Bir yağma sofrası tüm memleket. Çekirge sürüsünden beter, çökmüşler. Her şeyi, ama her şeyi tüketmekteler sonuna dek. Ellerine fırsat geçirmişler, semiriyorlar.

“Sonradan görme”nin en seviyesizi. Öylesine açgözlü, öylesine hoyrat! Bir piknikte eli yağlanmasın diye peçete niyetine 100 TL ile et tutan görgüsüzlük, kendini bilmezlik. Çevresindeki her şeyi iç eden hodbinlik!

Baştan aşağı “örgütlü kötülük” halinde saldırıyorlar. Biliyorlar. Bir kayarsa ayakları, bir yitirirlerse dört elle sarıldıkları iktidarı... bitecek bu “han-ı yağma” devranı. Korkuyorlar. Korkuyorlar ve o büyük korkunun dehşetiyle pervasız saldırıyorlar. Her şeye, güzellik ve gelecek içeren her şeye düşman oluyorlar. Sonsuz bir korku, korkunç bir kin!..

Kadıköy’de gençlere sokak ortasında işkenceler yaptılar. Suruç’ta IŞİD’in bombasıyla yaşamını yitiren gençlerimizi anan arkadaşları, aynı IŞİD’in üniformalıları tarafından saldırıya uğradı. Hunharca saldırdılar, saatlerce işkenceler yaptılar.

Ey saraylarında altın varaklı koltuklarındaki saltanat düşkünleri! Ey ellerindeki gücün gölgesinde kendilerinden geçen ahmaklar sürüsü! Ey işkenceciler! Kafi gelmez gücünüz geleceğin ışıltısını o genç gözlerden silmeye. Yetmez gücünüz çocuklarımızın yüzlerindeki gülüşü silmeye.

Bu fotoğrafa iyi bakın! İşkenceci cellatlarınızın inlerinde yüzlerinden gülüş, gözlerinden ışıltılı gelecek akan bu gençler, sizin geleceksizliğinizin ilanıdır. O ışıltı diyor ki, “Korkumuz yok! İnmedi bir gün bile gözlerimize bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun”, o mağrur gülüş diyor ki, “Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı”. Görün, duyun, anlayın artık. Bitti! Devri saltanatınız bitti!