Ekonomi berbat. Makyajlanmış rakamlar da durumu kurtarmaya yetmiyor. Bütçe açığı gayya kuyusu olmuş. Yolsuzluk en tepeden başlamak üzere tüm yapının iliklerine işlemiş. Çürüme geri dönüşsüz.

Bilal evdeki paraları sıfırlayamadıysa da Damat Merkez’in döviz rezervini sıfırlamayı başarmış!

TL’nin değerini korumak adına sadece son altı haftada 8,3 milyar dolar döviz satmış kamu bankaları. “Bakın burası çok önemli”! Geçen yıl ve bu yılın ilk altı ayında toplam 100 milyar dolarlık satış yapıldığı iddia ediliyor. Böylece dolar 7 TL’yi geçmemiş oldu! Başarının büyüklüğüne şapka çıkarmak gerek!

Ekonomik görüntüyü makyajlamak için rakamlarla oynanıyor. Ama gerçeklik ortada. İşsizlik rakamlarıyla oynadılar. Gerçek işsizlik rakamları çalışan işçi sayısını geçti!

“Konut satışında patlama” manşetlerinden geçilmiyor havuz medyasında. Konut satışlarını topluca derleyip bu yalanı atıyorlar. Oysa verdikleri rakamların üçte ikisi ikinci el konut satışı piyasası. İstatistikler 2019’un kara bir yıl olduğunu, bu yılın ilk altı ayının 2019’dan bile kötü olduğunu gösteriyor yeni konut satışında. Türkçesi şu. Eldeki konut stokunu azaltmak için faizleri enflasyonun altına çektiler (reel eksi faiz), ama işe yaramadı! “Sistemin motoru” olan inşaat sektörü çökmüş durumda.

Bütçedeki altı aylık açık 109,5 milyar TL. (16 milyar dolar!) Yılın yarısının açığı bu! Varın gerisini siz hesaplayın.

Artık hükümet destekçisi iktisatçılar bile isyanda. Durumu, çöküşü ve gelmekte olanı görüyorlar. Canhıraş yazılar yazıyorlar.

Düzen sallantıda. Kaynak yok, “kasa can çekişiyor”! Kıdem tazminatına göz dikti hükümet, işçiler ayağa kalktı. Genel grev çıkışları, öfkeli homurdanmalar... Saray baktı olacak gibi değil, fırtına yaklaşıyor; kapattı bu bahsi şimdilik. İçerisi bela.

Dışarda işler karışık. Libya’nın petrolü, Kerkük-Musul, Misak-ı Milli... Ordan burdan toprak tırtıkla, savaş ve ganimet... bol nutuk, hamaset! Sürmekte olan savaşlara yetmiyor para. Kaynak yok. Bütçede delik büyük. Borç çok. Yeni borçlanılacak kapı yok.

Kasa tamtakır ama hırslar büyük. Libya'da Mısır ile kafa kafaya gelindi çoktan. Bir yanlış adım tarafları savaşa sürükleyecek artık.

Suriye’de işler epey karıştı. İdlib savaşanın eli kulağında. TSK Rus askerlerini vurdu. Dinci çeteler TSK’ya da saldırır oldu.

Ama asıl beklenmedik risk, doğudan yükseliyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasında başlayan çatışmalara dinci faşist iktidar doğrudan siyasal taraf olarak dalmış durumda. Önce Çavuşoğlu, sonra Akar ve en sonunda RTE, öyle üst perdeden açıklamalar yaptı ki, bu siyasal adımın birden bire askeri eyleme dönüşmesi işten bile değil.

Her devrim döneminin neredeyse yasa kesinliğinde ortak özelliklerindendir. Çöken egemen sınıf, ömrünün son deminde hata üstüne hata yapar. Yeniden şaşalı günlere döneyim derken olmadık adımlar atar. Hırs ve egoları çaplarıyla ters orantılı ne kadar “çılgın” varsa, bu dönemin başat siyasal figürü haline gelir. Böylesi çapsız şahıslarla sarmalanmış bir çürüme, çöküşün simgesi haline gelir. Adlî, malî, siyasi her türden çürümüşlüğün Saray’la ilintili bir kanalizasyon sistemine dönüşmesi gibi!

İşte bu nokta, düğüm noktasıdır, sıçrama noktasıdır. Durumu hala anlayamayanlar, “saray düzeni” ile “eski düzen” arasında bir kapışma ve konumlanma derdindeler. Yanlış. Geldiğimiz nokta “saray düzeni” ile emeğin egemen olduğu “demokratik/sosyalist düzen” arasında bir kapışma aşamasıdır. Ve bu aşamada “eski düzen”in tüm siyasal aktörleri, “saray düzeni”nin saflarında yer almaktadır. Herkes buna göre konumlanmalıdır.