“Minareyi çalan kılıfını uydurur, der halkımız. Güzel sözdür. Büyük çaplı yolsuzluk, arsızlık, hırsızlık yapan kimsenin, suçun ortaya çıkmaması için her tür önlemi alacağını anlatmak ister. Peki birileri minare yerine koca bir barajı çalarsa!

Eğlence olsun diye sormuyoruz. Ülkede bu soygun, talan, yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık işlerinin geldiği boyutu anlatmaya çalışıyoruz.

Kapitalizm bütün gözeneklerinden kan ve irin akarak doğmuş bir sistem. Kapitalizmin doğuş döneminin büyük sanatçılarının, sistemin bu yönüne yoğun eleştiriler getirmesi boşuna değil. Her tür değer yargısını metaya indirgeyen, soysuzluğu baş tacı eden bir sistem. Hele bizde, Hüseyin Rahmi’nin “utanmaz adam”ının egemen olduğu bir yapı... Bütün toplumsal birikimin peşkeş çekilme hikayesidir Türkiye’de kapitalizmin gelişimi. “Ülkenin büyük ailelerinin” hikayelerine bakın, ne demek istediğimizi görürsünüz.

Her tür yolsuzluğu gördük, tanıdık, diyorduk ki... bir “yok-baraj” hikayesiyle şaşkınlığa düştük. Çankırı’da Devrez Çayı’na yapılan 450 milyon liralık (66 milyon dolar) bir baraj buharlaşmış!

Anadolu’da teşviklerden yararlanmak için derme çatma da olsa dört duvarlık bir yapı kurarlar normalde. Dinci faşist iktidar işi öylesine ileri götürmüş ki, 450 milyonu birilerine hibe etmek için baraj ihalesi açmış. “Temel atma töreni” yapmış. Bakan gelmiş 2017’deki bu törene. Düğmeye basılıp kayalar patlatılmış. Ama göstermelik bir şantiye bile kurulmamış! Anlayacağınız minare kılıfı hikayesini bile düşünmemişler. O kadar rahat, o kadar pervasız!

Pasta büyük. Gerçekten büyük. İhaleler, yatırımlar, al-verler, iç etmeler... 2007-2019 arasındaki 12 yıllık dilimde CB Yatırım Ofisi, 224 “yatırım projesi” gerçekleştirmiş. Toplam tutar 23 milyar dolar (160 milyar TL). Göz göre göre bir yok-baraja 450 milyon verenlerin bu 224 “yatırım projesi”nde neler çevirebildiklerini varın siz hesaplayın!

Haksızlık ettiğimizi mi düşünüyorsunuz? O halde Kanal İstanbul meselesinde Damat’tan Katar’ın Firstlady’sine, Kuveytli burjuvalardan ülkede her inşaatın altından çıkan “malum konsorsiyuma”, Koç ve Sabancı gibi “köklü ailelere” vuran tuhaf piyangoya bakın o zaman. Tarla/arazi olarak düşük bedelle alınan toprakların birden bire ticaret merkezi, iskan vb. yöntemle nasıl korkunç değer kazandığına bakın.

Çürümenin geldiği düzeydir bu. Katlanarak büyüyen bir çirkef çukuru. Tüm toplumu etkisi altına alan, tüm topluma yayılan bir cüruf. Devrim yangınıyla temizlemekten başka hiçbir çıkar yolu yok!