Tabip Odası Başkanı: “Manisa’da en son yani 1 Haziran tarihinde 2 bin vaka civarlarındaydık. Şu an ise vaka sayısı 5 bini geçti. Özellikle son haftalarda vakalar sanayi bölgesinin de etkisiyle çok arttı. Biz işçilerden aldığımız bilgilerde durumun çok kötü olduğunu duyuyoruz. İşçiler yardım istiyor. Sadece Vestel’de bin civarı pozitif vaka olduğunu duyduk. Fabrikalar sadece maske dağıtıp ateş ölçüyorlar, çalışanlar arasındaki mesafe kuralları dahi uygulanmıyor. Onun dışında fabrikalardaki filyasyon çalışması yeterli düzeyde yapılmıyor. Şu anda hiçbir patron çalışanlarını önemsemiyor, sadece üretime odaklandı. Tamamen kar hırsıyla üretimler devam ediyor. İlçelerde de benzer şekilde tekstil fabrikalarındaki vakalarda artış var. Covid-19 testi pozitif çıkan bir işçiyle temas halindeki başka bir işçi, semptom göstermediği takdirde çalıştırılmaya devam ediyor. Aslında hemen o işçinin de test yapılıp izolasyona alınması lazım. Bu şartlarda testi pozitif çıkıp işi bırakmak zorunda kalan işçilerin yerine sürekli yeni işçi de alıyor fabrikalar. Ne olursa olsun üretime devam ediyorlar. Fabrikalarda yayılmasının bir başka riski de genç hasta sayısında ve genç yaşta ölümlerde artış yaşanacak. Pozitif vakaların daha da artmasından korkuyoruz. Vakaların bu derece artması sadece Manisa Merkez’i değil, Manisa’nın ilçelerini ve İzmir’i komple etkileyecek. Çünkü Manisa Organize Sanayi Bölgesi’ndeki çalışanların neredeyse yarısı İzmir’den geliyor. Bu vakalarda yaşanan artışlar çok yeni. Bir hafta öncesinde yeterince önlem alınsaydı bu seviyeye hiçbir zaman gelinmeyebilirdi. Fabrikalarda denetim patronların inisiyatifine bırakılmış durumda. Bunun da başarılı bir süreç çıkartmadığını görüyoruz.”

Kapitalist sistemin acımasız çarkları bundan daha çarpıcı nasıl anlatılır! İşçinin testi pozitif çıkıyor, o işçi kapı dışarı edilip hemen yerine bir başka işçi geçiriliyor. Ne hastalanan işçi düşünülüyor, ne geride çalışmaya devam eden işçiler. Virüs hızla yayılmaya devam ediyor. Sistemin çarkları işçileri canlı canlı öğütüyor.

Aynı çarklar sağlık işçilerini, doktor ve hemşireleri, hasta bakıcıları, temizlik görevlilerini de öğütüyor. Varsa yoksa patronların kârlarına odaklanmış bir sistem var.

İpin ucu tamamen kaçmış durumda. Bütün bilimciler haykırıyor. Ama hükümetin, devletin harekete geçmeye ne niyeti, ne mecali var. Toplum salgının pençesine atılmış. Sürü bağışıklığıyla artık kim hayatta kalırsa... noktasına varmış işler. Göz göre göre tüm toplumu salgınla biçecekler. “Çarklar dönmeli” şiarını distur edinmiş bu sistem mutlaka yıkılmalı.