Osmanlı’nın ipiyle kuyuya inilmez, der halkımız. Yönetici sınıfa hiç güven duymamıştır. Yüzyılların pratik deneyiminin ifadesidir. Sözüne kanmaz tepedekilerin. Tatlı sözlere, vaatlere inanmaz. Bilir ki her vaatten, her tatlı sözden sonra bir melanet gelecek.
Osmanlı’nın bakiyesidir cumhuriyet. Bakmayın öyle birbirleriyle didişip durduklarına. Kuruluşundan bugüne bir din devleti olan cumhuriyetin yöneticileri, kayıkçı dövüşleriyle birbirlerine girseler de, emekçi halklara, Kürt halkına ve ulusal topluluklara düşmanlıkta uzlaşırlar her zaman. Tüm bir tarihi katliam, inkar ve imha olan bir gelenekten gelirler hepsi de.
Dönem dönem ciddi farklılaşan çıkarların belirli oranda etkilediği bir kayıkçı dövüşüdür sürer gider. Dindar kesimler “dinsiz CHP” umacasıyla, kemalist kesim ise “şeriatçılık-gericilik” umacasıyla sisteme yedeklenir. Yüz yıldır bir şekilde sürmektedir bu saçma oyun.
Dinci faşist iktidarın Ayasofya müsameresine CHP “iktidar kurultayı” müsameresi ile karşılık verdi. “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ni ilan etti Kılıçdaroğlu. Büyük laflar, seçimle her şeyi düzeltme vaadi. Bu arada düzeltme dedikleri de eskiye dönüş. Kurultay kürsüsünde Cihaner, bu sahtekarlığı “Türkiye’nin rejim değişikliğinin müsebbibi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına oy verdiniz” sözleriyle dile getirdi.
“Yerli Gandhi” Kılıçdaroğlu kurultay sonrası grup toplantısında yaptığı konuşmada herkese mavi boncuklar dağıtmayı sürdürdü. Bir taraftan “Kürt sorunun çözmek”ten bahsetti, diğer taraftan “Diyarbakır anneleri”nin mübarekliğinden! Tam bir çeşni!
Daha önce birkaç kez Demirtaş’ın tutukluluğuna değinen, “neden hala hapiste anlayamıyorum” diyen Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “40 yıldır Kürt sorunu tartışılıyor. 40 yıldır bir sorunun çözülmesinin sebebi kimdir? Siyasi otoritedir. Şimdi batının egemen güçleri bu sorunu Türkiye’nin çıkarına aykırı bir araç olarak görüyorlar. Bu sorunu Türkiye’nin bağımsızlığı çerçevesinde çözeceğime söz veriyorum. Her insanın hayatı önemlidir. Bayrağımız, vatanımız, bağımsızlığımız çerçevesinde çözeceğiz. Kadına yönelik fırsat eşitliğini çözeceğiz. Tüm terör örgütleriyle ve yer altı terör örgütleriyle mücadele etmek bizim görevimiz olacaktır.”
Sözlerdeki tutarsızlık, çelişik yaklaşımları bir kenara bırakalım. Bu mavi boncuk neden?
Afrin işgaline açık desteği kim verdi? O dönem Afrin’de Kürt halkının başına yağan bombaların üzerine ismini ve imzasını koyanlar arasında CHP parti meclisi üyeleri yok muydu? Sözkonusu olan Kürt halkının özgürlüğü olduğunda herkesten önce “cumhuriyeti kuran parti” olarak CHP değil midir buna karşı haykırıp duran?
Ya da Demirtaş başta olmak üzere HDP’li vekillerin zindana tıkılmasını sağlayan yasa değişikliğine “anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek destek sunan Kılıçdaroğlu değil miydi? 16 Nisan referandumunda hileler yetmeyince YSK eliyle mühürsüz oyların geçerliliği üzerinden “yeni sistem” kabul edildiğinde YSK önündeki gösterileri engelleyen, patlamak üzere olan öfkeyi yatıştıran kimdi? Atı (ç)alan Üsküdar’ı bu sayede geçmedi mi?
Kılıçdaroğlu “seçimle gelen seçimle gidecek” buyuruyor. “Demokratik yolla dikta yönetimine son verecek”miş! Sistemin bu stepne lastiği, dinci faşizmin bu koltuk değneği, bir kez daha sandık oyununu meşrulaştırma gayretinde. Sonuçta yine “adam kazandı” demek için! Sokakta gelişen tepkileri bir şekilde yatıştırmak istiyorlar.
İşin aslı sermaye sınıfı CHP eliyle yeni bir oyalama süreci başlatmaya çalışıyor. Dinci faşizmin tehditleri, güç gösterileri, savaş hazırlıkları işe yaramıyor. Gittikçe büyüyen öfkeyi yatıştırmak, sistem içi kanallara akıtmak gerek. Bunun için de bol vaat eşliğinde toplumun belirli kesimini peşinden sürükleyecek bir harekete ihtiyaç var. Kılıçdaroğlu’nun son dönem yapmaya çalıştığı tam olarak budur.
Dinci faşist iktidar sopa sallarken, CHP, devrimci demokratik güçlere, Kürt halkına ve emekçi yığınlara havuç gösteriyor.
Tarih boyunca oynan oyundur bu. Sermaye sınıfı ne zaman sıkışsa, emekçi yığınların hareketi ne zaman devleti zora soksa, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ne zaman sistemin duvarlarını şiddetle dövmeye başlasa... Tek sözle devrimin baskısını ne zaman enselerinde hissetse, yeni bir oyalama sürecine ihtiyaç duyar. Kürt halkının ve devrimci demokratik güçlerin aklını çelmeye çalışır. Emekçi yığınlara vaatler sıralar. Bir taraftan azgın bir terör ve baskı uygular, diğer taraftan “bir soluk borusu” niyetine vaatler politikasının önünü açar. “Ortanın solu”ndan beri CHP’nin temel misyonu bu olageldi hep. Ne zaman ki sermaye sınıfı bu vaatler döneminde güç topladı, büyük bir vahşetle saldırıya geçti. Katliamlar yaptı. Tarihimizdeki belli başlı katliamlara bakın, hemen hepsinin CHP hükümetleri döneminde hayata geçirildiğini görürsünüz.
CHP tarihsel misyonunu oynamak için sahne alıyor. Asıl tehlike onun bu yönünü bir türlü kabul etmeyip hala “demokrasi ittifakı” gevelemeleri altında emekçileri CHP kuyruğuna takmaya çalışanlardan geliyor.