“Doğu Akdeniz gerilimi” ışık hızıyla ilerliyor! Her gün, hatta gün içinde değişiyor kararlar, pozisyonlar.

Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz arama çalışmaları ile başladı gerilim. TC buna İhvancı Trablus ile imzaladığı mutabakat üzerinden karşılık verdi. Denizdeki kaynaklara yönelik kapışma hızla Libya’ya kaydı. Fransa ile sürtüşmeler yaşandı. Arap coğrafyası ile karşıt kamplar oluştu, kılıçlar çekildi. Mısır ile kafa kafaya gelindi. En son bugün Alman savaş gemisi Hamburg’un Libya açıklarına yöneldiği bilgisi düştü ajanslara. “Silah sevkiyatı yapan ülkelere yönelik yaptırımlar üzerinde çalışan” Almanya, böylece fiili adım atmış oldu.

Ankara, işin başından beri sürekli el yükselten bir yaklaşım içindeydi. Sonra Osmanlı bakiyesi olduğundan olsa gerek, işler Mehter marşı eşliğinde sürmeye başladı: İki ileri bir geri!

Bir durulup bir coşuyor deniz. Meis açıklarındaki Navtex zincirini izleyebilen beri gelsin!

Önce TC arama sondaj faaliyeti yapacağı açıklaması yaptı. Yunanistan ayağa kalktı. Her iki ülke donanması harekete geçti. Hatırı sayılır bir kuvvet karşı karşıya geldi. Bir anda savaş zilleri çalmaya başladı. Derken Merkel ara bulucu oldu. AB yaptırım sopasını salladı. İspanya Dışişleri Bakanı önce Ankara’ya gitti. Yumuşama sözü aldı. Ardından Atina’ya gitti. Sözcü Kalın’ın ağzından Saray, “madem bu müzakereler devam edecek bir görelim önümüzü, bir müddet bekletelim” diyerek araştırma gemisi Oruç Reis’in geri çekildiğini açıkladı. Aynı gün İspanyol bakan “laf değil icraat” isterken, Yunan bakan Türkiye’yi kınadı.

Yumuşamadan bahsedilirken gelen bu çıkışlardan sonra Türkiye, yeni bir Navtex yayımladı. Bu defa “Barbaros Hayreddin Paşa, M/V Tanux-1 ve R/V Apollo Moon isimli gemilerin sismik çalışmalar yapmak üzere Doğu Akdeniz'de görevlendirildiği belirtildi. Duyuruda çalışmaların 28 Temmuz ile 18 Eylül tarihleri arasında gerçekleşeceği belirtildi. Mesajda diğer gemilerden 5 deniz mili açıktan geçilmesi istendi”. Açık ki, Oruç Reis’i geri çekmekle elinin zayıfladığını düşünen Ankara, yeni bir hamle ile el yükseltme ihtiyacı duyuyordu.

Savunma bakanı Akar “Bu konuda hiç kimse bize herhangi bir şekilde etki etmeye veya herhangi şekilde bizi engellemeye kalkmasın. Bu konuda kararlı olduğumuzu defalarca söyledik. Bunları da yerine getireceğiz” sözleriyle bir kez daha meydan okuma faslına başladı.

Hiç kuşkusuz gücünün sınırları ile yağma hevesleri arasında büyük bir açı var Türk devletinin. Ama daha önce de işaret ettiğimiz gibi, içerde devrimin baskısıyla boğuşan her burjuva iktidar gibi gözünü dışarıya dikiyor faşist devlet. Üstelik bir emekli tümamiralin sözleriyle “gerek donanmasıyla gerek sismik gerek sondaj filosuyla dünyada ölçeği görülmemiş büyük bir atılım yap”an bir ülke olarak, sürekli savaş atını şahlandırıp durmaktan kolay vazgeçebilecek durumda değil.

Üstelik TC bu savaş hamlelerini sadece Doğu Akdeniz'de yapıyor değil. Fiilen savaşın içinde bulunduğu Suriye, Rojava ve G. Kürdistan’ın dışında, şimdi özellikle Azerbaycan-Ermenistan geriliminde aktif bir savaş kışkırtıcısı rolüne soyunmuş bulunuyor.

12 Temmuz’da patlak veren ve hala belirli aralıklarla devam eden Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalardan sonra Ankara, kaba bir şekilde Ermenistan’ı tehdit ederek “tüm gücümüzle Azerbaycan’ın yanındayız” açıklaması yapmıştı. Düşürülen Ermenistan İHA’larına bakılacak olursa (bugün itibariyle altı oldu) açıktan silah, ekipman ve personel desteği verdiği Azerbaycan ile ortak tatbikata başladı Türkiye. Ermenistan tarafından tedirginlikle karşılanan tatbikat “Hava kuvvetleriyle başlayan tatbikatta iki ülkeden askeri uçak ve helikopterler yer alıyor. Bakü, Nahçıvan, Gence, Kürdemir ve Yevlah'ta sürdürülecek tatbikat 10 Ağustos'ta sona erecek. Kara kuvvetlerinin tatbikatı ise Bakü ve Nahçıvan'da 1-5 Ağustos'ta yapılacak”.

Böylece üç cephede, hatta dört cephede kah gerilim, kah belirli düzeyde çatışmalar şeklinde ilerleyen süreç, Çehov’un sahnedeki silahını çağrıştırır bir şekilde, mutlak bir savaşa evrilmenin eşiğine gelmiş bulunuyor. Tüm cephelerde el yükseltmeye çalışan, askeri sınaiye büyük yatırımlar yapan, paralı dinci çeteler üzerinden çatışmalara giren Türk devleti, artık önü alınmaz bir şekilde büyük savaşa sürükleniyor. İşler bu raddeye geldikten sonra, hasımlarının baskısıyla bu cephelerden savaşmadan çekilirse içerde büyük bir yıkım bekliyor onu. Yok eğer savaşa girerse, çok büyük ihtimalle uğrayacağı hezimetler ve savaşın yıkımları yüzünden bir yıkım bekliyor. Türk tekelci sermayesi böylece tarihteki örneklerde olduğu gibi girdabına kapıldığı iç ve dış savaş sarmalında, çapıyla hevesleri arasında uçurum olan yöneticiler eliyle dört nala çöküşe gidiyor.