Prompter kazasına uğrayan RTE’nin yüz ifadesine bakan, dinci faşizm cephesinde işlerin hiç de iyi gitmediğini kolaylıkla anlar. Gidişat kötü ve her geçen gün kötüleşmekte.
Kriz, hiçbir sayı hokkabazlığı ve propaganda ile gizlenemeyecek aşamaya ulaşmış bulunuyor. Ağır çekim bir çöküşü seyrediyor iktidar. Aslında pek “ağır çekim” de denemez ama, en azından bugüne kadar bir şekilde gözlerden saklayabildikleri çöküş emareleri, bir bir sökün ediyor. Kur rejimi çöktü. Her türlü araçla sürdürmeye çalıştıkları düşük faiz politikası (gerçekte eksi faiz!) duvara dayandı. Cari açık büyüyor. Bütçe şimdiden delik deşik. İki yakayı az da olsa bir araya getirecek kaynak yok!
Nereye gitti paralar? Bunu merak eden, her şeyden önce üç cephede sürmekte olan sıcak savaşlara, diğer üç cephede de tırmanan gerilime baksın. Ne demişti Saray’ın başı: “Bir mermi kaç para haberin var mı”? Bu mermi fiyatına tosuncuk fiyatını ve bilumum yüksek teknoloji askeri araç gereç fiyatını ekleyin. Gayya kuyusunu görürsünüz!
Üstelik öyle bir batağa saplanmış durumda ki Ankara... ne ileri gidebiliyor, ne geri. Elde avuçta ne varsa bu savaşlara akıttı. “Yatırım yaptı” başka bir deyişle. Umut bağladı oralardan elde edeceği ganimetlere. Toprak, petrol, siyasal nüfuz, içerde muzaffer komutan ve güçlü bir rejim! Tekelci sermaye ve faşist devlet, ve onun başı olarak RTE, tam da böylesi umutlarla daldı savaşlara. Bütün cephelerde tıkanmış olmanın hırçınlığıdır şu an diplomasi alanında gördüklerimiz. Tüm kurallar, kaideler atıldı bir kenara. Önüne geleni mahalle ağzıyla tehdit eder hale geldiler. Bu kadar geniş bir alanda sürdürülen savaşın yükünü kırık dökük TC ekonomisi nasıl çeker! Çekemiyor besbelli.
Ekonomi yıllardır kötü gidiyordu. Fırtına bulutları her geçen yıl yoğunlaştı. 2019’da tepe takla gidiş hızlandı. Kriz vardı. Salgınla tam bir çöküş başladı.
Ama Saray erkanına sorarsanız muazzam bir “salgın yönetim süreci” gerçekleştirmişler! Sahi ne yaptılar? Nasıl başarılı bir “süreç yönetimi” imiş bu? Büyük bir caka ile ilan ettikleri “ücretsiz maske dağıtımı”nı bile başaramamış bir devlet var karşımızda!
Büyük laflar, gösterişli sloganlar... “biz bize yeteriz Türkiyem”! Sonuç? Halka IBAN gönderme gibi “muazzam bir araç” keşfedildi. Bugün bakan, kampanyayla 30 milyar TL’ye (yaklaşık 4 milyar dolar) yaklaştıklarını övünerek söylüyordu. 1,2 milyon aileye 1000 TL dağıtmışlar, ne büyük başarı!
Böylesine kof gösterilerle durumu idare ediyorlar; süreç falan yönettikleri yok. Tüm bunları yaparken de emeğe acımasız saldırı hız kesmeden devam ediyor. Tekelci sermayenin bu has hükümeti, kapitalizmin en vahşi biçimlerinden birini uygulamakta hiç tereddüt etmedi.
“Ekonomi çarkları dönmeli” şiarıyla işçileri virüsün, salgının, ölümün kucağına attılar. “İşten çıkarmayı yasaklıyoruz” iddiasıyla “ücretsiz izin” uygulamasını yasa mertebesine yükselttiler. Böylece işçileri korkunç bir sefalete mahkum ettiler.
“Kısa çalışma ödeneği” uygulamasıyla ücretsiz izne çıkarılan işçiler, 1168 TL ile geçinmeye mahkum edildiler. Üstelik “normale dönüş” gerçekleştiği halde bu uygulamanın süresi uzatıldı. Türkçesi, işçilere “1168 TL ile yaşamaya devam” dendi. “Başarılı süreç yönetimi” dedikleri bu işte! İşçilere cehennem, çalışma kampı, patronlara teşvikler, eksi faizli krediler...
Tükendiler. Nefesleri kesildi. Bu yükü taşıyacak takatleri yok artık. Bitti!
Ama buradan bırakıp gidecekleri sonucu çıkarılmasın sakın.
Sabah akşam anket sonuçları açıklayıp “ilk seçimde gidiyorlar” sakızını çiğneyip duruyor malum kesimler. Yine CHP’nin kuyruğuna takma derdindeler işçi ve emekçileri. Madem tükendiler, madem eriyorlar, anketler de bunu teyit ediyor madem... sandıkla bu işi hallederiz! Tastamam kurdukları hayal budur.
Dinci faşizmden kurtulmak için dişe diş bir mücadele gerekiyor. Öyle seçimle, sandıkla değil. “Ben devletim” diyen (ve kesinlikle bu lafı çok haklı olarak söyleyen) polis ve askeri, bir bütün olarak faşist devlet aygıtını lağvetmeden, zindanları dolduran politik tutsakları özgürleştirmeden, kendi geleceğini belirleme hakkı zor yoluyla engellenmiş Kürt halkına ve ulusal topluluk halklarına bu hakları teslim edilmeden... ne dinci faşizmden kurtulabiliriz, ne genel anlamda sömürü düzeninden. Umutları bir kez daha sandığa gömmek isteyenlere kanmayalım!