Bazen tek bir haber muazzam bir şekilde özetler durumu. Bir araştırma sonucu yayımlandı bugün. Üniversite mezunları ve işsizlik üzerine bir araştırma...

Diyor ki araştırma, ülke genelinde üniversite mezunlarının yüzde 42’si mezun olduktan sonra iş bulamadı. 6 ay içerisinde iş bulanların oranı %29 olurken, 6-12 ay arasında iş bulanların oranı %10. Mezun olmadan önce iş bulanların oranı ise %14.

İş bulamayanların oranı sürekli tırmanıyor. Zira üniversite mezun sayısındaki artış, istihdamdaki artışın yaklaşık iki katı. Son yıllarda 800 bin ile 1 milyon arası mezun veriyor üniversiteler ortalama. Bu hesapla her yıl en azından 400 bin üniversite diplomalı işsizimiz oluyor demektir.

Araştırma sonucuna göre ayrıca bir iş bulan üniversite mezunlarının %31’i asgari ücretle işe başlıyor! Düşünün. Diyelim radyoloji mezunusunuz. Bir hastanede işe alıyorlar sizi. Aylık 2324 TL maaşla! Demek ki yoldan geçen birine de çektirebilirler o filmleri, röntgenleri!.. Bakmayın burada şaka yaptığımıza. Gerçek durum tam olarak bu. “İnşaat alanında mahir olan” güzide ülkemizin anlı şanlı üniversitelerden mezun olan mimarların, neredeyse stajyer muamelesi görüp asgari ücrete talim ettirildiğine tanık olmuşluğumuz çoktur!

Bu arada diğer mezunların öyle yüksek ücret falan aldıklarını da düşünmeyin. Yüzde %42’si asgari ücretle 3 bin TL arasında, %16’sı ise 3 ile 4 bin TL arasında maaş alıyor.

Yukarda sıraladığımız sayılar genel ortalamayı gösteriyor. Ama sanmayın ki ülkenin en iyi üniversitelerinde durum farklı. Araştırmaya göre onlardaki durum da genel ortalamaya uygun seyrediyor.

Yeni mezun olanlara dair durum bu minvalde. Bir de geriden gelen, yani birikmiş olan durum var. Malum, hükümetimiz “her ile bir havaalanı” ve “her ile üniversite” şiarlarını pek sevdi. Bir taraftan her biri çevre/doğa felaketi haline gelen havaalanları ile doldurduğu ülkeyi “kullanılmayan havaalanı mezarlığına” çevirirken, “apartmankondu” üniversitelerle de eğitim oranını yükseltmiş oldu. (Eğitim kalitesi tartışmalarına hiç girmeyelim!)

Bir bakıma bu tutum, aslında genç işsizliği (ve genel olarak işsizliği) baskılamanın aracıydı aslında. Yüz binlerce genç üniversitelere gittiğinde, en azından eğitim süresi boyunca istihdam alanından uzak tutulmuş oluyordu. Bu sayı TÜİK verilerine göre neredeyse 8 milyon!

Fakat nihayetinde bu çaba, günü kurtarma çabasıdır. Son derece dar görüşlü bir yaklaşımdır. Eğitimin niteliğini geçtik. Er ya da geç, bu genç nüfus, bir şekilde istihdam edilmesi gereken aşamaya gelecektir. Sonuçta her yıl neredeyse 1 milyonu bulan bir öğrenci kısmı mezun oluyor. Sürekli yeni üniversite açmakla ancak belirli bir sayıda gencin iş yaşamına katılımını ötelemiş oluyorsunuz. Üstelik bu defa “üniversite diploması olan işsizler ordusu” kabarıyor!

Sürekli karşılaştığımız aynı mantık. Sorunu çözme değil, sorunun görünür hale gelmesini engelleme çabası! Ekonomi gelişmiyor, istihdam yaratılamıyor. Genç ve dinamik bir nüfus var. Ne yapmalı? Hadi bu akışı biraz yavaşlatalım... İktidarın tarzı tam olarak böyle.

Genç işsizlik yayılıyor. Genç işsizliğin içinde “eğitimli genç” oranı düzenli olarak artıyor. Yine TÜİK verilerine dayanarak söyleyecek olursak, işsizler ordusundaki üniversite mezunu sayısı 2015’te 720 bin, 2016’da 925 bin, 2017 ve 2018’de 1 milyon, 2019’da 1,2 milyon oldu. Gerçekten ürkütücü değil mi!

Bu rakamlar genel olarak eğitim yılı sonuna dair rakamlar. Öğrenciler mezun olur olmaz iş bulmaya çalışıyor. Ağustos ayına kadar iş için sağa sola saldırıyorlar. Sonra umutlar kırılıyor, iş aramaktan vazgeçiyor gençler. TÜİK istatistiklerinde görünmez oluyorlar. Bir ülke üç ay içinde yüz binlerce genç işçisini istatistiklerden bile kovuyor! (Geçen yıl Ağustos ayı itibariyle 613 bin genç TÜİK anketine “iş aramaktan ümidimi kestim” demiş.)

Öğrencilerin bir kısmı da bu işsizlik cehennemine geçişi bir parça geciktirebilmek, iş bulma imkan ve ihtimalini artırabilmek için yüksek lisans eğitimine yöneliyor. Yukardaki yıllara göre sıralarsak, 114 bin, 115 bin, 130 bin ve 120 bin üniversite mezunu yüksek lisansa kayıt yaptırmış.

İlyas Salman’ın diplomalı işsizliği anlattığı çarpıcı filmi “Diplomalı Hıyarcı” düşüyor insanın aklına. 80’lerde görünür hale gelmeye başlayan “diplomalı işsizlik” bugünle karşılaştırılamaz bile. O gün belirginleşmeye başlayan bir sorun idi, bugünse kitlesel bir olgudur artık. Gençliğin tümden yitirildiğinin, geleceksizleştirildiğinin, geleceklerinin çalındığının göstergesidir. Bütün parametreler durumun artık geri dönülmez olduğunu ortaya koymaktadır. Geleceği ve gençliği (gençliğin kendi geleceğini) kazanmanın tek yolu bu düzeltilemez yapıyı tümden yıkmak, yeni büyük bir şevkle inşa etmekten geçiyor.