Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'dan itibaren geçerli olacak “Pandemi önlemleri”ni açıkladı. Pek çok yasak kaldırılır ya da gevşetilirken, en tepki gören yasak müziğe geldi...
Bir senedir bilinen, konuşulan şeyler; Pandemi nedeniyle alınan yasakların, getirilen kuralların hiç birinin, pandemiyi önlemek ile yakından uzaktan hiç bir alakası yok. Milyonlarca işçinin çalıştığı “sokağa çıkma yasakları”, “lebalep” dolu toplu taşıma araçları, işçi servisleri... Sadece çalışmadığın saat ve günlerde eve hapsolma...
Covid-19 virüsünün yaydığı dehşet, saçma da olsa, konulan kurallara uyma mecburiyetinde bıraktı insanları, tabi bir de tam takır hazineyi doldurmak için son hız kesilen absürt cezalar... İktidarın bir kıyıma sebebiyet verse de pandemi karşısında işe yarayacak hiç bir tedbir almaması, halkları kendi tedbirlerini almaya itti. Getirilen “kurallara” mümkün olduğunca uyuldu ve milyonların ölümüne neden olan bu virüsün yarattığı dehşet, bu saçma “yasak”lara karşı çıkarılan seslerin cılız kalmasına yol açtı.
En yüksek sesi çıkaran, pandemi bahanesiyle bölükler halinde “kod-29” ile işten atılan, ücretsiz izine gönderilen işçiler oldu. Açlıktan ölmekten başka bir şans tanınmayan işçiler, 1 yılı aşkın süredir eylemler yaptı. Bu süreçte sesini yükselten bir diğer kesim, esnaflar oldu. İşçilerini işten çıkarmak veya ücretsiz izne yollamak zorunda kalan esnaf kira, elektrik, vergi borçları altında neredeyse yok olmakla yüzyüze geldi.
Bir kesim var ki, müzisyenler ve eğlence sektörü, tamamen yok olmakla karşı karşıya. Pandemiden bu yana çalışamayan, hiç bir çalışma koşulu kalmayan müzisyenlerin isyanlarına tanık olduk. Aç kalmamak, ailesini geçindirmek için müzik aletlerini satanlar, umutsuzluktan isyan edenler.. Aşılamanın yaygınlaşmasıyla birlikte “normalleşme” için bir umut besleyen eğlence sektörü çalışanlarının yaşam umutları ve hayalleri iktidarın son açıklamalarıyla yok oldu.
“Kusura bakmayın saat 12.00'den sonra hiç kimse başkasını rahatsız edemez” diyen iktidara tepkiler önce sosyal medyadan yükseldi. Müzisyenler bunun kendilerini açlığa mahkum etmek anlamına geldiğini söylerken, insanlar da bu yasağın pandemiye karşı değil özgürlüklere karşı getirilmiş bir yasak olduğunu söylemeye başladı.
Daha bir gün önce gençlere “evlenin 3 çocuk yapın” diye nasihat veren cumhurbaşkanınıın hemen ertesi gün 12.00'de eve yollaması büyük tepki topladı. Hemen üzerine ana muhalefet partisinin “seçimde görüşürüz, hatta sonrasında after parti yaparız” cevabı daha büyük tepki topladı. Yaptığı tüm karşı koyuş ve bulduğu çözüm “seçim ve sandık” olan “muhalefet” de tepkilerden payına düşeni aldı. Sosyal medya üzerinden insanlar bir taraftan #KusuraBakıyoruz diye “özel yaşamlarına müdahale”ye karşı öfkelerini paylaştılar, diğer taraftan kendini öldüren, borç içinde yüzen müzisyenleri, eğlence sektörü çalışanlarını, esnafı dile getirdi.
İnsanların çalışmak dışında bir yaşamının kalmaması, müziksiz ve eğlencesiz bir yaşama mahkum edilmesi de bir diğer öfke sebebi idi. Ve bunun dini yaşamın dayatması olduğu vurgulandı sık sık. İran hatırlatması yapıyor insanlar, “Biz de sizin gibiydik. O kadarını yapamazlar diyorduk. O kadarını yapamazlar dediğimiz her şeyi yaptılar.” sözlerini anımsatıyorlar. “Müzikten değil, müzisyenlerin tek tek yoksulluk yüzünden intihar etmesinden; sanattan değil, sanatçıların hapse atılmasından; özgürlük ve eşitlikten değil, katlanarak artan kadın cinayetlerinden, bu zorba ataerkillikten rahatsız olun” dediler.
Kısa tarih döneminde yaşıyoruz. Eskiden aylara, yıllara yayılan olaylar, günler saatler içinde yaşanıyor ve bitiyor. Büyük bir öfke dalgası yaratan her olay gibi, bu konu da yeni tutuklamalar, baskınlar, katliamlar ile geri itildi. Ancak halının altına süpürülen gerçekler orada daha fazla kalamayacak. Kimsenin artık “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deme şansı kalmadı, yılan herkese dokundu. Artık zaman, bu elleri birleştirme zamanı.
Sibel Deniz