Amnezi, unutkanlık hastalığıdır. Bellek yitimi yani. Hükümetin hazırladığı yeni sosyal medya tasarısı, “unutma hakkı” diye bir “yenilik” getiriyor. Bile isteye amnezi!
Kim unutmak ister ki geçmişini. Geçmişte çok acı çekenler? Bütün ömrü travmalarla geçenler? Ya da belki, kendi geçmişlerinin sürekli hatırlatılmasından korkan birileri, tüm toplumun amnezi olmasını ister? Bir şekilde unutulmalı bir takım gerçekler.
Böyle düşündü “asrın dünya lideri”. Zira binlerce kovuşturma, soruşturma, tutuklama yetmedi. Ne yapsa, ne etse alamadı ortalığa saçılan bilgi ve belgelerin önünü. Baktı olacak gibi değil. Meclise gönderdiği yeni sosyal medya kanununu ile kurutmaya karar verdi sorunun kökünü!
Tasarıya göre “kişilik haklarına saldırı, iftira, hakaret gibi nedenlerle içeriğin engellenmesi veya çıkarılması”, yetmedi, “unutma hakkı” sözkonusu olabilecek. Böylece “kişilerin isminin geçtiği ve ‘kişilik haklarına saldırı’ olarak nitelendirdiği paylaşımlar arama motorlarında görülmeyecek.” Nasıl da “makul gerekçelerle” sunuluyor değil mi? (Birileri “çanta” mı dedi? “Malum kişiye anlatır gibi”? Merak buyurmayın. Hazır mahkeme kararı da var malum konularda. Tek tuşla görünmez olacak hepsi bundan böyle veri tabanlarında. )
Çoban Sülü’nün o veciz sözünü hatırlar herkes: “Dün dündür, bugün bugündür”! Siyasette dönme sanatının büyük ustası Demirel, işte bu sözle ifade ediyordu burjuva siyasetçilerin durumunu. (Gayet açık sözlüydü rahmetli! “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen de oydu.)
“Milli görüş gömleğini çıkartıp” başbakan olan “aldatılma şampiyonu” RTE, bu keskin dönüşlerinin hatırlatılmasından pek hoşlanmaz. Ekibindeki irili ufaklı herkes... hatta ona selam vermiş “sair efrad” yahut gazeteci kılıklı zevat... Hepsi, ama hepsi korkar kendi geçmişlerinden. Mesela bakın, kim en yüksek perdeden küfrediyorsa Feto’nun tarikatına... geçmişte “hizmet hareketinin başındaki pek muhterem hazret”in el etek öpücüsüdür en ön saflarda. Şaşmaz bir kuraldır bu. Fizik yasaları bile bu keskinlikte değildir!
Dün ak dediğine bugün kara, dün sövüp saydığı ile bugün can ciğer kuzu sarma... Ve tersten, bugün kan davalı dünkü suç ortaklarıyla.
E ne var ki bunda! Burjuva siyasetin alameti farikası değil mi bunca dönüş? Kuşkusuz öyle ama... “asrın dünya liderininki” Chaplin’in “Büyük Diktatör”ünü çırak çıkartacak kadar fazla. Bunca hızlı dönüşün izahı yapılamıyor çoğu zaman.
Ama asıl önemlisi, epi topu bir yüzüklük adamın çeyrek asırlık baş döndüren hikayesi. O kokuşmuş Havuz’daki emirerleri itinayla gizliyorlar tüm hikayeyi ama, internet ve sosyal medya başa bela. Olmadık bilgi ve belgeler, kayıtlar... çeşitli algoritmalarla gerilere atılsa da, bir türlü uçup gitmeyen, silinmeyen veriler. Unutmayan kör olası bir ilginç bellek! Üstelik her yeni yetme çocuğun rahatlıkla ulaşabileceği bir ortamda!
Öyleyse unut(tur)mak lazım tüm bunları bir şekilde. Yeni tasarıdaki “unutma hakkı”nın ereği, bir mahkeme ilamına binaen tek tuşla oluşacak bir toplumsal amnezi. Yok kişilik haklarıymış, yok kişiliğe saldırıymış... (Yine birileri “çanta” dedi sanki!) Lakin unutuyorlar. Zabıt varakası kar etmiyor toplumsal belleğe. Tüm bu çürümüşlüğe duyduğu öfke kadar, kendi devrimci geçmişine kurduğu köprüler de silinmez toplumsal bellekte.