Sudan’da iki günlük siyasi genel grev büyük bir katılım ile gerçekleşti. “Grev benzersiz bir başarıya ulaştı” diye duyurdu Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG). Eylemcilerin esprili bir dille belirttiği gibi “Sudan tadilat nedeniyle kapalı” idi adeta. Güçlü bir eylem idi. Devrimci odağın Sudan toplumunda güçlü bir karşılığı olduğunun göstergesi oldu. Yığınların duygu, düşünce dünyası ve ruh hali ile devrimci odak arasında güçlü bir bağ olduğunun kanıtını sundu.

Grev öncesindeki değerlendirmemizde devrimin denge durumuna dikkat çekmiş ve “[Grevin] güç dengesinde bir değişiklik yaratacağı kesin. Politik genel grevin kendisi başlı başına ‘zor’ aracıdır. Bu nedenle teoride ve pratik mücadelede savaşımın en üst aşamalarında çıkar karşımıza ve daima ‘devrimci ordu’ ile ‘silahlı ayaklanma’ ile birlikte ele alınır. Öyle de ele alınmak zorundadır. Aksi halde ya altı boş anarko-sendikalizme ya da ucu açık maceracılığa çıkar girilen yol” demiştik. Son birkaç günün gelişmeleri hızlı bir şekilde “savaşımın en üst aşamasına” girildiğini gösterdi.

Askerlerin ve paramiliter Acil Destek Kuvvetleri’nin (ADK, bilinen adıyla Cancavid) saldırısı sonucu 100 kişi hayatını kaybetti. Nil nehrinden 40 ceset çıkarıldı ve gönüllüler nehirde ceset aramalarına devam ediyor. Çoğunun acil ameliyata alındığı 326 yaralı olduğu bilgisi verildi Doktorlar Komitesi’nden. Ve Askeri Geçiş Konseyi (AGK) başkan yardımcısı general Hamdan Dagalı (nam-ı diğer Hemedi/Hamidi, kötü ünlü Cancavid’in eski şefi) “Konsey bağımsız soruşturma başlattı. Hızlı ve şeffaf bir soruşturma olacak. Sınırı aşanlar cezalandırılmalıdır” dedi. Oysa aynı Konsey’in sözcüsü, “güvenlik güçleri protestocular arasına sızan ‘azılı’ suçluları yakından takip ediyor” derken sözkonusu katliamın bizzat “güvenlik güçlerince” gerçekleştirdiğini itiraf ediyordu. Üstelik hastanedeki yaralılar askerler tarafından tutuklanıyordu.

Bu iki yüzlü açıklamaların devrimciler üzerinde hiçbir hükmünün olamayacağı, halk arasında büyük bir nefret uyandıracağı açık. Nitekim Sudan Meslek Odaları Birliği katliamın ilk saatlerinde Sudan halkını sokaklara çağıran kısa bir açıklama yayımladı: “SMOB ve müttefikleri devrimi savunmak için Sudan yurttaşlarını bütün kent ve kasabalarda yürüyüşler yapmaya, sokakları ve köprüleri denetim altına almaya çağırır. SMOB ve müttefikleri AGK devrilinceye kadar [yurttaşları] sivil itaatsizliğe çağırır.”

Aynı gün ÖDBG “Devrimi Yükseltme ve Darbe Konseyi ile Müzakerelerin Sonlandırılması” başlığıyla bir açıklama yayımladı. AGK’ye artık Darbe Konseyi adını verdiklerinin altını çizen devrimciler, katliamın sorumlusunun Darbe Konseyi olduğunu; darbecilerle her türden iletişimin sonlandırıldığını; 3 Haziran’dan itibaren başlamak üzere tüm ülkede siyasi genel grev ve sivil itaatsizlik çağrısı yaptıklarını; ordu ve polis içerisindeki onurlu insanların saldırılara karşı Sudan halkını korumaları gerektiğini; uluslararası toplumun ve bölgesel toplulukların darbecilerin gayrı meşru olduğunu ilan etmesini ve Sudan halk devriminin saflarında yer almasını dilediklerini ifade ettiler.

Açıklamanın ardından bazı sokaklarda taş, ağaç kütükleri ve yanan lastiklerden barikatlar yükselmeye başladı.

 

Cidde’de Planlanan Katliam

İki günlük siyasi genel grevin hayata geçtiği sıralarda AGK başkanı Abdülfettah ElBurhan bölge gericiğinden destek almak için diplomasi trafiğini yoğunlaştırmıştı. 30 Mayıs’ta “Olağanüstü Arap Zirvesi”ne katılmak için gittiği Cidde’de Prens Faysal tarafından törenle karşılandı. Aynı sıralarda Mekke’de düzenlenen “İslami İşbirliği Örgütü 14. İslam Zirvesinde” görücüye çıkacaktı. Daha önce Mısır’dan istenen destek ve Sisi’nin gösterdiği teveccüh, şimdi Cidde’de tüm bölge gericiliği tarafından gösteriliyordu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır başta olmak üzere bölgenin tüm gerici güçleri AGK’ye destek verdiler. Çok geçmeden oturma eylemi yapan göstericilere saldırılar başladı.

Önce grevin ikinci gününde “sarhoş bir askerin ateş açmasıyla” bir kişi öldü, bir kişi yaralandı. Sonra çeşitli saldırılarda 7 kişi hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı. Derken 3 Haziran’da büyük katliam geldi. İnsanlar otomatik silahlarla tarandı, sopalarla dövüldü, bıçaklanarak öldürüldü, palalarla parçalandı, cesetler Nil nehrine atıldı.

Katliamlar sonrasında devrim güçlerinin yukarda bahsettiğimiz tepkileri sonrası 4 Haziran’da ElBurhan dilinin altındaki baklayı çıkardı: “AGK şuna karar verir: ÖDBG ile [daha önce] uzlaşılan şeylerin iptali, görüşmelerin durdurulması ve 9 ayı aşmayacak süre içerisinde genel seçimlere gidilmesi.”

Uluslararası sermaye, Sudan burjuvazisi ve bölge gericiliği meydanı devrimcilere bırakmamaya kararlıydı. Köprüler atılmış, kılıçlar çekilmiş, son raundun gongu çalmış oldu.

 

Burjuvazinin İkiyüzlülüğü

Grevin ilk gününün ardından AGK sözcüsü Şemseddin Kabaşi herhangi bir tarih vermemekle birlikte kesilen görüşmelerin yeniden başlamasını istiyordu.

Burjuva Milli Ümmet Partisi, ÖDBG’nin bileşeni bir dinci parti, zamanlamasını doğru görmediğini, aceleci ve yanlış olduğunu söyleyerek greve karşı çıkmıştı. Onlar aslında devrime bir son vermek gerektiğini dile getiriyor, düzenin kurulmasını istiyorlardı. Grevin ezici başarısı ve ardından gelen katliam, MÜP’nin ve onun gibi “arada derede duranların” tüm etkilerini sildi. Onlar da katliama karşı açıklamalar yapmak zorunda kaldılar.

Meşum Hemedi ise grevin ikinci gününe girilirken “elektrik ve suyu kesmek adil mi? Biz devrimin parçasıyız. Silahlı kuvvetler olmasaydı, güvenlik birimleri olmasaydı ElBeşir şu an hala iktidarda olurdu. Bu durumda ülke ilerlemez.” diye dişlerini gösteriyor ve “ÖDBG tüm devlet kurumlarını değiştirmeyi arzuluyor” diyerek devrimin radikal yönelimine karşı olduklarını ifade ediyordu. Tehdit ve taviz... değişmeyen ikili yine işbaşındaydı. Riyakarlık her burjuva yönetimin değişmez özelliğidir. Hemedi ikiyüzlülüğün cisimleşmiş hali olarak siyaset sahnesindeydi: “güvenilir birini bulsak, bu gece, yarından önce iktidarı ona devredeceğiz”. Ama aynı saatlerde Cancavid (ADK) grevi kırmak için elektrik işletmesini basıyor, 10 işçiyi gözaltına alıyor, geri kalanları tehdit ediyordu. Aynı şekilde merkez bankası ve finans çalışanları tehdit ediliyor, onlar da baskılara rağmen çalışmayı reddediyorlardı. Keza Hartum Havalimanı da ADK’nin baskı ve saldırılarına uğruyor, ama grevden ödün vermiyordu.

Hemedi Cancavid’in eski şefi (ve hala el altından onu yönlendiren kişi) olarak devrim karşısında adı en fazla öne çıkan kişidir. Devrimin kasabı mı olacak sorularının yüksek sesle dile getirildiği Hemedi, Hartum’da sık sık büyükelçilerle görüşmekte. Son gelişmelerden kısa süre önce Suudi Arabistan’a uçarak Prens Salman ile baş başa görüştü. Bu “Darfur kahramanı” katliamcı, ikiyüzlülüğün bu cisimleşmiş hali, burjuvazinin devrim karşısında “O”1 diyeceği adaylar arasındaki en güçlü kişidir. Mevcut şartlarda Sudan’ın Cavaignac’ı olmaya en yakın adaydır.

Devrim güçlerine gelince... SMOB 4 Haziran tarihli açıklamasında darbe konseyinin emir ve kararlarını kategorik olarak reddediyor. Mevcut durumu “hiç olmadığı kadar kötü bir durum” olarak niteleyerek, seçimlerin darbecileri ve sürmekte olan durumu meşrulaştırma çabası olduğunun altını çiziyor. Sivil itaatsizlik, ana caddelerin, köprülerin ve alanların kapatılması, kamu yaşamını durdurma; bütün işyerlerinde, kamu ve özel sektörlerde açık siyasi grev; çalışmaların, koordinasyonun ve güçlü grev komiteleri oluşturmanın devam ettirilmesi; şiddet içermeyen her türlü direnişin sürdürülmesi çağrısı yapıyor Meslek Odaları.

Katliamlar ve ElBurhan’ın seçim açıklamalarını takiben ÖDBG ve SMOB’tan yapılan “sivil itaatsizlik ve politik grev çağrıları” hem devrimin kitlelere derinliğine nüfuz ettiğinin göstergesidir, ki bu onun güçlü yanıdır; hem de “devrimci ordu”dan yoksun olduğunun itirafıdır ve bu onun yumuşak karnıdır. Sudan’da “devrim, bedeli kan olan sivil itaatsizlikle silahlanmıştır” ve iktidarı darbecilerden almak için bu bedeli ziyadesiyle ödemektedir.

 

1 1917 Temmuz günlerinde Kornilov darbesi öncesinde burjuva Kadet basın, kendi Cavaignac’ını büyük güzellemeyle göreve çağırırken “O” diyordu müstakbel diktatör adayına.

Sinan Kaleli