Hatay Barosu başkanının gündem olan gözaltısında, polisin söylediği söz buydu: Ben devletim.

İşte o devletin, haliyle kendini devlet olarak ilan edenlerin, suç şeceresi çok kabarık. Değil öyle sadece kimlik sormak, canı isteyince gözaltına almak, işkence yapmak üstüne bir de “görevli memura mukavemet”ten işlem yapmak. Bu, hadi polis literatürüne uyalım, olsa olsa basit “uygulama”dır.

“Ben devletim”in mesela Van’da son icraatı, çobanlara öldüresiye işkence oldu. İki hafta önce, yine Van’da, 15 yaşındaki çobanı sırtından vurup ölüme terk etmişlerdi. Bu defa sürülerinin başındaki üç çobandı hedefte.

Van, Başkale’de üç çoban, karanlık çöktükten sonra ateş yakıp çay yapıyorlar. Çaylarını içerken sesler geliyor, köpekler havlamaya başlıyor. Feneri açıyorlar. Karşılarında askerler. Ateş başlıyor. Sağı solu tarıyor asker, “yatın, çökün!” haykırışları. Sonra sorgu sual... Kimsiniz, necisiniz! Önce “teröristsiniz” klasik ithamı, sonra “kaçakçılara yardım ediyorsunuz”a geliyor sıra. Tehdit, korkutma faslından sonra çobanlar ellerinde fenerle önde, askerler arkada, kaçakçı aramaya çıkıyorlar.

Saat 23.00 civarında elimize feneri verdiler, bizi dağ, taş, bayır götürdüler. Sonra geri döndüler. ‘Siz bizi tuzağa düşürüyorsunuz. Bizi pusuya düşüreceksiniz’ dediler. Geri çadırın yanına döndük. Burada bizimle biraz konuştular. Üçümüzün kafasına silah dayadılar. ‘Üçünüzü burada öldüreceğim. Elimdeki keleştir. Devlette kayıtlı değil. Arkadaşımın kayıtlı, benimki kayıtlı değil. Üçünüzü burada öldürürüm, kimse de bilemez’ dedi. Daha sonra biraz gitti, 3-4 asker kaldı”

“Ben devletim”in işi burda bitmiyor tabii. Kalan askerler önce çobanlarla konuşuyor. Bu arada yeleklerini çıkarıp ellerine sopalar alıyorlar.

“Vurmaya başladılar. Hem taşla hem sopayla vuruyorlardı. Büyük taşları ellerine alıp, sırtımıza vurdular. Sopayla dizime vurdular. Bakın zaten kırılmış. Alçıya alınmış. Başıma da sopa vurdular. Vurduğu gibi kan fışkırdı. Daha sonra bayıldım. Arkadaşlarım öldüğümü sanmış. Diğerlerin durumu da kötü. Onların da sırtına vurdular. Bağırışlarını duyuyordum, dayanılacak gibi değildi”

Bu acımasız linç ayininden sonra “ben devletim” orada ölüme bırakıyor çobanları. Tıpkı iki hafta önce sırtından vurdukları 15 yaşındaki Azat Bağa adlı çobanı ölüme terk ettikleri gibi.

Çobanlar güç bela telefonla yardım isteyip hastaneye kaldırılıyorlar. Bunca vahşetten sonra ifadeleri bile alınmıyor. Vakayı adiyeden bile sayılmıyor bu durum.

Ne de olsa “söz konusu vatansa gerisi teferruat” çocuğu hepsi! Sabah akşam beka meselesi ile başları dumanlı. “Sopayla ıslah”, tehdit, gözdağı, zindan, olmadı ölüm... tüm tedrisatları bunlar, malum.

Hatay Barosu başkanı son derece şanslıymış, “ben devletim”in kibar bir uygulamasına denk gelmiş!