Sermaye tehlikenin ayırtında. Telaşa düşmüş. Yerküreyi kasıp kavuruyor isyan dalgası. Biçim değiştiriyor, coğrafya değiştiriyor, söylem değiştiriyor... ama öz değişmiyor. Anti-kapitalist bir isyan bu. Bunun çok uzun süredir farkında dünya burjuvazisi ve önünü almak için her yolu deniyor.

Politik çevirme hareketini geliştirdi 90’larda. “Yeni sol”undan her tür kimlik siyasetine, oradan sistem içileştirme saldırısına kadar her yola başvurdu. Latinler’in gerilla örgütlerini uzlaşma masalarına çekti, adım adım tasfiye etti. Bu uzlaşma masaları, son örneğini Kolombiya’nın “öldüren barış”ında gördüğümüz gibi, ileri çıkan tüm halk önderlerinin, sendikacıların, militanların, “eski gerillaların” sermayenin gizli örgütlenmeleri tarafından fiziki imhasıyla el ele gitti.

Sistem içi olmayı reddeden devrimci örgütlenmelere karşı sermayenin silahlı gücü ve en baskıcı yasaları devreye sokuldu. Sosyalist ülkelerdeki karşı-devrimlerin yarattığı savrulma döneminde emperyalist burjuvazi dünya genelindeki sosyalist akımların büyük bir kısmını devrimden ve iktidar savaşından koparmayı başardı.

Ama toplumsal yaşam karşıtların çatışması biçiminde ilerler. Sermayenin duruma en hakim olduğu dönemde, emek cephesinin güçlü patlamalar şeklinde kendini ifade ettiğine tanık olduk. 90’ların ortalarından itibaren dünya devrimi dalgası her yerde yükselişe geçti. Kapitalist krizler, batan ülkeler, proleter kitlelerin yükselen isyanları tüm kıtalarda gözle görünür bir olgu haline gelmeye başladı. Avrupa’dan “Asya Kaplanları”na, Avustralya’dan ABD ve Kanada’ya, her yer eylem alanı haline geldi. Hareket, ideolojik ve teorik ifadesini açık ve net olarak bulamadı. Puslu ve karmaşık kelimeler ardına gizlenen teorilerle kendini açığa vurdu. Gerçekliğin tek yanlı kavranışının ifadeleri olan bu teorilerle birlikte bir dizi entelektüel isimin, yeni dönemin “idolü” haline gelmesinin yolu açıldı. Dünya burjuvazisi açısından bu, tercih edilebilir bir durumdu. Böylelikle bu belirsiz ve muğlaklığın dili sayesinde tehlikeli devrimci Marksizmin etkisine karşı bir çeşit bariyer örülmüş oluyordu. Bu muğlaklık, bu karmaşıklık hala devam ediyor.

21. yüzyıl ise büyük altüst oluşlar ve savaşlar yüzyılıydı. Kelimenin gerçek anlamında ayaklanmalar ve devrimler yüzyılı olarak açtı perdesini. Seattle’la birlikte bir sıçrama geçiren hareket, 11 Eylül sonrasında karşısında emperyalist burjuvazinin dünya savaşını buldu. Afganistan ve Irak işgalleri, “Büyük Ortadoğu” saldırısı... NATO’yu etkin olarak kullanan emperyalizm, yüz milyonların hareketini ateş ve barut ile engelleme umuduna tutundu. Ama 2008’deki büyük çöküş, hemen ardından %99 hareketiyle (Occupy Hareketi) birlikte emperyalist merkezler sarsıldı. Her bastırma ve yolundan saptırma girişimi, hareketin daha büyük bir güç ve ivmeyle sermayenin karşısına dikilmesiyle sonuçlandı.

2011 Aralık’ında Tunus’ta bölge devriminin fitili ateşlendi (“Arap Baharı”). Rojava Devrimi, Gezi Ayaklanması, 6-8 Ekim Serhıldanı, “Hendek Savaşları” olarak anılan kalkışma... Tüm dünyada inişli çıkışlı büyük kitle gösterileri, grevler, çatışmalar... Kesintisiz süren bir süreç bu. Ve hiçbir kıta, hiçbir ülke bundan azade değil.

Latinler’de Venezuela ile başlayan devrimci demokratik iktidarlar yönelimi, Honduras’ta darbeyle kesilmeye çalışıldı. Arjantin, Uruguay, Ekvador, Brezilya, Bolivya... kimi açık darbeyle, kimi “yargı darbesi” ile, kimi terörize edilen seçim süreçleriyle denetim altına alınmaya çalışıldı. Gelinen noktada emperyalistlerin kıtada denetimi yitirdiği, savaşarak elde tutmaya çalıştığı açığa çıktı.

Özellikle 2018 sonrasında derinleşmeye başlayan iktisadi krize paralel olarak artık kesintisiz bir hal alan bu proleter isyan dalgası, 2019’da 44 ülkeyi kapsayan bir eşzamanlılığa ulaştı. Covid-19 salgını ile kesintiye uğradığında proleter isyanın genel seyri buydu.

Bu güçlü dinamik burjuva politik arenada da yankı ve yansısını buldu kaçınılmaz olarak. İngiltere’de Corbyn, ABD’de Sanders kopup gelen bu dalganın ifadesiydi yalnızca. Öte yandan İspanya’da “Öfkeliler”, Yunanistan’da Syriza başta olmak üzere, emekçi yığınların sistem dışına taşma eğilimlerinin sistemle yeniden buluştuğu uç noktalar yaratıldı. En nihayetinde bir ucu Sanders’e uzanan bu politik bulamaç, kendini “İlerici Enternasyonal” adıyla siyaset sahnesinde ifade etti. İşte size sermaye eliyle “ilerici enternasyonalizm.” İçinde Sandersleri, Zizek türünde şovmenleri, kriz Yunanistan’ının Syrizalı starı (şimdi Mera25 genel sekreteri) Varufakis’i, İzlanda başbakanını, Choamsky ve Klein türünden entelektüelleri, Assange’ı, E. Kürkçü’yü, E. Temelkuran’ı... barındıran bir örgütlenme. Kendi ifadeleri ile “İlerici Enternasyonal girişimi 2019’da dünyayı dolaşan ‘Küresel Protesto Dalgası’nın dünya çapında bir ortak mücadele cephesi için koşulları olgunlaştırdığı gözleminden hareket ediyor.” Dalga yükseliyor, Sanders Enstitüsü Aralık 2018’de çağrı yapıyor ve... Bu kadar açık, net.

Demokrasi sınıfsal, ilericilik göreli bir kavramdır. Böyle boş, şekilsiz sarfedilmesi gerçek amaçları gizlemeye çalışmaktan başka bir anlama gelmiyor. Kapitalist iktisadi zemin üzerinde kalıp “ortaklaşacağımız bir demokrasi, dayanışma ve sürdürülebilirlik vizyonu etrafında bir araya gel”mek... sermaye eliyle kurulan “enternasyonal” böyle bir şey işte. Gerçek Proleter Enternasyonalizmin, proleter devrimlerin önünü kesme çabalarıdır bunlar.Bu türden girişimler yığınların bilincini bulandırma çabalarıdır.

Ama başarıya ulaşamayacaklar! Bizzat pratik yaşamın devrimci içeriği karşısında başarısız kalmaya mahkumdur.

Hiç kuşku yok, özellikle son çeyrek asırdır sürekli güçlenen dünya devrimi dalgası devrimci komünist enternasyonali zorunlu kılıyor. Büyüyen ama hala devrimci politik-teorik ifadeyi egemen hale getiremeyen proleter hareket, devrimci komünist enternasyonale dayanarak bu zaafından kurtulabilir. Komünist enternasyonal bugün her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiştir.