Şeytan ayrıntıda gizlidir derler. Pek öyle değil. Düpedüz ortada, tüm çıplaklığıyla sırıtıyor hepimizin yüzüne.
Bir burjuva, bir patron... “dini bütün patronlar örgütü”nün il başkanı... Hani 7 işçinin parçalanmış bedenleri yerde yatar, henüz enkaz altında o cehennem yerinde kaç işçi olduğu bilinmezken, yaralı onlarca işçi hastanelere taşınırken, beyefendiye “moral yemeği” veren patron örgütü var ya, işte onun il başkanı... diyor ki “cenazeyi almadan tazminat peşine düştüler”!
Bu lafı, o korkunç patlamada yaşamını yitiren bir işçinin ailesi için söylüyor. Bu “kaza” zerre kadar sarsmamış mü’min burjuvayı. İşçilere, denetimcilere, iş güvenliği uzmanlarına, mühendislere, yöneticilere... önüne gelene zehir zemberek sözler, önüne gelene yaylım ateş! Ama kendisi sütten çıkmış ak kaşık. Hatta AKkaşık! Boşuna patron örgütünün Sakarya il başkanı olmamış!
Salgın döneminde “ekonomi çarkları dönmek zorunda” olan ülkenin fabrikatörlerinden biri olarak, üretimi durdurmamış: “Devletimizin, milletimizin yanında olmak için zor şartlar içerisinde üretime devam ettik”! Fedakarlığı görüyorsunuz değil mi? O tonla barutu, barut hammaddesini, makineleri, binaları kemirip yemediği, bunun yerine “fedakarlık” edip üretime yöneldiği için hepimiz minnettar olmalıyız bu burjuva efendiye!
Oğul böyle üfürüp eserken, baba ise “işçilere daha fazla malzeme üretmeleri için baskı yapılmaz. Benim bilgim ve talimatım olmadan baskı yapılması söz konusu değildir. Ben asla böyle bir talimat vermedim. ... Denetimlerde eksiklerle ilgili para cezası kesildiğini kesinlikle hatırlamıyorum. Birkaç kez meydana gelen iş kazalarından dolayı bir iki gün iş yerinin kapatıldığı olmuştur” diyor. Rahatlığa bakın, “birkaç kez meydana gelen iş kazalarından dolayı bir iki gün iş yerinin kapatıldığı olmuş”muş! O kazalarda ölen işçiler var. İşçi, insan... ama ne gam! “Birkaç kaza” sadece onun için. Bir de “bir iki gün kapatılma” meselesi, o kadar!
Oysa mesela 2011’deki kazadan sonra tam 9 yıl süren yargılamada fabrika sahibine dört buçuk yıl hapis cezası çıktı. Mahkeme kayıtlarına “ihmaller zinciri” madde madde girdi. Ama sağlık raporları ile cezanın ertelenmesini sağladılar baba-oğul Coşkunlar. Babalar ve oğullar...
Oğul bu son patlamadan sonra tutuklandı. Tepki büyük olunca böyle bir adımla tepki düşürme operasyonu çekiyor devlet “bağımsız yargı” eliyle! Sonra ortalık duruluyor, yatışıyor... salınıveriyor içerdeki “kader mahkumu” patronlar. Çoğunluk ise mahkemeye bile çıkmıyor.
Düşünün, sadece Haziran ayında 188 işçi, “fıtrat” gereği hayatını kaybetti! Bütün şantiyeler, tersaneler, irili ufaklı işletmeler işçi öğüten bir çark adeta. En tepedeki böyle “fıtrat” diye haykırdıkça patron aleyhine bir karar çıkabilir mi? Üstelik en fazla işçi kanına girenlerin, bir “tuhaf ilişkiler ağı” ile bir şekilde en tepedekiyle kesişiyor yolu!
İşçilerin sadece emeğini sömürerek değil, kanını tüketerek semiren bir sistem var karşımızda. En vahşi haliyle kapitalizmin ta kendisi! Kendi sınıfsal niteliğini bir an olsun gizlemeyen dinci faşist iktidar, bir suç şebekesi haline gelmiş yapısıyla bu vahşeti en uç noktalara çıkarıyor. Her açıdan yoğun saldırı altında olan işçilerin yaşam hakkı, sadece bu faşist iktidarın ve devletin tüm maddi temelleriyle birlikte havaya uçurulmasıyla korunabilir. Sistemin yıkılması doğrudan yaşamı savunma konusu haline gelmiştir.